Diyanet’in Cuma Hutbesi Tartışması: Başörtüsü Zorunluluğuna Giden Yol mu?

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 1 Ağustos Cuma Hutbesi, kadınların kıyafet tercihleri üzerinden örtünme çağrısı yaptığı gerekçesiyle kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. “Hayâ: Allah’ın Emri, Fıtratın Gereği” başlığıyla yayımlanan hutbede geçen ifadeler, özellikle başörtüsü konusunda bir dayatmanın işareti olarak yorumlandı.

Feminist yazar Berrin Sönmez’in Diyanet hutbesine verdiği tepki, tartışmaları yeni bir düzeye taşıdı. Sönmez, başörtüsünü çıkararak bir direniş eylemi gerçekleştirdiğini açıkladı.

Hutbede Ne Dendi?

Diyanet’in resmi internet sitesinde yayımlanan hutbede, “hayâ” kavramı ahlaki bir sorumluluk olarak tanımlandı ve kadın-erkek her Müslümanın bu sorumluluğu taşıdığı belirtildi. Hutbede, “hayâsızlık” ise “ahlaki çöküntü” ve “şeytanın tuzağı” olarak nitelendi.

Modacılar, medya çevreleri ve giyim sektörüne dönük eleştirilerin yer aldığı hutbede, kısa, dar ve şeffaf kıyafetler doğrudan hedef alınarak “Allah’ın örtünme emrinin ihlali” olarak tanımlandı. Tıbbi gerekçesi olmayan estetik operasyonlar ve dövme yaptırmak da “şeytanın vesvesesi” ve “günah” kapsamında değerlendirildi.

En çok tartışma yaratan ifadelerden biri ise şu oldu:

“Uygunsuz kıyafetlerle toplumsal alanlarda, hele hele kurumsal özelliği olan mekânlarda bulunmak asgari ahlak kurallarına bile meydan okumaktır. Bu, çağdaşlık değil, ilkelliktir.”

Bu cümle, kamu kurumlarında başörtüsü zorunluluğu getirilmesinin zeminini mi hazırlıyor sorularını gündeme getirdi.

Berrin Sönmez: “Zulmün Yolunu Reddediyorum”

Kadın hakları savunucusu, başörtülü feminist yazar Berrin Sönmez, Medyascope’ta yayımladığı makalesinde hutbeye sert tepki gösterdi. Yazısında, “Diyanet’in ve iktidarın gittiği yolu, zulmün yolunu reddediyorum” ifadelerine yer veren Sönmez, kişisel direniş biçimi olarak başörtüsünü çıkardığını duyurdu.

Sönmez, hutbede geçen “kurumsal yapılar” vurgusunun, kamu kurumlarında başörtüsü zorunluluğuna işaret ettiğini belirterek şu ifadeleri kullandı:

“Umarım yanılıyorumdur. Ama bu işaret fişeğini görmezden gelemem. Dayatma ihtimalinin henüz geri döndürülebileceği bir aşamadayken tepki vermek gerekiyor.”

Haya ve Edep, Bedene İndirgenemez

Yazar Berrin Sönmez, hutbede geçen “hayâ” ve “edep” kavramlarının yalnızca kadın bedenine ve kıyafetine indirgenmesini eleştirdi. Bu yaklaşımı “fallus merkezli yorum” olarak niteleyen Sönmez, dini ve ahlaki kavramların toplumsal sorumluluk ve etik çerçevesinden koparıldığını savundu.

Sönmez’e göre, Diyanet’in bu yaklaşımı hem bireysel hak ve özgürlükleri hem de kadınların kamusal yaşamda eşit yurttaşlar olarak varlığını tehdit ediyor. Ayrıca hutbenin, Diyanet Vakfı ve kamusal kaynaklarla ilgili yolsuzluk iddialarının üzerini örtmeye yönelik bir söylem stratejisi içerdiğini ileri sürdü.

Direniş Kararı: Başörtüsüyle Vedalaşma

1981 yılında başörtüsü yasağına karşı kişisel bir direniş olarak örtünmeye başladığını belirten Sönmez, bu kez olası bir başörtüsü zorunluluğuna karşı direniş amacıyla başını açtığını açıkladı.

Sönmez, “Bir kişi bir anlam ifade etmeyebilir ama bir kişi olarak safım belli olur” diyerek bu eyleminin kimseyi temsil etmek zorunda olmadığını, ancak sessiz kalmamanın önemini vurguladı. Yazısında, “Siz zalimlerdenseniz ben sizden değilim” diyerek Diyanet ve iktidarın tutumuna karşı net tavrını ortaya koydu.

Tepkiler ve Sessizlik: Kamuoyu Diken Üstünde

Sönmez’in çıkışı sosyal medyada geniş yankı uyandırdı. Kadın hakları savunucuları, akademisyenler ve gazetecilerden destek mesajları geldi. “Başörtüsü dayatması” endişesiyle hutbeye karşı çıkanlar, dinin bireysel yorum hakkının çiğnendiğini savunurken, henüz Diyanet cephesinden yeni bir açıklama yapılmadı.

AK Parti yönetimi ise tartışmalara ilişkin sessizliğini sürdürüyor. Ancak kamuoyunda bu sessizlik, endişeleri azaltmaktan ziyade artırıyor.

Toplumsal Bir Kavşak Noktası mı?

Diyanet’in son hutbesi, laiklik, kadın hakları ve din özgürlüğü tartışmalarını yeniden alevlendirmiş durumda. Giderek muhafazakârlaşan kamusal dil ve kurumların dini yorumlarıyla şekillenen politikaların, bireysel özgürlükleri sınırlandırma riski taşıdığı yönündeki eleştiriler artıyor.

Hutbede yer alan ifadelerin uzun vadede toplumsal cinsiyet eşitliği, kadınların kamusal alandaki görünürlüğü ve anayasal haklar açısından nasıl bir yön alacağı ise dikkatle izleniyor.