Şimdi Ne Olacak?

6 Şubat sabahı itibariyle Türkiye gündemi sıfırlandı. Büyük Anadolu Depremi toplumu ve siyaseti geri dönüşü olmayacak bir şekilde değiştirdi. 35 bini aşkın insanın vefatı tarif edilemez bir acı. Yaralılar, tümüyle ve kısmen yıkılan binalar ve yok olan toplumsallık. Türkiye bir kez daha 17 Ağustos 1999 Depremi koşullarına geri döndü. Son on günde yaşanan dramın izleri çok uzun bir süre silinmeyecek. Toplu ölüm vakaları kalıcı travmalar yaratır. Ne yazık ki hepimiz, ama özellikle depremden yoğun bir şekilde etkilenen bölge halkı normalin çok dışında bir hayata mahkum oldu.

Peki ya siyaset? Şimdi ne olacak? Öncelikle afetlerin siyasallığıyla ilgili bir hatırlatma yapmak gerekli. Yas günlerinde siyaset yapılmaz. İçinde çok güçlü antropolojik imalar içeren halk kültürümüz cenaze kaldırılırken normalden farklı bir davranış tarzını dayatır topluma. Komşunuz yas tutarken düğün yapmazsınız mesela. Ayrıca bu tür dönemlerde küslük de olmaz. Daha doğrusu küslük cenazeye rağmen devam ediyorsa ortada kalıcı bir düşmanlık var demektir. Yas zamanlarında siyaset yasağı böylesi bir sosyolojik çerçeveye dayanıyor. Siyaset kötü sözü, kavgayı ve çatışmayı gerektirir. İnsanlar yas tutarken böylesi bir davranış tarzı pek hoş karşılanmaz. Tabii siyaset sadece farklı çıkarları temsil eden siyasi gruplar arası bir çatışma hali değildir. İnsanın yaşadığı toplumun örgütlenme biçimine katılması ve genel kamusal meseleler için söz söylemesi de siyasettir. Bu ikinci anlam bakımından tabii ki deprem zamanlarında dahi siyaset yapılır. Mesela arama kurtarma sürecinde AFAD’ın yetersiz kaldığı veya öncesinde imar aflarının kentleri depremlere daha da dayanıksız hale getirdiğine yönelik eleştiriler makul ve meşrudur. Ancak Türkiye gibi ülkelerde hem böyle bir söylemi dile getiren hem de eleştiriye muhatap olan kesimler bakımından yüksek siyasetin çatışmacı iklimden bağımsız bir şekilde tartışılması imkansız. Deprem eleştirisi, belki her zaman değil ama sıklıkla AKP eleştirisinin argümanlarından biri gibi formüle ediliyor. Yakınmalara muhatap olan taraf ise bunu genel bir aksaklığın tespitinden çok devlet, hükümet ve parti eleştirisi olarak algılamakta. Biz de durum ne yazık ki böyle.

Gelelim asıl soruya. İktidar ve muhalefet ne yapacak? İktidar bloğu ciddi bir krizle baş başa kaldı. Moraller bozuk. Çünkü herkes elinden geleni yapsa da geç kalındı. İlk 48 saatte yeterince organize olmuş ve kalabalık bir devlet aygıtı yoktu karşımızda. Başta Erdoğan olmak üzere hükümet ileri gelenleri belli noktalarda yetersiz kalındığını kabul ediyor. Sonuç olarak ciddi bir insani yıkım yaşandı. Ayrıca ekonomi çöktü. Zaten ekonomik durum çok parlak değildi. Seçime sadece 3 ay kaldı. Bu kısıtlı sürede ortaya çıkan korkunç olumsuz tabloyu düzeltmek imkansız. İktidarın geçen sonbahardan beri kazandığı oy artış ivmesi sona erecek gibi görünüyor. Gelecek 3 ayda deprem ve depreme bağlı ekonomik ve toplumsal gündem siyasi iktidarı sürekli bir şekilde savunma yapmaya ve geri çekilmeye zorlayacak.

Büyük Anadolu Depreminin muhalefete iktidarı yıpratma noktasında ciddi bir zemin kazandırdığı açıkça ortada. Ayrıca özellikle aday belirleme sürecinde CHP ile İyi Parti arasındaki gerginliği bu koşullarda daha fazla sürdürmek imkansız. Çünkü 6’lı masanın aday belirleme toplantısı ertelendi. Ama seçim ertelenmedi. Dolayısıyla doğru adayı ilan etme noktasında süre daha da kısaldı. İktidarın üzerindeki yükün daha da arttığı bir ortamda muhalefetin kendi iç çekişmelerini birbirine daha az zarar vererek çözme ihtimali artıyor. Çünkü bu koşullar muhalefete iktidara gelme şansı veriyor. Bu olanağı 6 Şubat öncesi gündem içinde kalarak heba etmek artık muhalefet için bile zor. Gelinen yer bakımından kazanacak aday tartışması tümüyle işlevsizleşmiştir. Ortak bir aday etrafında toplanması muhalefetin seçim kazanması için yeter koşulu sağlayacaktır. Ama 6’lı masanın seçimi kazanması ülkeyi şu an iktidarda olan bloktan daha iyi yöneteceği anlamına gelmiyor tabii ki. Muhalefete yöneltilen yapısal eleştiriler hala geçerli. Ellerindeki kadrolar ve program Türkiye’yi kurtarmaya yeter mi hep beraber göreceğiz. Bu arada bitirirken ufak bir hatırlatma. Ekonomik kriz nedeniyle epey sayıda muhalif, muhalefetin başkanlık yetkilerini bir süre kullanmasının zaruri olduğunu ileri sürüyordu. Türkiye’nin güçlü yetkilere sahip bir başkan eliyle restore edilmesi gerekliydi. Bu argümanı daha da sık duyacağız. Deprem devlet ve topluma çok ciddi bir yük bindirdi. Hayatlar ve kentler mahvoldu. Bu koşullar altında sistem tartışmasında ısrar etmek, bunu yapan kesimleri geniş kitlelerin gözünde daha da marjinalleştirecektir.

 

Armağan ÖZTÜRK
Latest posts by Armağan ÖZTÜRK (see all)