Alman basınındaki yorumlarda Türkiye’ye karşı izlenecek tutum, ABD’nin UNESCO’dan çekilmesi ve Lufthansa’nın iflas eden rakibi Air Berlin’in önemli bir bölümünü satın alacak olması öne çıkan konular arasında bulunuyor.
Frankfurter Rundschau‘daki yorumda Alman vatandaşlarının Türkiye’de cezaevinde bulunması ve buna karşı Alman hükümetinin izlediği tutum ele alınıyor.
“Otokrat bir rejim ile her düzeyde diyaloğu sürdürmek akıllıca olabilir. Ama bunun o kadar gizli olması şart mıydı da, Meşale Tolu’ya karşı açılan davanın duruşmasına sadece Sol Parti’den bir milletvekili gitti? Hükümet neden duruşmaya bir gözlemci göndermedi? Aman provokasyon olmasın, şimdi slogan bu mu? Erdoğan hiç bir şekilde yara almaz diye bir şey yok. Ekonomi zayıf noktası. Yaptırımlar konusunda düşünebilmek lazım. Almanya Avrupa Birliği’nde ne kadar etkili? Avrupa’nın Türkiye’ye verdiği kredide büyük bir aksaklık olabilir mesela. Burada Almanya Başbakanı özel bir sorumluluk taşıyor, zira Alman hükümetinin lideri olarak kendi vatandaşlarının temelsiz ve haksız bir şekilde başka ülkelerde cezaevinde bulunmasını kabul edemez.”
Münih merkezli Süddeutsche Zeitung‘daki yorumda, ABD ve İsrail’in UNESCO’dan çekilmesinin, örgüt içindeki kültürel çatışmanın kabul edilemez bir ölçüye geldiğinin bir kanıt olduğu savunuluyor.
“UNESCO’daki çatışmanın merkezinde çoğu zaman İsrail, Filistinlilerle olan ilişki, üstü örtülü bir antisemitizm ve örgüte ilişkin çeşitli eksiklikler bulunuyor. Bu eksikliklerin listesi, bir çok uluslararası organizasyonda olduğu gibi oldukça uzun. Yeni genel sekreterin belirlenmesi için yapılan seçimler de yeni bir sıkıntıya neden oldu. ABD, bu eksiklikleri kınadığını açıkça göstermek için bu kararı aldı. Örgütün içinden bir reform isteğinin gelmesi ise imkânsız görünüyor.”
Lüneburg’da yayımlanan Landeszeitung‘da ise ABD’nin UNESCO’dan çekilmesine ilişkin farklı bir bakış açısı sunuluyor:
“ABD’nin UNESCO’dan çekilmesinde tek neden, Katarlı Hamad bin Abdülaziz el-Kuvari’nin (Genel Sekreterliğe) seçilme olasılığının kanıt sayıldığı ‘İsrail düşmanlığı’ değil. Bu karar, Trump’ın Birleşmiş Milletler’e sırtını çevirme stratejisine çok daha fazla uyuyor. Çok uluslu ilişkileri bir felaket olarak gören Trump, herhalde hep ABD’nin haklarını kabul ettireceği ikili ilişkiler içinde olmak isterdi. Bunun yanı sıra Trump yanlılarının çoğu Birleşmiş Milletleri, ABD’de iktidarı ele geçirmek isteyen komplonun merkezi olarak görüyor. Bu nedenle Katarlı genel sekreter adayı seçilmese bile geri adım atılması beklenmiyor. Tam aksine çok uluslu çıkarlara ve yapılan bağlayıcı anlaşmalara bir darbe daha gelmesi gündemde: İran ile yapılan nükleer anlaşmanın feshedilmesi.”
Oldenburg’da yayımlanan Nordwest-Zeitung‘da ise Alman havayolu şirketi Lufthansa’nın iflas başvurusunda bulunan rakibi Air Berlin’in varlıklarından yarısından fazlasını devralması irdeleniyor:
“Lufthansa için nasıl bir başarı! Uzun süren gerilimli bekleyişin ardından, Lufthansa’nın gerçekten de iflasını veren hava yolu şirketi Air Berlin’in en iyi kısımlarını alacağı, ilgili rekabet kurumlarının onayı dışında, netlik kazandı. Ama ilgili memurların konuyu iyice incelemesi gerekiyor. Zira Lufthansa Almanya’da çok güçlü bir pozisyonda. Air Berlin, havayolu şirketleri arasında ikinci sıradaydı. Bu ileride daha az rekabet olacağı anlamına geliyor. Bazı hatların bilet fiyatlarının pahalanacağı düşünülebilir.”
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024