Göbeklitepe tapınak mı?

Göbeklitepe’yi gördüğümde buranın bir tapınak olduğuna çok çabuk karar verildiğini düşündüm. Bu yazıda Göbeklitepe ile ilgili şu soruyu kendi alanım içinde tartışmaya çalışacağım: Göbeklitepe bir tapınak mıydı?

İnsanlığın gelişimi biyolojik ve zihinsel yönleriyle tek bir insanın gelişimine neredeyse koşuttur. İnsanın biyolojik evrimi büyük ölçüde tamamlanıp insanın homo sapiens sapiens (akıllı olduğunu bilen akıllı insan) olmasıyla birlikte insanlığın tarihsel gelişimi avcı-toplayıcılık döneminden başlayarak bugünkü kapitalizm evresine kadar uzanır. Bu yazının konusu olan “Göbeklitepe tapınak mıydı?” sorusuna yanıt ararken çocuğun zihinsel gelişimi ile insanlığın gelişimi arasındaki benzerliğe dayanarak Göbeklitepe’nin avcı-toplayıcı insanlarının zihinsel/ruhsal dünyaları hakkında kestirimler yapmaya çalışacağım.
Bir taraftan genlerimiz diğer taraftan insanlığın kültürel birikimi bugünkü zihinsel gelişim düzeyimizi belirler. Sinir sistemimizde doğumla birlikte başlayan ve özellikle ilk iki yıl hızla devam eden büyük yapısal değişiklikler olur, bu değişimlerin büyük ölçüde türümüze özgü olduğu, yani biyolojik evrimimizin sonucu olduğu söylenebilir. İlk iki yaşımızdan sonra da beynimizin gelişimi ergenlik sonrasına kadar neredeyse tamamlanır. Aslında tüm yaşamımız boyunca her yeni bilginin, davranışın öğrenilmesi beyinde mikro düzeyde yapısal değişiklikler yapar. Zihinsel gelişimimiz genlerimiz ve çevremizin dinamik etkileşiminin, aynı zamanda (bugün için) okumak, sormak, öğrenmek yoluyla kendimize verdiğimiz emeğin sonucu olarak ilerler.

Çocuk 6-7 yaşına kadar somut düşünür; örneğin “kalbimi kırdın” denilmesi çocuğa kalbin parçalara ayrılıp kırılan bir nesne olduğunu düşündürür.

Çocuğun bir diğer düşünme özelliği animistik olmasıdır; yani çevresindeki eşyaların canlı olduğunu düşünür. Başını masaya vurduğunda annesinin masaya kızıp masayı cezalandırması onu rahatlatır. Çocuğun bir düşünme özelliği de tümgüçlülüktür (omnipotanstır); düşünce gücüyle çevresinde olup bitenleri kontrol edebileceğini düşünür. Üzerine Örümcek Adam kostümünü giydiğinde onun gibi binalar arasında uçarak yolculuklar yapabilir.

Tümgüçlülük aynı zamanda yine çocuğun bir düşünce özelliği olan büyüsel düşünce ile ilişkilidir. Büyüsel düşüncede mantık işlemez, olgular, olaylar arasında gerçekçi olmayan bağlantılar kurulur.1,2 Dikkat edilirse çocuklara anlattığımız masallar bu düşünme özelliklerinin hemen hepsini çoğu zaman barındırır.

Bu yaş çocuğuna “oyun çocuğu” deriz. Oyun, öyle kolayca söylenip geçilecek basit bir şey değildir. Oyun henüz dil ve iletişim becerileri tam gelişmemiş çocuk için bir kendini ifade yoludur. Olumsuz yaşantılarda oyunun onarıcı işlevi vardır. Örneğin, ağır bir ameliyat geçirmiş bir çocuğun çizdiği resimlerde, oyunlarında sıklıkla “cavalarlar” geçiyordu; aynı temanın geçtiği tekrarlı oyunlarından sonra o çocuk canavarlardan kurtulmuştu. Çocukların oyunlarında örseleyici yaşantıların tekrar ettiği gözlenebilir; ama bu sefer ipler çocuğun elindedir aynı olay içinde oyuncuları kendi istediği biçimde oynatır. Çocuk oyunun tüm öğeleri üzerinde denetim sahibidir; oyunu kendisi kurar, oyunda yer alacak kişileri ve onların nasıl davranacağını o belirler, onları kendi istediği gibi konuşturur. Çocuk yaşantılarını ve çevresinde olup bitenleri böylece anlamlandırabilir, denetim duygusu yaşayarak rahatlar. Böylelikle gerektiğinde olumsuz duygularıyla, korkularıyla baş etmesi kolaylaşır. Üç- dört yaş çocuklarının dinozor merakına çoğumuz tanık olmuşuzdur. Korktuğu dinozorun oyuncak halini somut olarak elinde tutabilmesi bu korkusu üzerinde bir egemenlik kurması da demektir onun için.

İnsanlığın Çocukluğu

Başlangıçta da söylediğim gibi, insanlığın gelişimi ile tek bir insanın gelişimi arasındaki benzerlik Göbeklitepe insanını anlamamıza yardımcı olabilir. Göbeklitepe kalıntılarının tarihlenmesi Erken Neolitik Döneme dayandırılmıştır.3 İnsanlığın çocukluk dönemine denk düşen bir gelişim düzeyidir bu dönem. Bu dönemde insanın dil ve konuşma yoluyla iletişimi insanlığın en büyük sıçramalarından biridir. Düşünmenin gelişimi dilin gelişimine ve sosyal ilişkiye bağlıdır. Ancak bu çağlarda düşünce ve zihinsel gelişim henüz bugünkü düzeyine erişmemiştir.

Freud aslında “nevrozların” kökenini araştırırken Totem ve Tabu adlı yapıtında animistik düşünme üzerinde durarak “İnsanın ilk evren sistemini salt spekülatif merakın esinlemesiyle kurduğu söylenemez. Çevresindeki dünyayı kontrol etmek gibi pratik bir ihtiyacın da rolü olmalı. Örneğin insanlar, vahşi hayvanlar ve nesneler üzerinde nasıl egemenlik kurulacağını gösteren bir bilgi sisteminin animistik sistemle el ele geliştiğini görmek bizi şaşırtmaz” diye yazar. Daha çok avla karnını doyuran kabilelerin yaşamlarından örneklerle büyünün işlevini de doğa olaylarını insanın iradesi altına sokması olarak açıklar. Ayrıca çocukların da ruhsal durumunu bu kabilelerinkine benzetir.4 Freud’un çocuklukla ilkel kabileleri benzeştirmesi ve insanın totemi yaratmasını buna göre açıklaması önemlidir. Freud’un sözü edilen benzerliği temel alması yöntem olarak önemlidir ve yol göstericidir.

Urfa yakınlarında bulunan Göbeklitepe’de ilk dikkat çeken çember şeklinde oluşturulmuş T şeklindeki boyu 7 metreye varan yapılardır. Bu yapılara daha yakından bakıldığında üzerlerinde kertenkele, yaban domuzu, tilki, yılan ve başka hayvan figürleri görülmektedir. Avcı-toplayıcı Göbeklitepe insanının doğayla mücadelesi söz konusudur, doğal çevresinde olup bitenleri kontrol etmesi önemlidir. Günlük yaşamında yiyecek olarak doğadan elde edebileceği yırtıcı olmayan hayvanlar gibi ödüllerin yanında yaşamını zorlaştıran, onu korkutan yırtıcı hayvanlar vardır. Doğal yaşam içinde baş etmesi gereken zorlukları ve korkularını kontrol etmesinin bir yolu, aynen çocukların oyun yoluyla canavarların gücünü kontrol etmesi gibi kurduğu yapılar, yaptığı resimler olabilir. Göbeklitepe’deki T şeklindeki yapıların ihtişamlı yüksekliği pekâlâ gücü sembolize ediyor olabilir. Bu bir dildir, bir ifade biçimidir, tümgüçlü düşünmedir, “ben güçlüyüm”ü anlatır. (Bunun en çarpıcı etkisini İngiltere parlamento binasını görmeye gittiğimde yaşadığımı hatırlıyorum. O binanın yanında kendimi çok küçük ve güçsüz hissetmiştim; herhalde bu binaların yapılmasındaki amaç da binanın içine giremeyenlere bu hisleri yaşatmaktır diye düşünmüştüm. Bugün dikilen gökdelenler de paranın, iktidarın gücünün bir temsilidir.) Bu yapıların üzerinde yer alan hayvan figürleri de olasılıkla çocukların oyun senaryolarında yer verdiği ve tümgüçlülük duygusunu ona yaşatan oyuncakları gibi işlev görmüştür.

Dönem insanının günlük yaşamı, doğayla ilişkisinde yaşadıkları, zihinsel kapasitesi, doğayla ve hayvanlarla ilişkisi hesaba katılmadan, Göbeklitepe’nin bir tapınak olduğunu iddia etmek doğru değildir. Tapınak, güce tapınmak için yapılır. Eğer tapınak iddiasıyla henüz soyut düşünmesi gelişmemiş Göbeklitepe insanının taptığı doğaüstü güçlere ya da tanrıya/tanrılara vurgu yapılmıyorsa, “tapınak” ile neyin söylenmek istendiği açıklanmalıdır. Umarım bu yazıdaki önerme de Göbeklitepe ve benzerleri üzerinde çalışacaklar için bir hipotez sunabilir.


*  Prof. Dr., Ruh Sağlığı ve Hastalıkları uzmanı

Kaynaklar
1Öztürk O, Uluşahin A (2008) Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, cilt II, 11. baskı, Tuna Matbaacılık.
2Crain W (1992) Theories of Development, third edition, Prentice Hall.
3https://tr.wikipedia.org/
wiki/Göbeklitepe
4Freud S (1999) Dinin Kökenleri (Türkçesi Selçuk Budak), Öteki Yayınevi, 4. basım.