Afganistan’daki Taliban zaferi ne anlama geliyor? Kabil neden bu kadar çabuk fethedilebildi? Taliban’ı ne kadar biliyoruz? Taliban hakkında söylenenlerin hepsi doğru mu? Kaçanlar yoksulluktan mı kaçıyor, Taliban’dan mı?
Şuradan başlayalım, Taliban ABD’yi yendi. Çünkü Taliban’ın yerelde daha çok destekçisi vardı. Bu destek, çoğunluğun desteği anlamına gelmiyor. Burada ABD ve onun kuklası hükümete verilen destekten daha büyük bir destekten söz ediyoruz. ABD’nin yenilgisinde Amerikan işgalinin dayanılmaz derecede baskıcı ve yozlaşmış uygulamalarının payı da var. Bütün bu saydıklarımıza ABD yurttaşlarının yurt dışında bir savaşa artık destek vermek, finansmanını üstlenmek istememesi de eklenebilir.
Amerika savaşı kaybetti. Dünyanın en büyük askeri gücü fakir bir halk tarafından yenildi. Taliban militanlarının kılık kıyafeti, saçı sakalıyla oryantalist körlüğümüze sığınarak kaçtığımız gerçek bu. Bunun dünya tarihi içinde bir yeri ve dünyanın başka yerlerine yansımaları olacaktır. Bu yenilgiyle Amerika’nın düşüşe geçtiğini ileri sürmek de mümkün.
Kim ne derse desin, bu Taliban için askeri ve siyasi bir zaferdir. Bu askeri bir zafer çünkü Taliban savaşı kazandı. En az iki yıldır, Afgan hükümet güçleri -ulusal ordu ve polis- her ay askere aldıklarından daha fazla kayıp vermekteydi. Son on yılda Taliban giderek daha fazla köyün ve bazı şehirlerin kontrolünü ele geçirdi.
Son olarak 12 gün içinde tüm şehirleri ele geçirdi. Bu, şehirlerden geçip Kabil’e giden bir yıldırım hareketi değildi. Şehirleri ele geçiren insanlar uzun zamandır yakınlarda, köylerde bu anı bekliyorlardı. En önemlisi, Taliban kuzeydeki Tacikistan, Özbekistan ve Arap ülkelerinden sürekli olarak yeni katılımlarla güç kazanıyor.
Bu aynı zamanda Taliban için siyasi bir zaferdir. Dünyada hiçbir gerilla hareketi halkın desteği olmadan bu tür zaferlere ulaşamaz. Ama belki de destek doğru kelime değildir. Çünkü, Afganistan halkı bir taraf seçmek zorunda bırakıldı. Değim yerindeyse Amerikan işgalcilerinden daha fazla yerel bir güç olan Taliban’ın tarafını tuttu.
Savaş ve iç savaş aynı zamanda
Taliban 2001’de ağırlıklı olarak Peştunlardan oluşuyor ve katı bir Peştun şovenistti idi. 2021’de birçok etnik gruptan Taliban savaşçısı olduğunu görüyoruz. Özbekistan ve Taciklerin hâkim olduğu bölgelerdeki şehirleri hiç zorlanmadan ele geçirmesi bunu gösteriyor. Önemli bir istisna, Hazaraların yaşadığı dağlık bölgedir. Burada inancın/mezhepsel farklığının öne çıktığını görüyoruz.
Tabii ki, tüm Afganların Taliban’ın tarafını tuttuğu söylenemez. Bu savaş iki yönlü bir savaş. Afganistan’da sürmekte olan, işgale karşı savaş olduğu kadar, bir iç savaştır da…
Afganların sınırlı seçenekler arasından Taliban’ı seçmesi çok şaşırtıcı değil. Taliban Amerikan işgaline karşı mesafeli ve savaşan tek büyük siyasi örgüt oldu. Buna Afganların çoğunun artık işgalcilerden ve yerli işbirlikçilerden nefret ettiğini ekleyebiliriz.
Ancak her zaman böyle değildi. ABD, 11 Eylül 2001’den bir ay sonra ilk kez Afganistan’a bombardıman uçakları ve bazı askerler gönderdi. ABD, ülkenin kuzeyindeki Peştun olmayan savaş baronlarından oluşan bir koalisyon olan Kuzey İttifakı güçleri tarafından desteklendi. Ancak ittifakın askerleri ve liderleri Amerikan askerlerinin yanında savaşmaya pek istekli değildi. Afganların yabancı işgallere karşı uzun tarihi göz önüne alındığında bu anlaşılır bir şeydi.
Öte yandan, neredeyse hiç kimse o zaman iktidardaki Taliban hükümetini savunmak için savaşmaya da istekli değildi. Kuzey İttifakı ve Taliban birlikleri sahte bir savaşta karşı karşıya geldi. Daha sonra ABD ve İngiltere’deki yöneticiler, yabancı müttefikleriyle birlikte Afganistan’ı bombalamaya başladılar.
Pakistan devleti savaş büyümeden inisiyatif alarak askeri ve istihbarat teşkilatları çalışmaya başladı. Çatışmaları sona erdirdi. Taliban, ABD’nin Kabil’e girmesine ve seçtiği cumhurbaşkanını iktidara getirmesine ikna edildi. Bunun karşılığında Taliban liderlerinin ve destekçilerinin evlerine, köylerine gitmelerine ya da sınırdan geçerek Pakistan’a geçmelerine izin verildi. Bu anlaşma sümen altı edildi, ABD ve Avrupa’da kamuoyu bundan hiç haberdar olmadı. Ancak Afganistan’da yaygın olarak biliniyordu. Bu müzakere edilmiş çözümün en iyi kanıtı, sonrasında yaşananlardır.
Bu anlaşmayla, iki yıl boyunca Amerikan işgaline karşı hiçbir direniş olmadı. Binlerce Taliban üyesi/militanı köylere çekildi. Bu Afganistan’da herkesin bildiği bir gerçek olarak kaldı.
Direnişin olmamasının nedeni Taliban’ın savaştan kaçması değildi. Bu sessiz karşılama, güneydeki Taliban’ın merkez üstünde bile sıradan insanların, Amerikan işgaliyle Afganistan’a barış geleceği ve korkunç yoksulluğu sona vereceği, ekonomiyi geliştireceği beklentisi vardı. Barış çok önemliydi. 2001 yılına kadar Afganistan halkı yirmi üç yıl, önce komünistler ve İslamcılar arasındaki bir iç savaşta, sonra İslamcılar ve Sovyet işgalciler arasındaki bir savaşta, sonra İslamcı savaş baronları arasında süren savaşta ve son olarak da ülkenin kuzeyinde İslamcı savaş baronları ile Taliban arasındaki bir savaşta sıkışmış ve yorulmuştu.
23 yıllık savaş ölüm, sakatlanma, sürgün ve mülteci kampları, yoksulluk, pek çok acı ve sonsuz korku ve huzursuzluk anlamına geliyordu. İnsanlar umutsuzca barışa hasretti. 2001’de Taliban destekçileri bile kötü bir barışın iyi bir savaştan daha iyi olduğunu düşünüyordu.
Birçok Afgan, işgalin onları yoksulluktan kurtaracağını beklerken ABD savaş açtı. ABD ve İngiliz askeri güçleri, istihbarat elemanları, Taliban’ın kalbindeki köylerde ve küçük kasabalarda, çoğunlukla güney ve doğuda Peştunların yaşadığı bölgelerde üsler kurmaya başladı.
Bu birimler, ABD yönetimi ile Taliban arasında müzakere edilen gayrı resmi anlaşmadan hiçbir zaman haberdar olmadı. Başkan Bush’un yönetimini itibarsızlaştıracağı için resmi olarak açıklanamadı. Bu yüzden ABD birimleri, hala orada olan geri kalan “kötü adamları” (El-Kaide) bulmayı görevleri olarak gördüler.
Gece baskınlarında, açık kapıları kırdılar, aileleri aşağıladılar ve korkuttular ve “kötü adamlar” hakkında bilgi edinmek için adam kaçırmalar ve bilinmeyen merkezlerde yaygın işkence yapmaya başladılar. Amerikan askeri ve istihbarat teşkilatları, Irak’taki Ebu Gureyb hapishanesinden basına sızan yeni işkence yöntemlerini Afganistan’da yaygın bir şekilde uygulandı.
Hapsedilenlerden bazıları savaşmamış Taliban üyelisiydi. Büyük çoğunluk, topraklarına göz diken yerel işbirlikçi ve Amerikalılarla arasına mesafe koyan insanlardı. Küçük direnişler, yan bakmalar şiddetli baskılara davetiye oldu. Her küçük direniş, karşı çıkış daha fazla kapıyı tekmeleme ve daha fazla insana işkence yapılması oldu. Köyler basıldı, ateşe verildi, haberlere düşen hava saldırıları, ailelerin başına bombalar yağması oldu. 2004 yılından bu yana Pakistan, Yemen, Somali ve Afganistan’daki ABD SİHA saldırılarının merkez üstü Nevada’da bulunuyor. Binlerce kilometre öteden gerçekleşen bu saldırıların sayısının 14 bini geçtiği tahmin ediliyor. Bu saldırılarda yaşamını yitiren sivillerin sayısının 900 ile 2 bin arasında olduğu varsayılıyor. Bu sivillerin 300’den fazlası çocuk.
Savaş ülkenin güneyine ve doğusuna geri döndü. Eşitsizlik ve yolsuzluk arttı. Afganlar ülkenin geneline yansıyacak olumlu bir gelişme bekliyorlardı. Çok nahif bir beklentiydi bu. Afganların, Amerikan dış politikasını anlaması olanaksızdı. Amerika Birleşik Devletleri yöneticilerinin zengin yüzde 1’den yana durarak, ülkelerinde artan eşitsizliğe ne kadar kayıtsız olduğundan habersizlerdi…
Yine de, Amerikan parası Afganistan’a bolca aktı. Ancak bol sıfırlı meblağlar, Hamid Karzai yönetimindeki yeni hükümet ve çevresine, ABD yönetimi ve diğer ulusların işgalci güçlerine gitti. CIA ve Pakistan ordusu tarafından teşvik edilen uluslararası afyon ve eroin ticaretiyle derinden ilgilenen savaş baronlarına ve yandaşlarına gitti. Kabil’de yabancı çalışanlara kiraya verebilecekleri lüks, iyi savunulan evlere sahip olacak kadar şanslı olan insanlara gitti. Yabancı destekli STK’larda çalışan kadın ve erkeklere gitti.
Taliban bu yolsuzluk çarkının dışında kaldı. 2001’den önce bile görevde bu türden bir yozlaşma içinde olmadı. En önemlisi, Taliban kontrol ettiği kırsal bölgelerde daha adil bir sistemi oluşturdu. O kadar ki, şehirlerde tarafların kendi isteğiyle kırsaldaki Taliban yargıçlarına başvuracağı noktaya gelindi. Yüksek rüşvetler olmadan hızlı, ucuz ve adil yargı sürecinde adalete ulaşma olanağı Taliban’a ayrı bir prestij katı. Taliban’ın kontrolündeki bölgelerdeki insanlar için adalete ulaşım aynı zamanda eşitsizliğe karşı bir korumaydı. Zenginler yargıçlara rüşvet verebiliyorsa, fakirlerle ne isterlerse yapabilirler.
Zengin ve güçlü adamlar, savaş baronları ve hükümet yetkilileri küçük çiftçilerin topraklarına el koyabiliyor, fakir kiracıları ezebiliyorlardı. Ama Taliban yargıçları, herkese aynı mesafede dursalar da, saflarını sıkılaştırmak, taraftar ve savaşçı kazanmak için yoksullardan yana karar vermeye daha yakınlardı.
Kısacası, yolsuzluk, eşitsizlik ve işgal nefreti büyüttü.
Taliban 20 yıl sonra
Taliban’ın 11 Eylül 2001’den sonra ABD Ordusu tarafından devrildiğinde 2001, şimdi yirmi yıl önce. Yirmi yıllık savaş ve krizde kitlesel siyasi hareketlerde muazzam değişimler yaşanıyor. Taliban öğrendi ve değişti. Başka türlü nasıl olabilir ki? Birçok Afgan ve birçok yabancı uzman bu konuda yorum yapmakta. Antonio Giustozzi’in söylemiyle “neo-Taliban” denebilir.
Bu değişikliğin, kamuya açık bir şekilde tasvir edildiği gibi, birkaç yönü vardır. Taliban, Peştun şovenizminin büyük bir zayıflık olduğunu kabul etti. Artık Müslüman olduklarını, diğer tüm Müslümanların kardeşi olduklarını ve birçok etnik gruptan Müslümanların desteğini istediklerini ve sahip olduklarını vurguluyorlar. Ancak son yıllarda Taliban güçleri bölündü. Taliban savaşçıları ve destekçilerinin küçük bir azınlığı İslam Devleti (IŞID) ile ittifak kurdu.
Pakistan’daki Taliban’da, Pakistan istihbaratı tarafından desteklenen küçük Haqqani ağı da İŞID çizgisine yakın bir eylemlik içindedir. Ancak Taliban’ın çoğunluğu tüm bu guruplarla kendini ayrı tutuyor ve bu gurupların saldırıları kınıyor.
Yeni Taliban, kadın haklarına olan bağlılıklarını vurguladı. Müzik ve videoları memnuniyetle karşıladıklarını ve eski yönetimlerinin en keskin ve püriten (köktenci) taraflarını yumuşattıklarını söylüyorlar. Ve şimdi tekrar tekrar, eski düzenin insanlarından intikam almadan, barış içinde yönetmek istediklerini söylüyorlar. Bu söylemin ne kadarı propaganda, ne kadarı gerçeği yansıtıyor bilmek zor. Bundan sonra ne olacağı da büyük ölçüde ekonominin gelişmesine ve dış güçlerin eylemlerine bağlı gözüküyor…
Nokta Haber Yorum
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024