14 Mayıs seçimlerinin yarattığı tahribatı düşünmeye devam ediyoruz. Görünen o ki, seçim sürecinin gerçek özneleri olan seçmenlerin siyasi depresyonu derinleşerek devam etmekte. Buhranın işaretleri ise değişiyor. Önce büyük bir şok yaşandı. Şöyle ki, 14 Mayıs’ı 15 Mayıs’a bağlayan gece İmamoğlu ve Yavaş’ın açıklamalarına dikkat kesildi geniş kamuoyu. Aslında bu iki şöhretli ismin beden dili ve yüzleri bir şeylerin ters gittiğini haber veriyordu. Ama onun yerine sözlere odaklandık. CHP’nin iki sözcüsü ısrarla partinin elindeki verilere göre Kılıçdaroğlu’nun önde olduğunu iddia etti. Hatta bir ara CHP’nin güçlü olduğu sandıklarının AKP’nin itirazları yüzünden sisteme girilmediğini de söylendi. Ama er ya da geç o sandıklar sisteme girilecek ve Kılıçdaroğlu’nun rakibine fark attığı görülecekti. Apaçık yanlış olan bu söylem nasıl dile getirildi? 15 Mayıs sabahı siyasi tablo acı bir şekilde ortaya çıktığında niye kimse özür dilemedi, açıklama yapmadı, istifa etmedi? Kılıçdaroğlu lütfedip Onursal Adıgüzel’in istifasını istemeseydi yaşanan bu devasa güven bunalımına rağmen hiçbir şey yokmuş gibi herkes yoluna devam edebilirdi. Sadece bu olgunun kendisinde bile, yani seçim gecesi yaşananlar açısından seçmeni inciten bir durum olduğu açıkça ortada. Muhalif seçmen partisine güvendi. Yanıldığını anladığında hissettiği şey ise büyük bir hayal kırıklığıydı.
Bu yoğun ve yıkıcı hissi takip eden süreçte bir cinnet hali devreye girdi. “Akıl tutulması” kavramıyla başlayan kötü sosyolojik tahliller, katiline aşık olan insan benzetmesinin yersiz kullanımı, Aziz Nesin hatırlatmaları, Tük Milletinin % 60’ı aptaldır zırvalıkları düşen seviyenin siyasi tartışmalara yansıyan unsurlarından sadece birkaçı. Hatta deprem bölgesindeki siyasi tablo nedeniyle nefret söylemi kıvamında cümleler döküldü pek çok muhalif kişinin ağzından. Daha düne kadar yardım gönderdikleri ve acılarını paylaştıkları depremzedeler sırf AKP ve MHP’ye oy veriyorlar diye ahlaksız varlıklara dönüştü birden.
Siyasi depresyonda üçüncü aşama ise yansıtma. İki gündür günah keçisi bulup suçu onun üzerine atma psikoloji ağır basmaya başladı. Epey sayıda muhalif kişi oylarının çalındığını düşünüyor. Oysa seçimi takip eden hafta partilerin itiraz haklarını kullanmaları normal. Ayrıca yaklaşık 200 bin sandık var. Ana muhalefet partisi bu sandıkların sadece 7 binine itiraz etti. Bu 7 bin sandıkta tüm rakamlar yanlış yazılsa bile, ki durum hiç de öyle değil, ortaya çıkacak rakam devede kulak bile değil. Şüphesiz ki, tek bir oyun bile yanlış yazılması demokrasinin eksik gerçekleşmesidir. Ama itirazlar sonucu ortaya çıkacak tablo bugünkü siyasi kompozisyonu değiştirmeyecek. Şu aşamada muhalefetin yapması gereken “YSK oylarımızı çaldı” algısına kendisini kaptırması değil, hem aday hem de söylem bakımından iktidar bloğu karşısında alınan bu yenilgiyi doğru bir şekilde teşhis etmesidir. Ama anladığım kadarıyla henüz o aşamada değiliz. İnsanlar gerçeği duymak istemiyorlar. Aslında hiçbir şey duymak istemiyorlar. Oysa bir an önce öfkenin yatışıp aklıselimin ön plana çıkması gerek. Özeleştiri ve eleştiri ise duyguların bizi kör bir kuyuya hapsettiği bu siyasi depresyon halinden çıkmamıza yardımcı olabilecek niteliğiyle elimizdeki yegane araçlara karşılık geliyor.
- Siyasi Depresyon - 18 Mayıs 2023
- Kentlerde Başıboş Köpek Sorunu - 24 Nisan 2023
- Müzakere Hukuku ve Yoldaşlık - 9 Mart 2023