Cumhurbaşkanı ve AKP genel başkanı Erdoğan Boğaziçi Üniversitesi rektörünü atadı. Daha önce Melih Bulu’nun rektör yardımcısı olarak görev yapan Prof. Naci İnci rektör olarak atandı. Üniversite öğretim üyelerinin büyük çoğunluğunun katıldığı bir oylamada kendisine %95 oranında güvensizlik oyu verilmişti. Cumhurbaşkanı bu irade açıklamasını hiç önemsemedi, nasıl ki bugünkü mevzuata geçilmeden önce üniversitede yapılan seçimde % 80’in üzerinde oy alan Prof. Barbarosoğlu’na verilen oyları önemsemedi ise.
Artık üniversite konularına biraz aşina olan herkesin bildiği gibi bu ülkede tüm devlet üniversitelerinin rektörlerini cumhurbaşkanı atıyor. Böyle bir yöntem dünyanın hiçbir yerinde yok . Bizde neden var sorusunun yanıtı çok basit: İktidar üniversiteleri kendi dünya görüşüne göre düzenlemek ve yönlendirmek istiyor. Atanan rektörlerin rastgele beş on tanesine bakarsanız, çoğunun daha önce AKP’den milletvekili, milletvekili adayı, hatta aday adayı olduğunu görürsünüz.
İktidar üniversiteler üzerindeki etkisini yıllar içinde adım adım artırdı. Sistemin 12 Eylül askeri rejimine dayanan merkeziyetçi yapısında rektörler aşırı bir güce sahip. Bu da üniversite gibi çok özel nitelikli ( “türü kendisiyle sınırlı”) kurumlar için gerçekten sakıncalı, hatta zararlı. Ama esas amaç ele geçirmek ve kendi dünya görüşünü egemen kılmak, dayatmak olunca akademik özgürlük, katılımcı yönetim gibi ilkeler arka plana atılıyor.
Tabii ki, Türkiye üniversitenin siyasal otoritenin dünya görüşüne göre baskı altında tutulduğu tek ülke değil. Türkiye’nin zaman zaman birlikte anıldığı ülkelerden biri de Macaristan. Başbakan Viktor Orban da otoriter yönetimler arasında adı sıklıkla anılan bir lider. Partisi Fidesz ( Macaristan Yurttaşlar Birliği) 2010’dan beri iktidarda. Orban da üniversiteyi kendi dünya görüşüne göre düzenlemek amacıyla çok ilginç bir yol seçti.
Hazırladığı modeli birkaç ay önce ( 27 Nisan’da) parlamentodan geçirdiği bir yasa ile uygulamaya başladı. Ülkenin 11 önemli devlet üniversitesini vakıf yönetim modeline geçirdi ve mütevelli heyeti üyeliklerine de Fidesz üyesi veya yandaşı olan kişileri doldurdu. Bu kişiler daha sonra katılacak yeni üyeleri de belirleme gücüne sahip olacak. Orban ayrıca bu üniversitelere büyük miktarda kamu varlığını aktardı. Örneğin kamu ekonomik kuruluşlarının hisseleri, bir liman, bir saray bu arada sayılıyor. Bu modelde üniversitelerin kaynakları artarken, akademik özgürlük ve kurumsal özerklik, yani üniversitenin varlık nedeni ve ruhu yok oluyor.
Gerek Türkiye’deki, gerek Macaristan’daki uygulamalar belirli partilerin dünya görüşünü empoze etmek ve iktidarlarını uzatmak için düşünülmüş yaklaşımlar. Bu gibi uygulamaların ülkelerin üniversite sistemlerini geri götüreceği ve bu ülkeleri 21. yüzyıl yarışında zayıflatacağı çok açık. Macaristan’a göre Türkiye’nin bir avantajı var. En geç iki yıl sonra bu toplumun ( üniversitelerin ve özgürlüğün önemini özümsemiş akademisyenlerin) önünde büyük bir olanak var. Toplumun ve kurumların tek tipleştirilmesine, otoriter yönetim modeline karşı çıkmak, hukukun üstünlüğüne ve çağdaş özgürlük anlayışına dayanan bir seçeneği hayata geçirmek.
Doğal olarak kendiliğinden olmayacağını bilen herkesin katkısıyla…
- Osman Kavala 2500 Gündür Hapis - 4 Eylül 2024
- Bir Televizyon Tartışması Amerika’yı Sarstı - 28 Haziran 2024
- Enflasyon Düşecek, Ama Fiyatlar Değil - 3 Haziran 2024