Dünya Eşitsizlik Raporu: Sınıfsal bölünmenin artığını gösteriyor

Dünya Eşitsizlik Raporu 2022,* küresel sermayenin küresel kurumların hegemonik ve asimetrik mimarisini kullanarak izlediği neoliberal politikalar sonucunda ortaya çıkan zengin ve yoksul arasındaki keskin ayrımın altını çiziyor. Rapor, sınıf ayrımının küresel eşitsizliğin belirlenmesinde bölgesel bölünmeden nispeten daha önemli hale geldiğini açıkça göstermektedir. Bu basitçe, günümüz dünyasında kişinin doğup büyüdüğü yerden, hangi sınıfa ait olduğundan nispeten daha az etkiye sahip olduğunu söylüyor. Bununla birlikte, ülkeler arasındaki eşitsizlik bir düşüş gösterse bile, aradaki farkın hala yüksek olmaya devam ettiğini söylüyor.

Küresel düzeyde zenginlerin yüzde 10’u ve en alttaki yüzde 50’nin gelir farkı, 1900-1910’da var olan eşitsizlik seviyesine benziyor. Arazi, bina, varlık, finansal kâğıt, nakit ve benzeri mülkiyet farkını ölçen servet eşitsizliği, yani servet stoku, gelirlerdeki eşitsizlikten çok daha keskin. Rapora göre 1980-2020 döneminde zirve yapan servet ve gelir eşitsizliğindeki bu artış, bu dönemde özel servetteki keskin artış ve çeşitli ülkelerde kamuya ait servetlerdeki düşüşle de örtüşüyor. Bu, ekonominin finansallaşması ve küreselleşmenin mevcut aşamasının ayırt edici özelliği olarak kabul edilen sermayenin serbest dolaşımı ile de bağlantılı olabilir.

Dijital teknoloji ve bilgi teknolojisi, malların ve yatırımın hızlı hareketine ve ayrıca belirli ulus devletlerin düzenlemelerinden kaçmasına izin veriyor. Dünyanın yoksulları açlık, cehalet, güvenli içme suyuna erişim, eğitim ve yaşanacak güvenli bir ev gibi zorluklarla karşı karşıyayken, vergi cennetlerindeki zenginlik bu dönemde önemli ölçüde artmıştır. Rapor, kadınların işgücü gelirlerindeki payının hala toplam gelirin sadece üçte birine yakın olduğu gerçeğini de ortaya koyuyor. Bu, hem kadınların işe katılımının hem de işgücünün bir parçası olanlar için kadın-erkek ücret farkının birleşik bir etkisidir. Ülke çalışmalarında, Hindistan’ın hem genel olarak gelir ve servet eşitsizliği açısından hem de gelir payındaki cinsiyet farkı açısından çok eşitsiz bir ülke olarak ortaya çıktığının altı çizilmiştir.

Gelir ve servet eşitsizliği

Rapor, küresel en alttakilerin, yani yüzde 50’nin küresel gelirin sadece yüzde 8’ini yakaladığını, diğer bir söylemle en alttaki yüzde 50’nin küresel ortalama gelirin beşte birinden biraz daha az kazandığını gösteriyor. Küresel orta sınıf, (yüzde 40) yüzde 39’nu, küresel yüzde 10’luk kesim ise küresel ortalamanın beş katı olan yüzde 52’sini kazanıyor. 2020’de hem en alttaki yüzde 50’nin hem de ilk yüzde 0,1’in gelir payları aynı anlama geliyordu, yani küresel nüfusun en zengin yüzde 0,1’i aynı yıl en alttaki yüzde 50’lik kesimin birlikte kazandığı tutarı kazanıyordu.

Servet birikimi yakın geçmişte çok daha hızlı arttı. Toplam servetin toplam gelire oranı 1990’ların başındaki yüzde 450 civarından bugün yaklaşık yüzde 600’e yükseldi. Dünya nüfusunun en yoksul yarısı toplam net servetin sadece yüzde ikisine sahipken, en zengin diğer yarısı dünyadaki tüm servetin yüzde 98’ine sahip. İlk yüzde 50 içinde bile, orta sınıflar (yüzde 40) toplam servetin sadece yüzde 22’sine ve ilk yüzde 10’luk kısım yüzde 76’sına sahip. Satın alma gücü paritesi kullanılırsa (piyasa döviz kuru yerine) daha da fazla eşitsizlik ortaya çıkıyor: küresel en alttakiler (yüzde 50) toplam servetin yüzde birinden daha azına ve küresel ilk yani yüzde 10 olan kesim yaklaşık yüzde 82’sine sahip.

Servet birikimindeki artan eşitsizlik, büyük ölçüde servetin özelleştirmelerle özel mülkiyetinin artan payına ve kamudaki düşüşe bağlanmaktadır. Özel servetin gelire oranı 1995 yılında yüzde 360’tı ve Covid krizinden önce yüzde 510’a yükseldi. Dikkat çekici olan, 1995 yılından bu yana yetişkin başına küresel hanehalkı servetinin ortalama yüzde 3,2 oranında artmış olmasıdır. Küresel ilk yüzde 0,01’in servetinin büyümesi 25 yıl içinde yılda yüzde beş iken ve ilk 52 milyarderin serveti bu dönemde yılda yüzde 9,3 arttı.

Rapor, bölgeler bazında gelir eşitsizliğinin azalan bir eğilim gösterdiğinin altını çiziyor. Ülkelerin en zengin yüzde 10’unun ortalama gelirleri ile en yoksul yüzde 50’lik ülkenin ortalama gelirleri arasındaki fark yaklaşık 50 kattan 40 katın biraz altına düştü. Ancak bölgesel gelir eşitsizliğinin hala çok önemli ve 1900’dekine biraz benzer olduğu kolayca görülebilir. Sömürge döneminde hem ülke içinde hem de ülkeler arası eşitsizlik keskin bir şekilde arttı. İkinci Paylaşım savaşı sonrası dönemde, refah önlemleri ve vergilendirmede yapılan kimi uygulamalar ülke içi eşitsizlikleri azalttı. Ancak ülkeler arası eşitsizlik artmaya devam etti. Ülkeler arasında eşitsizlik küreselleşme döneminde azalmaya eğilimi gösterirken, ülke içi eşitsizlik derinleşerek artmaya başladı. Bölge açısından bakıldığında ise farklılıklar hala dikkat çekicidir. Doğu Asya, Rusya, Orta Asya ve Kuzey Amerika’da ilk yüzde 10, nüfusun en yoksul yarısından 16 kat daha fazla kazanırken, Avrupa’da 2020-2021 döneminde gelir farkı 9,5.

Meşrutiyet krizi

Rapor esasen dünya çapında neoliberalizmin bir meşruiyet kriziyle karşı karşıya olduğu gerçeğini doğrulamamaktadır. İnsanların kolektif iradesine güç katan, egemen sınıfın çıkarlarını geniş ölçüde halkın refahı lehine etkileyebilen ve kontrol edebilen demokratik yapı ve kurumlar neoliberal rejimler tarafından lanetli ilan edilmekte.

Neoliberalizm ve piyasanın yükselişi, küresel sermayenin küresel Güney’deki ucuz işgücüne erişmesini sağlayan sermaye akışlarının düzensizliğini rasyonelleştirerek, dünya çapında işçilerin pazarlık gücünün azalmasına yol açtı. Ulus Devletler, piyasa liderliğindeki reformlar adına küresel finansın çıkarlarını içselleştirdiler. Gelişmiş ülkelerde işçilerin katma değerdeki payında hızlı bir düşüş ve özellikle işçilerin mevcut kazanılmış haklarının budanması ve yok edilmesiyle gelişmekte olan dünyada, çok daha büyük bir düşüş, zaman içinde eşitsizliğin derinleşesini bekleyebiliriz.

Öte yandan finansallaştırma, kamu mallarının finansal araçlar aracılığıyla paketlenen ve işlem gören özel varlıklara dönüştürülmesini kolaylaştıran bir durumu yaşıyoruz. Özel servetin yükselen payı, öncelikle neoliberal rejim, ülkelerin varlık geliri odaklı büyüme politikalarına ikna edilmesinden kaynaklanıyor. Yoksulların sıkıştırılması ve şirketlere artan vergi avantajları sağlanması, son derece sürdürülemez ve kabul edilemez bir eşitsizlik seviyesine yol açıyor.

Deniz Çınar


* WORLD INEQUALITY REPORT 2022