Kasım 1988’de Filistin Ulusal Konseyi toplanarak 1947 tarihindeki Birleşmiş Milletler kararını kabul etti. Bu kararda Filistin toprakları “iki devlet”e ayrılıyordu. 242 sayılı karar gereğince İsrail Haziran 1967’de ele geçirdiği topraklardan çekiliyordu. O tarihlerde ABD, Filistin Kurtuluş Örgütü’nü terör örgütü olarak gördüğü için muhatap almak istemiyordu. 1990 yılında Birleşmiş Milletleri de peşine takan ABD çıkardığı Körfez Savaşı, Filistinli için tam bir trajediydi. Bu savaşta Irak’a destek veren Yaser Arafat, önemli savaş adamlarını kaybetmişti. ABD, AB ve diğer ülkelerin Ortadoğu üzerindeki politikaları ne yazık ki Filistin’in makus kaderi üzerinde büyük rol oynamıştır. Filistin topraklarını Yahudilere peşkeş çeken emperyalist güçler, Ortadoğu’daki dengeleri bir anda değiştirmeyi ummuştu. Bu beklentinin bir kısmı belki karşılanmış ama, direnen, savaşan ve Ortadoğu’nun liderliğini gelecekte üstlenecek konumda olan Filistin’in onurlu halkı için bir yıkım olmuştur. Aşağıdaki veriler bu savın ne denli yerinde olduğu konusunda bizlere biraz olsun bilgi vermektedir.
İspanya hükümetinin ev sahipliğini üstlendiği, ABD ve SSCB tarafından desteklenen Madrid Zirvesi 30 Ekim 1991 tarihinde başlamış ve üç gün sürmüştü. Başta Filistin ile İsrail olmak üzere Suriye, Lübnan ve Ürdün’ün de içinde bulunduğu Arap ülkelerini bir masa etrafında toplayıp, uzlaşma sağlamaktı. Üzerinde durulan konular da İsrail yerleşim birimleri, Batı Yakası Duvarı, Antisemitizm teşvikleri (Yahudi düşmanlığı), Filistinli göçmenlerin durumu, Filistin Devleti, Kudüs’ün durumu ve Kutsal yerler ile ilgiliydi. 3 Kasım 1991 tarihinde başlayan görüşmeler, daha sonra 9 Aralık 1991-24 Ocak 1994 tarihleri arasında Washington’da devam edilmiştir. Bu toplantılar, ABD ve İsrail’in oyalama taktiğine sahne olmuştur. İsrail, Gazze dışında gelen temsilcilerle sorunların çözümüne yanaşmamış, her defasında bahaneler üretmiştir. Sonuç itibariyle iki taraf da gelecek görüşmeler barış getirmemiş olmasına rağmen Ortadoğu ülkeleri arasında iletişimi güçlendiren bir etmen olarak görüşmüştür.
20 Ocak 1993 tarihinde başlayan görüşmeler özellikle İsrail’in sol kanadı olan İşçi Partisi’nin 1992 tarihinde iktidara gelmesi ile görüşmelerin engellere takılmaması adına ilerleme sağlamıştır. Bu görüşmeler sonucunda Filistin’in işgal altındaki toprakları boşaltması karşılığında İsrail devletini tanımayı kabul ediyordu. Arafat ile İsrail başbakanı İzak Rabin arasındaki tokalaşma görüntüleri yüz milyonlarca kişi tarafından izlenmişti.
4 Mayıs 1994 tarihinde Filistin Ulusal Yönetimi’nin kurulması ile İsrail, Gazze Şeridi’ndeki yerleşim birimleri etrafındaki araziler hariç olmak kaydıyla Gazze’nin tamamını terk ediyordu. Batı Şeria’daki Erina kenti Filistin yönetimine bırakıldı. Bir Yahudi yerleşimci olan Baru Goldrstein adındaki kişi El Halil kentinde sivillerin üzerine yaylım ateşi açarak 29 Filistinliyi katlettikten sonra öldürüldü. Bu nedenle görüşmeler ağır ilerleme kaydetti. Anlaşma gereği İsrail, beş yıllık geçiş dönemi içinde ordusunu geri çekecekti. Anlaşma metninde Kudüs statüsü, İsrail’in işgali altındaki topraklara 3.500.000 Filistinli mültecinin yerleştirilmesi, İşgal altındaki topraklarda Yahudi yerleşimcilerin durumu gibi konularda anlaşmaya varıldı.
Yaser Arafat, zafer kazanmış büyük bir komutan edasıyla karşılandı. Filistin Kurtuluş Ordusu, İsrail ordusunun boşalttığı yerlere konuşlandırılmaya başlandı. 1996 seçimlerinde de Filistin Ulusal Yönetimi başkanlığına tekrara Yaser Arafat seçildi.
24 Eylül 1995 tarihinde Washington’da İsrail ve Filistin temsilcileri ikinci kez bir araya geldi. Buna da ikinci Oslo görüşmesi denildi. Bu anlaşma daha kapsamlıydı ve müzakere sürecini daha ileriye taşıyordu. 4 Mayıs 1999’da Gazze ve Batı Şeria’nın büyük bir bölümü Filistin Özerk Yönetimi’nin kurulmasını öngörüyordu. Şiddet politikalarına verilen destek bu tarihlerde azalmaya başlamıştı. Ancak anlaşmasın imzalanmasından bir buçuk ay sonra
4 Kasım 1995 tarihinde düzenlenen barış mitinginde radikal bir Yahudi tarafından İsrail başbakanı İzak Rabin öldürüldü. İsrailli de Filistinli de çok yorulmuş ve barış istiyordu. Öte yandan barış sürecinin diğer bir mimarı Şimon Perez’e karşılık “güvenli barış” sloganıyla Neteryahu’nun yarıştığı bir seçim süreci başlamış oldu. Seçim kampanyası devam ederken Batı Şeria’daki Ramallah, Nablus, Cenin, Beytüllahim, Tulkarim ve Eriha şehirleri Filistinlilere terkedildi. Yahudiler arasında barış karşıtlarının çoğalması, yeni intihar saldırılarına vesile oldu [4]. Bu intihar saldırısı dünyada şok etkisi yarattı. Başlangıçtan beri barışın baş mimarı olarak kabul edilen Şimon Peres, başbakan oldu.
1996 tarihinin başlangıcından itibaren her iki taraf tedhiş olaylarına sahne oldu. Filistin Ulusal Yönetiminin bir kolu olan milliyetçi ve militarist grup olan ve Müslüman Kardeşler örgütü ile yakın ilişkilerde bulunan Hamas örgütü, İsrail’e karşı bir dizi intihar saldırısına geçti. İsrail bu durumda Lübnan’ı 20 gün boyunca bombaladı. 29 Mayıs’a gelindiğinde yapılan seçimlerde İsrail’de şahinler grubu diye anılan aşırı sağcı ve muhafazakâr Binyamin Netaryahu kazandı.
4 Mayıs 1999 tarihinde Oslo anlaşmalarında öngörülen beş yıllık geçiş süreci doldu. Bu tarihte Yaser Arafat, tek yanlı Filistin devletinin ilanından vazgeçti. Çünkü tekrar kan dökülecekti, tekrar Lübnan ve Batı Şeria bombalanacaktı, tekrar Filistinli mülteci konumuna geçecekti. Bu nedenle Yaser Arafat, İsrail’deki yeni yönetimle tekrar masaya oturmalıydı.
11-25 Temmuz 2000 tarihinde Camp David’deki Ortadoğu barış zirvesi ABD başkanı Bill Clinton, İsrail Başbakanı Ehud Barak ve Filistin Yönetimi Başkanı Yaser Arafat arasında başladı. Görüşmede taraflar birbirini suçladılar. Bunun nedeni Oslo Anlaşmalarının imzalanmasını müteakip beş yıl içinde 256 Yahudi, 405 Filistinli katledilmişti. İsrail 15 yıl içinde vermediği bu kayıpları 5 yıl içinde vermişti. Bundan sonra uzun bir gerginlik dönemi yaşandı. 28 Eylül 2000 tarihinden başlayarak 8 Şubat 2005 tarihine kadar devam eden ve Filistin halkının bizzat katıldığı direniş, genel grevler, iş aksatmalar, ayaklanma ve her türlü sivil itaatsizlik, Filistin araçlarını İsrail ehliyeti ile kullanmayı reddetme, İsrail’e ait askeri binalara taş ve Molotof kokteyli atmak, barikatlar ve hendeklerde çatışmalar, küçük yaşta çocukların İsrail askeri gücüne taş atmaları ile diğer eylemler… Arapça kökenli olan “intifada” kelimenin Türkçe karşılığı “ayaklanma”dır. Beş yıllık süre içinde resmi açıklamalara göre Filistin tarafı 5.103 kayıp verdi. İsrail’in kaybı ise bu dönemde 1.031 kişidir. Filistinlilerin tankı ve topu yok. Uçağı da yoktu. İsrail üstün silah teknolojilerini kullanarak ABD’nin desteğiyle, Filistin halkını bombalıyordu. 2001 yılında başbakan Ehud Barak, iktidarın diğer kanadını oluşturan partinin hükümetten çekilmesiyle istifa etmek zorunda kaldı. Onun yerine geçen eski asker, provokatör Ariel Şaron, Filistinli üst düzey yöneticilerine karşı suikastlar, hava saldırıları ve Filistin topraklarında düzenlenen baskınlar ile can kaybını yükseltti. Buna karşılık Filistinli militanlar da İsrail kentlerinde intihar saldırılarını başlattı.
Mart – Haziran 2002 yılında İsrail, Batı Şeria’nın tamamına yakın olan bölümünü ele geçirdi. Filistin kentleri arasındaki iletişim ve yol bağlantıları tamamen kesildi. Ariel Şaron, bölgedeki tüm kentleri kuşatarak sokağa çıkma yasağını ilan etti. Nisan başlarında Batı Şeria’nın kuzeyindeki Cenin mülteci kampına girip, bölgeyi ele geçirdi. 52 Filistinliyi katleden İsrail, büyük kayıplar vererek bölgeden çekilmek zorunda kaldı. Uluslararası Af Örgütü, İsrail ordusunun Batı Şeria’da Cenin ve Nablus’ta düzenlenen operasyonlarda İsrail’in “savaş suçu” işlediğini kabul etti [1]. Birleşmiş Milletler, ABD, Rusya, AB, Ortadoğu’ya yönelik yeni bir yol haritasını çıkarmaya ve barış sürecini yeniden başlatmaya karar verdi.
11 Kasım 2004 yılında Yaser Arafat’ın ölümü ile yerine FKÖ liderliğine Mahmud Abbas getirtildi. Lahey Adalet Divanı’nın yasadışı ilan ettiği duvar inşasını İsrail, hızla devam ettirmeye çalıştı. Aynı yıl içinde İsrail Yüksek Mahkemesi, duvar güzergâhının değiştirilmesine hükmetti. Ocak 2005 tarihinde yapılan seçimlerde Mahmut Abbas, özerk yönetimin başkanlığına getirildi. İsrail tarafında ise Ariel Şaron, hükümetinden onay alarak Gazze’den çekilmeyi kararlaştırdı. Gazze’de bulunan Yahudi yerleşimciler, zorla bölgeden uzaklaştırıldı. Ocak 2006 yılında beyin kanaması geçiren Ariel Şaron’un yerine Ehud Olmert, parti başkanlığına seçildi. Seçimler sonunda Olmert’in partisi olan Kadima partisi, Ortodoks Şas Partisi ve Sol İşçi Parti ile koalisyon kurdu. Bu arada Lübnan’da güçlü bir konuma gelen Hizbullah, iki İsrail askerini kaçırdı. Olmert, Lübnan’a savaş açarak, Beyrut’un da içinde bulunduğu Lübnan kentlerini bombaladı.
Ocak ayında Filistin’de yapılan seçimlerde Hamas ezici bir çoğunluk sağlayarak tek başına iktidar oldu. Ancak başta ABD olmak üzere emperyalist ülkeler, İsrail’in var olma hakkını tanımayan Hamas’a yönelik uluslararası ambargo kararını uyguladı[1]. Başta ABD olmak üzere Avrupa Birliği ülkeleri bu bahane ile Hamas’a ambargo uygulayınca, Filistin’e yapılması gereken mali yardımlar da kesildi. Kamu çalışanlarının maaşları bile ödenemez duruma geldi. Emperyalist güçlerin amacı, İsrail’in var olma hakkı için Filistin’i gözden çıkarmaktı. Nitekim El Fetih Örgütü ile Hamas arasındaki gerginlik çatışmalara dönüştü. Diğer bir deyişle Filistin’de iç savaş eşiğine geldi.
İç savaşın eşiğine gelen El Fetih Örgütü ile Hamas arasındaki gerilimi gidermek amacıyla 2007 yılında Suudi Arabistan devreye girdi. Mekke kentinde bir araya gelen rakip gruplar, ulusal birlik hükümeti üzerinde anlaşmaya vardı. Buna rağmen çatışmalar devam etti. El Fetih ile Hamas arasındaki çatışmalar sonunda Hamas örgütü, Gazze’de hükümet kurdu. Mahmut Abbas ise sadece Batı Şeria’yı kontrolünde tutacak ayrı bir hükümet kurdu.
(Devam edecek)
[1]BBC, Aljazeera, Reuters (bianet)
[4] Asimetrik Savaşlar (İsrail-Filistin Barış Süreci, 3 Nisan 2011)
- Irkçılık - 31 Aralık 2022
- Azgelişmişlik Üzerine (3) - 26 Kasım 2022
- Azgelişmişlik Üzerine (2) - 12 Kasım 2022