Beceremeyeceksiniz baba maba olmayın…

Dün çok genç yaşta alkol zehirlenmesinden hayatını kaybeden Amy Winehouse hakkında yapılan AMY belgeselini izledim ve çok etkilendim. Yaşarken çok eleştirdiğim ama sesini, tarzını, karakterini çok farklı bulduğum bir kadındı AMY. O kadar yetenekliydi ki, birlikte düet yaptığı gelmiş geçmiş en iyi caz sanatçısı Tony Bennet, Amy öldüğünde, dünyanın en iyi caz seslerinden sayılan Dinah Washington ve Ella Fitzgerald’la aynı kategoriye konması gerektiğini söylemiş.

27 yaşındaydı öldüğünde. Bu 27 rakamıyla ilgili tuhaf bir gerçek var müzisyenlerle ilgili, bilen bilir. Jim Morrison, Jimi Hendrix, Brian Jones, Kurt Cobain, Janis Joplin gibi müziği coşturmuş bu isimlerin hepsi 27 yaşındayken hayatını kaybetti. Müzik dünyası bu trajediye ‘27 Kulübü’ ismini verdi. Amy de 24 yaşındayken 27’sine geldiğinde ölmekten korktuğunu söylemiş bir röportajında. Tuhaf bir tesadüf… Ama elbette burada konu kaç yaşında öldüğü değil de neden öldüğü… Herkes, milyonlarca hayranı olmasına rağmen yapayalnız ölen şarkıcının ölümünden eski kocası Blake’i suçladı. Kocasının onun ölümünde bir payı vardı tabii fakat bana göre burada asıl suçlu, sevgisizliği, bencilliği yüzünden kendi çıkarları için kendi kız çocuğunu ölüme gönderen babasının ta kendisidir.

Babası baba olsaydı, ne para ne şan şöhret, hiçbir şey kızının yerini tutamazdı.

Amy’i uyuşturucuya alıştırmasına, ona fiziksel ve psikolojik şiddet uygulamasına ve onu dipsiz bir uçuruma sürüklemesine rağmen Blake’den vazgeçememesinin en büyük sebebi babasıdır. Terk edilme korkusundan terk etmeyi beceremediği için… Ondan başka kimsenin onu sevemeyeceğini düşündüğü için… Kendisini sevilmeye layık görmediği için… Ailesini ve 9 yaşındaki kızını başka bir kadın için terk eden ve yıllarca aramayan babasına çok âşık olduğu omzuna ‘babasının kızı’ dövmesi yaptırmasından bile anlaşılır. İşte küçük bir kızın, sevgisine karşılık bulma ve babası tarafından onaylanma çabası karşılıksız kaldığı için kötü bir tohuma sımsıkı sarılmasının asıl sebebidir babası…

Babası baba olsaydı, Amy denize düştüğünde yılana sarılmazdı zaten.

Herkes rehabilitasyona gitmesi gerektiğini söylediğinde babası ‘gerek yok’ dediği için daha da uyuşturucu ve alkol bataklığına saplanan Amy çırpındıkça, kocası ile babası onu daha da dibe çektiler. Bedeni kaldıramayacağı için konser vermemesi gerektiğini söyleyen kişilere şiddetle karşı çıkan babası, bu şekilde devam ederse öleceğini söyleyen doktorlara rağmen ona uyuşturucu vermeye devam eden kocasına bile dur dememişti. En fenası da insanlardan ve kameralardan kaçabilmek için uzaklara giden kızını görmeye gittiğinde, yanında kamera ve ses ekibi getirmesiydi.

Babası baba olsaydı, işler sarpa sarmadan kızına zamanında müdahale ederdi zaten.

Özellikle Amy’nin Belgrad’da vereceği konser görüntüleri beni çok etkiledi. Belgeseldeki o görüntüler Amy’nin sadece yardıma ve şefkate ihtiyacı olan bir kız çocuğu olduğu gerçeğini gözler önüne seriyordu. Ayakta duramayacak halde olmasına rağmen şarkı söylemesi için sahneye atılması, sahneye çıkar çıkmaz tanıdık bir yüz hevesiyle önce gitarcısına sarılması, neredeyse yakarır şekilde şarkı söylemek istemediğini söylemesi, konseri izlemeye gelenlerin ‘ya şarkı söyle ya da paramızı geri ver’ diye yuhalayarak ona adeta bir eşya muamelesi yapması, sonrasında sahnedeki bir köşeye oturan Amy’nin bomboş bakışları… Birini bekliyordu sanki ama hiç kimse onu oradan almaya gelmedi. Beklediği belki de bir kurtarıcıydı bilmiyorum ama bir tek şey biliyorum, babası baba olsaydı, orada onun yanında olurdu, ne olursa olsun sahneye çıkmasına izin vermezdi, onu kucağına alarak eve götürürdü.

Babası baba olsaydı, Amy’nin bir kurtarıcıya da ihtiyacı olmazdı zaten.

Babası baba olsaydı, Amy ölmezdi zaten.