Karşılaştığımız meseleleri ehil biriyle konuşmak, fikrini almak ihtiyacı hissederiz. Benim de böyle durumlar danıştığım, meyhane ehli biri var. Dedim ki pirim gözünü kadehin aynasından ayırdığın yok. Başını kaldır da halimize bak. Bizim dünyada zulüm var, isyan var, terör var, korku var, panik var. Ne yapacağız bilmiyoruz.
Dedi ki, geçenlerde “kendimize ait bu bunalım çağında biz ne yapmalıyız, nasıl bir hikâye inşa etmeliyiz?” sorusuyla biten bir yazı yazmıştın, okudum ama meramını anlatabildiğini sanmıyorum. Zira, gerçekten yeni bir hikâye kurmak, bilinen bütün hikâyeleri bir tarafa koymakla mümkün.
Şimdi eğer panik içinde düşünüyor, sorduklarını panik içinde soruyor ve seni memnun edecek cevap arıyorsan söyleyeceğim hiçbir şeyi duymaz, anlamazsın. Söyleyeceklerimin içinde kendi panik halini haklı kılacak bir şey var mı diye, cımbızlarsın. Bir faydası olmaz.
Dedim ki o zaman şu abıhayat dolu kadehten bana da lütfet, dünya gamının başına toprak saçayım da seni dinleyeyim.
Derken aramızda şöyle bir diyalog gelişti;
-Panik içindeki kişi paniğin ne olduğunu bilmez, madem kadehin faziletiyle panikten uzaklaştın şimdi iyi dinle.
-Dinliyorum…
-Her ne durum ve pozisyonda isen, o anda “tutunun, düşüyoruz” diyen ani bir uyarıyla sarsıldığını düşün…
-Düşünüyorum…
-Aklına gelen ve derhal yapmaya davrandığın şey nedir? Bilhassa niçin, nereye, nasıl ve ne zaman düşeceğin hususunda kesin bir bilgi ve tahminin yoksa?
-Tutunmak için elimin altında uzanabildiğim bir şey ararım, bildiğim, sahip olduğum bir şey…
-Tutunduğun şeyin hiçbir yere tutturulmamış bir halat parçası, elinin uzandığı bir sandalye ayağı, yanı başındaki bir taş parçası yahut çürük bir ağaç dalı olması fark eder mi?
-Bilmiyorum ama sağlam bir şey olursa iyi olur.
-Panik ortamında kimse tutunmak için uzun uzadıya düşünüp taşınarak sağlam ve güvenli bir şey aramaya, sağlam mı değil mi diye test etmeye kalkmaz. Çünkü uyarı zamansızdır.
-Belki de yanımdaki yakınımdaki birine tutunurum. Böyle anlarda herkes ipine tutunacağı birini arar ve herkes tutunması için ötekine ip uzatır.
-Ah evet! Bilirim, böyle anlarda elinde kementle dolaşan nicelerini gördüm, tanıdım ben de…
-Kement mi?
-Bilirsin ki, canlı bir organizmada tüm hücreler, biri öteki için değil ama birbirleri aracılığıyla var olduğunun idrakine sahiptir. Hiçbir şey o hücreleri taklit etmeden aralarına sızıp ahengini bozamaz. Her biri otonomisini muhafaza ederek diğeriyle iletişim ve dayanışma içinde kalır.
-İnsan toplulukları öyle değil midir?
-İnsanlar böyle davranmazlar, onlar parçası oldukları sosyal organizasyona hükmetmeye kalkar, başaramazsa hükmedilen olmaya razı olurlar. Hükmeden ve hükmedilenin olduğu bir yapıda herkesin iradesini yansıtan bir dayanışma mümkün değildir. Hükmedenler de bunu bilir ve hiç kimseye düşünme fırsatı vermemek için elinden geleni yapar. Filhakika, ip uzatanların ekseriyeti yardımdan ziyade hükmetme peşindedir.
– Galiba haklısın…
-İşte, becerikli siyaset yapıcıları, devlet aklı ve avcılar senin bu ruh halini iyi bilir ve mütemadiyen tehlike altında olduğunu haykırır. Bu felaket tellallığı sağlıklı düşünmene, elinin altındakinin bir işe yaramadığını görmene engel olur ve sen böyle kör ve sağırken sana kemendi atıverirler.
-Galiba nereye varmak istediğini anlıyorum.
-Böyle korkunç bir inkâr ve aymazlık durumunda, ne kadar aptalca ne kadar işe yaramaz olursa olsun herkes kendi dinine, ideolojisine, mensubiyetine, aidiyetine, önder ve yol göstericisine, koltuğuna, buzdolabına, led tv’sine ve ezberlerine daha sıkı sarılır. Haramilerin uzattığı çürük iplere tutunmak için insanlar birbirinin kanına girer…
-Anladım ama ne yapmam lâzım.
-Anlamış olsan, ne yapmam lâzım diye sormazdın ya, neyse. Felaket tellâllarına kulak asmadan, panik ve kaygıya kapılmadan sükûnetle düşünmen lâzım. Sarıldığımız ve tutunduğumuz her ne varsa onlarla birlikte ve esasen onlar yüzünden düşmüşüz düşeceğimiz kadar. Daha ötesi yoktur düşmenin. Tutunduğumuz şey, bizi bu çukura yuvarlanmaktan alıkoymadı. Seni düşmekten korumamış olan şeyin, seni düştüğün yerden çıkarmaya faydası olmaz. Bırakmadan çıkmaya bir yol bulunmaz
- Lütfen Beni Hatalı Olduğuma İkna Edin - 8 Şubat 2023
- Sen o’sun! - 5 Şubat 2023
- Din ile Bilim Arasında Çatışma Var mı? - 31 Ocak 2023