Diktatör denge politikasında çıta yükseltiyor, hangi tarafta kalsak?

Türkiye bugün yeni doğan bir jeopolitik gücün karşı karşıya kaldığı zorluk ve çelişkileriyle boğuşuyor. Uyguladığı bağımsız jeopolitik açılımını stratejik savunma ve saldırı silah sistemleriyle destekleme aşamasına geliyor.

ŞİO (Şanghay İşbirliği Örgütü), 2001 yılında Şanghay’da kuruldu. Merkezi Çin’in başkenti Pekin’dedir. Kökenleri, Rusya ve Çin’in ortaklaşa Şanghay Beşli Grubu’nu kurdukları 1996 yılına dayanmaktadır. 2001 yılında Özbekistan’ın katılımıyla forum resmen Şanghay İşbirliği Örgütü oldu. 2017’de Pakistan ve Hindistan da tam üye olarak örgüte kabul edildi. 2005’te ŞİÖ’ye gözlemci üye olarak katılan İran da bu zirvede tam üyeliğe kabul edildi. Şimdi Afganistan, Moğolistan ve Belarus gözlemci üye durumundalar. Türkiye, Azerbaycan, Sri Lanka, Ermenistan, Kamboçya ve Nepal ise ŞİÖ’nün diyalog ortağı ülkeler statüsündeler. Suudi Arabistan, Mısır ve Katar’a diyalog ortağı ülkeler statüsü verilmesi 2021’de kararlaştırılmıştı.

Organizasyon son yirmi yılda istikrarlı bir şekilde büyüdü ve şu anda coğrafya ve nüfus açısından dünyanın en büyük bloklarından biri. Mevcut üyeleriyle ŞİO, dünya nüfusunun yüzde 40’ını ve tüm küresel ekonomik üretimin yaklaşık üçte birini (23,3 trilyon dolar) temsil ediyor. Yeni ülkelerin planlı kabulü ile ŞİÖ, hükümetler arası bir organ olarak rakipsiz bir önem kazanacaktır.

ŞİÖ, gelişmekte olan çok iki kutuplu dünyanın en somut ifadesidir.

Çin Devlet Başkanı Şi, ŞİÖ’nün vizyonunun, Bir Kuşak Bir Yol projesiyle uyumlu olduğunu bu zirvede açıkladı. Bu proje yaklaşık 10 yıllık tarihinde 100’den fazla ülkeyi Çin yatırımları ve ticaretiyle desteklenen ekonomik işbirliği ve kalkınma adı altında birleştirmeye hizmet etmektedir. Hedef daha çok ülkeyi Batı’nın ekonomik, siyasi ve askeri hegemonyasından koparmak ve Bir Yol Bir Kuşak projesi adı altında Çin etrafında birleştirmektir. ŞİÖ de bu birleştirme için ideal bir örgütlenmedir.

Semerkant zirvesi Batı’ya;ABD’ye, AB’ye, NATO’ya mesaj zirvesiydi

Özbekistan’ın Semerkant kentinde 15-16 Eylül tarihlerinde gerçekleştirilen Şanghay İşbirliği Örgütü’nün iki günlük tarihi denebilecek zirvesine Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Pakistan, Hindistan, Özbekistan, Belarus, Moğolistan, İran, Türkmenistan, Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye olmak üzere 15 ülke devlet ve hükümet başkanları katıldı. Bu bir gövde gösterisiydi. Zirvede dünya artık tek kutuplu değil, fiilen iki kutupludur dendi.

Putin, birçok ülkenin sözcüsü gibi, “tek kutuplu dünya”nın “çok sayıda ülke için kabul edilemez olduğunu” açıkladı.

Şi ise, “Çin, büyük güç rollerini üstlenmeleri için Rusya ile beraber gereken çabayı göstermeye ve sosyal sorunlarla sarsılan dünyaya istikrar ve pozitif enerji katmak için kılavuz rolü oynamaya hazırdır” dedi.

“Rusya ile birlikte büyük güç rolünü üstlenmeye hazır olan Çin”! Bunu söyleyen, ŞİÖ’nün kurucularından biri olan Çin. Diğer kuruculardan birisi de Rusya. Her ikisi daha baştan bu örgüt içinde kimin sözü geçer sorusuna cevap vermiş oluyor. Yani her yeni katılımcı nasıl bir örgüte katıldığını daha baştan biliyor.

Öncü rol oynamak ve “ortak değerler” manzumesi!

Putin: ‘Çin’le birlikte uluslararası hukuka ve BM’nin merkezi rolüne dayalı adil, demokratik ve çok kutuplu bir dünya düzenini savunuyoruz. Bu dünya düzeninde kurallar birileri tarafından keyfi bir şekilde uydurulup diğerlerine dayatılmayacaktır’.

Şi Jinping: ‘Rus meslektaşlarımızla birlikte sorumlu bir dünya gücü olmaya dair doğru örnek oluşturmaya ve böylesine hızlı değişen bir dünyada, dünyanın sürdürülebilir ve pozitif kalkınma rotasına yönelmesinde öncü rol oynamaya hazırız’.

Batı’nın savunulması gereken ortak değerlerinin potası “kurallara dayalı uluslararası düzen”dir. Yani mevcut Amerikan emperyalizminin dünya hakimiyeti anlayışıdır; bu hakimiyetin devamını sağlamak için geliştirilen jeopolitik doktrindir. Bu doktrinin hedefinde Çin ve Rusya vardır.

ŞİÖ’nün ortak değerlerinin potası “çok kutuplu bir dünya düzeni”dir. Bu düzende ‘kılavuz rolünü Çin ve Rusya üstlenmiştir’. Bu düzen Bir yol Bir Kuşak projesine göre dünyayı Çin çıkarlarına, hegemonya anlayışına göre, Batı’nın ekonomik, siyasi, askeri anlayışına karşı örgütlemektir.

Birisi (Batı) tek kutuplu (Amerikan hegemonyası) diyor, diğeri çok kutuplu (Çin ve Rusya hegemonyası) diyor.

Her halükarda çok rekabet merkezli dünyanın yerini niyetlerin açıkça dile getirildiği iki kutuplu dünya almaktadır.

Batı hegemonyasına karşı bir ittifak olan bu zirve aynı zamanda bütünlüklü dünya ekonomisinin; sermaye ve üretimin uluslararasılaşmasının ikiye bölünmüşlük bakımından sonunun gelmiş olması demektir. Artık, bütünlüklü dünya siyaseti ve ekonomisi olmayacak. Artık sermaye ve üretimin geriye dönüşümü olmayan uluslararasılaşması olmayacak. Dünya siyaseti ve ekonomisi, sermaye ve üretimin uluslararasılaşması, bütünlüklü dünya ekonomisi iki dünyada veya iki kutupta istediği kadar bütünleşebilir, “uluslararasılaşabilir”. Aynen olmasa da geçmişteki “iki süper güçlü dünya”nın bir biçimiyle karşı karşıyayız.

Artık ABD/NATO veya bir bütün olarak Batı, nereye bakarsa baksın, elini nereye atarsa atsın karşısında, güçlü veya zayıf, jeopolitik düşünen rakipler görmektedir.

Bunlardan birisi de Türkiye’dir. Türkiye, Amerikan, Rus ve Çin jeopolitiği arasında fena sıkışacağını görmüş olmalı ki, güncel olarak üstüne gelen Amerikan baskısını hafifletmek için olsa gerek adeta “can havliyle” Avrasya’ya atladı ve kendisi için de “tarihi” olan bu zirveye katıldı. Ve diktatör hedefi belirledi: “HEDEFİMİZ TAM ÜYELİK”

Türkiye, 2012’de ŞİÖ’ye“Diyalog Ortağı Statüsü”nde ülke olarak katılmıştı. Ama hiçbir zaman ŞİÖ zirvelerinde cumhurbaşkanı düzeyinde yer almamıştı. 10 yıl sonra 2022’de Semerkant Zirvesi’ne Putin’in davetiyle katılması bir ilk oldu. Bu katılım, herhangi bir sonucu olmasa da salt katılım olarak orada boy göstermek, Batı (ABD/AB/NATO)-Türkiye ilişkilerinde jeopolitik açıdan belirleyici önemi olan bir gelişmedir.

Zirvede diktatör ŞİÖ’ye davetiye çıkardı: “Güvenlikten ekonomiye, enerjiden ulaşıma, tarımdan turizme kadar her alanda işbirliğine hazırız.” Yani ortak adımlar atabiliriz deniyor.

Gelişmeler nasıl olur orasını göreceğiz. Ancak Türkiye’nin şimdiye kadar ABD ve Rusya arasında bölgesel, yerel itiş kakışta sürdürdüğü denge politikası şimdi, bu zirveye katılımdan sonra uluslararası jeopolitik gelişmelerde denge politikası seviyesine çekilmiş gözükmektedir. Türkiye, Doğu Akdeniz, Balkanlar, Libya, Afrika, Kafkasya, Karadeniz, Orta Asya politikalarında sadece ABD-Rusya arasında denge politikasına göre hareket etmesinin sonuç vermeyeceğini, tarafların dünya jeopolitik doktrinlerini hesaba katmak zorunda olacağını görmüştür. Diktatör ve Putin Soçi’de dört saat süren toplantıda bu durumu da konuşmuş olmaları gerekir. Nitekim Suriye sorununda pek de beklenmedik gelişme bunun açık bir ifadesidir. Putin, diktatöre ‘büyük resmi gör, o da ABD-Rusya/Çin arasındaki jeopolitik rekabettir, yerini bu resme göre belirle’ demiş olması gerekir.

Türkiye bugün yeni doğan bir jeopolitik gücün karşı karşıya kaldığı zorluk ve çelişkileriyle boğuşuyor. Uyguladığı bağımsız jeopolitik açılımını stratejik savunma ve saldırı silah sistemleriyle destekleme aşamasına geliyor. Bu politikayı, konumu sürdürebilmek için, açık ki diktatör denge politikasında çıta yükseltiyor. Ama buna ŞİÖ’de hakim Çin jeopolitik aklı ne derece inanır, bunu ABD/NATO ne derece blöf olarak görür, Rusya-Türkiye arasında Rojava eksenli Suriye politikası nasıl gelişir, Libya’da, ama özellikle Doğu Akdeniz ve Ege Denizi’nde Rusya nasıl bir tavır sergiler, her iki taraf Türkiye’de seçim sonuçlarına kadar diktatörü idare etme modunda mı olur, bunları yakın geleceğin sorunları/soruları olarak görmek gerekir.