Pedofili ve Muhafazakarlık 

O.B. isimli, “ülkücü” ve “hacı” sıfatlarıyla kamuoyunda yer alan şahsın 15 yaşındaki erkek çocuğuyla yatakta basılması meselesi (Ağustos 2017), hem sosyolojik açıdan hem de psikanaliz açısından değerlendirilmesi gereken bir vakadır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki ilgili olayda asıl mesele çocuk istismarıdır, ama aynı zamanda olaydaki “yaman çelişki” de dikkate alınmalıdır. Bu “yaman çelişki”, düne kadar LGBTI yürüyüşünü engelleme tehdidi savuranların zihniyetindeki birinin eşcinsel ilişki yaşamasıdır, hem de bunu, bir erkek çocuğunu cinsel açıdan istismar ederek yapmasıdır. Tartışılması gereken, “gündüz geylere/trans bireylere küfredip akşam onlarla yatanların” zihniyetinin psikanaliz açısından kamuoyu önünde tartışılması ve zaten çoktan psikanaliz literatüründe yer almış, konuyla ilgili çözümlemelerin kamuoyuna aktarılmasıdır.

Böylece hem ailelerin “muteber zat” maskeli çocuk tecavüzcülerine/istismarcılarına karşı daha bilinçli olup böylece çocuklarını bu tehlikelerden korumak için gerekli tedbirleri almaları açısından toplumsal bir fayda ortaya çıkar, hem de “muhafazarlık” denilen, pek çokları için övünç kaynağı olan zihniyetin arkasındaki dekadanlık serimlenerek, halkın –özellikle de gençlerin- bu karanlık dehlizlerden uzak durarak okuyan, düşünen, soran, sorgulayan “sivilize” bireyler olarak kendilerini inşa etmeye yönlendirilmesi düzleminde verimli bir farkındalık yaratma çalışması yapılır. Meslek etiğine saygılı, cesur psikanalistlerin bu “yaman çelişkinin” psikodinamiğini topluma anlatmaları, boyunlarının borcudur.

Bu psikanalitik çözümlemelerin kamuoyuna aktarılması, “muhafazakârlık” denilen ikiyüzlü yapının daha iyi anlaşılmasına yol açacaktır. Böylece Kur’an kurslarında imamların “gidecek yeri olmayan” küçücük erkek çocuklarına nasıl bu kadar vicdansızca tecavüz edebildikleri daha iyi anlaşılacaktır. Homofobik/transfobik kişilerin aslında “gizli eşcinsel” oldukları, kimliklerini gizlemek için Ülkücü/İslamcı maskesi taktıkları bilinecektir. “Muhafazakâr” denilen çevrede karşı cinsle flört etmenin, öpüşmenin, el ele gezmenin bile yasaklanmasının, nasıl bu ülkeyi “cinsel açlığın Afrikası” olmaya ittiği, “mahalle baskısıyla” bastırılan cinsel açlığın, neden pedofiliye yol açtığı anlaşılacaktır. Evlenmeden cinselliğin yaşanmasının muhafazakârlarca engellendiği ve/ama evlenmenin de ekonomik açıdan çok zor olduğu ülkemizde, keza ülkemiz ile benzer dini-toplumsal yapıdaki diğer Ortadoğu ülkelerinde ve öteki “yüzde 99’u Müslüman” ülkelerde, erkek çocuklarına yönelik cinsel istismarın neden bu kadar yoğun olduğunu daha iyi algılanacaktır.

Ülkemizde, İslamcı veya Ülkücü, “muhafazakâr” pedofiller için, “bekâret sorunu” olmayan erkek çocuklarının görece kolay kurban olarak seçiliyor olduğu daha iyi fark edilecek ve aileler, çocuklarını bu “muteber zat” maskeli çocuk tecavüzcülerinden/istismarcılarından korumak düzleminde daha bilinçli hale gelecektir. Yoksa, iş işten geçtikten sonra “Çocuğumu mu ..kiyon lan sen!” deyip iki tokat atmakla olmaz bu iş, ailenin asıl sorumluluğu, istismar yaşanmadan önce çocuğunu bu tehlikelere karşı bilinçlendirmektir. Bunun için de önce kendisi bilinç edinmeli, -özellikle erkek çocuklarına yönelik olarak- çocuk tecavüz ve tacizlerinin nerelerde yoğun olduğu, kimler tarafından hangi nedenlerle yoğun şekilde uygulandığını iyi bilmelidir.

“Kızlı-erkekli” yaşamı, cumhuriyetin kazanımlarından biri olan okullarda karma eğitimi, otobüse-metrobüse-tramvaya “kızlı-erkekli” olarak binmeyi, hatta kadınların alenen gülmelerini, hamile kadınların sokaklarda dolaşmalarını bile ahlaksızlık olarak niteleyen zihniyettekilerin neler yapabildiği ve geçmişten bugüne neler yaptıkları iyi bilinmelidir. Seküler yaşam tarzından toplumu uzaklaştırmaya çalışanların, kadınları toplumsal-siyasal alanın dışına itmeye, çalışma hayatından uzak tutup eve hapsetmeye çabalayanların, pedofiliye, özellikle de erkek çocuklarının cinsel açıdan istismar edilmelerine nasıl çanak tuttukları fark edilmelidir.

“…Ama Mustafa Akdağ’ın günışığına çıkardığı, 16. Yüzyıl Osmanlı tarihine damgasını vuran ‘suhte ayaklanmaları’ (kıyamı) ‘kızsız-erkekli’ yaşamın çok yıkıcı da olabileceğini düşündürüyor.

O dönemde Osmanlı’da din adamı olmak üzere medreselerde okuyan ergenlik çağındaki öğrencilere ‘suhte’ (softa) deniliyordu. Medrese eğitimini başarıyla tamamlayanlar devlette kadılık, naiplik, müderrislik, imamlık gibi görevlere atanıyorlardı. Medreselerde öğrenciler yatılı okuyorlar, imarethane denilen öğrenci yurtlarındaki 3-5 kişilik hücrelerde yaşıyorlardı. Akdağ’ın anlatımıyla “Ömürlerinin en genç ve kızgın çağını, bu dışa kapalı, dar, karanlık ve kubbe biçimindeki, tavanından karanlığın hayalleri sarkan bu hücrelerde geçirmek zorunda kalan öğrencilerin, ara sıra çıktıkları şehrin sokak ya da çarşı ve pazarları da, onların gençlik ihtiyaçlarına kesinlikle kapalı bulunuyordu. Gizli çalışan, yakalandıkça da şuraya buraya sürülen fahişeleri bulmak çok zor bir işti (…) medrese öğrencilerinin, genç çocuklar ile düşüp kalkmaları, toplum ahlâkını kemiren bir alışkanlık hâlinde sürüp gidiyordu. Yalnız bunlar değil, ‘levent’ dediğimiz, köyden kente gelmiş, işsiz güçsüz dolaşan ve ‘bekâr odalarında’ her türlü ahlâksızlığı yapmaktan çekinmeyen ergen kitleler de, bu doğa dışı cinsel sapıklıkları huy edinmişlerdi. Kadın-erkek ilişkilerini son derece kısıtlayan, hatta fahişeliğe bile göz yummayıp, bu gibi kadınları oradan oraya süren o dönemin yobazlığının, asayişçilerin cerime (para cezası) çıkarabilmek için, bir erkekle bir kadını konuşurken de olsa yakalayabilme gayretlerinin, suhte ve leventlerin bu söylediğimiz doğaya aykırı alışkanlıklarını bütün bütün kamçılamakta olduğu bir gerçektir. Bu incelediğimiz sıralarda, hatta birer meyhane gibi kullanılan bozahanelerin işleticileri, bu gibi yerlere doluşan ergen müşterileri için ‘taze oğlanlar’ bulundurmakta ve yasakları da hiçe saymaktaydılar.”

http://www.radikal.com.tr/…/elinde-tesbih-evinde-oglan-dud…/

Örneğin, “Müslüman ülke” hem de radikal İslamcıların üssü konumundaki ülke Afganistan’da, eşcinsellik bir yandan İslam referansıyla yasaklanırken, diğer yandan yüzlerce yıldır erkek çocuklarının seks kölesi olarak bizzat kendi -pek Müslüman aileleri- tarafından zengin erkeklere satıldığını, hâlihazırda satılmaya devam edildiklerini de iyice öğrenmelidir halkımız.

“Kısa süre önce, ‘Afganistan’ın Dans Eden Erkek Çocukları (The Dancing Boys of Afghanistan)’ adlı belgeseli izledim. Belgesel, ‘bacha bazi’ adı verilen eski bir geleneği ifşa ediyordu; buna göre zengin erkekler cinsel kölelik amacıyla yoksul ailelerden neredeyse 11 kadar küçük yaştaki erkek çocuklarını satın alıyor. Çocuklara kadın kıyafetleri giydiriliyor; erkekler tarafından cinsel ilişki için oradan götürülmeden önce eğlencelerde dans ettiriliyor ve şarkı söylettiriliyor.”

ShaIsta GohIr

http://www.radikal.com.tr/…/cocuk-tacizinde-ikiyuzluluge-s…/

Halkımız, keza Osmanlı’da erkek çocuklarının hamamlarda seks kölesi olarak çalıştırıldığını, hatta 1686 yılında Hamamcılar Kethüdası İsmail Ağa tarafından kaleme alınan Dellakname-i Dil Küşa (Gönüller Açan Tellaklar) adlı kitapta anlatıldığı üzere, erkek çocukların hamamlarda seks kölesi olarak çalıştırılmalarının kurumsal bir uygulama olduğunu da öğrenmelidir.

“Az zamanda şöhret bulup gece ve gündüz seferi 70 akça narhtır (bir defası için belirlenmiş ücreti 70 akçedir). 20 akça dahi ortağı dellak alır ki, 90 eder. Gece döşek yoldaşlığı 300 akçadır. Amma kulamparesi kaç sefere ki takati vardır (kaç kez yapabilirse) oğlana o kadar fişek atar, 300 akçeye dahildir. Amma ser-nevbet (baş nöbetçi) dellak “Sabahdır” deyu (diye) nida ettikte (bağırınca) ve kulampare oğlana yine koymak murad ettikte (isteyince), 90 akça ücretini verir. Yemenici Bali, günde üç seferden ziyade g.. vermez idi. Pak ve pakize (temiz) tendürüst (sağlam vücutlu) sine (göğüs) bülbülü kınalı kuzu idi.”

http://dinveateizm.blogspot.com.tr/…/osmanlda-escinsellik.h…

Topkapı Sarayı Haremi’nde, padişahların, seks fantezilerine hizmet için bulundurdukları, Osmanlı’nın işgal ettiği ülkelerden, ailelerinden zorla kopartılıp seks kölesi yapılan, “iç oğlan” denilen erkek çocuklarının varlığını da iyice öğrenmelidir halkımız. Muhafazakârların “ecdadımııız” diye övündükleri ve kendilerine rol-model olarak seçtikleri tarihsel figürlerin neler yaptığı iyi bilinmelidir. Okullardaki hamaset dolu tarih derslerinde asla anlatılmayanlar hakkında bilgi sahibi olunmalıdır.

“ ‘Osmanlı sultanlarının kahkahalarla okuduğu kitap’ olarak ünlenen Kitab-ı Dâfi‘ü ‘l-gumûm ve Râfi‘ü ‘l-humûm’un (kısaca ‘Gamları Def Eden Kitap’) ilk bölümü nikâhın meziyetlerine ve sevişmenin faydalarına; ikinci bölüm ‘kulampara’ (aktif eşcinsel) kardeşlerin ve zampara biraderlerin arasında geçen tartışmalara; üçüncü bölüm servi boylu yalın yüzlü ve lale yanaklı oğlanlarla sohbetin zevklerine; dördüncü bölüm gümüş tenli kadınlar ve yasemin göğüslü kızlarla oynaşmanın hazlarına; beşinci bölüm, rüyalarda yaşanan bazı hallere ve hayvanlarla ilişkilere; altıncı bölümde oğlanların (pasif eşcinsellerin) ve ne idüğü belirsizlerin durumlarına; yedinci bölümde gidilerin (pezevenk ?) ve boynuzluların hikâyelerine dairdi.”

http://www.radikal.com.tr/…/elinde-tesbih-evinde-oglan-dud…/

Pedofili ve muhafazakârlık arasındaki yakın ilişki, konunun uzmanları tarafından kamuoyuna anlatıldıkça, sadece Müslümanlar arasında değil, cinselliğin külliyen kendilerine yasak olduğu Katolik din adamlarının içinden de neden bu kadar çok sayıda pedofilinin çıktığı, pek çok Katolik rahibin neden erkek çocuklarına tecavüz ettikleri, onları istismar ettikleri de daha iyi algılanacaktır. Böylece, cinselliğin sevgiye, aşka ya da sadece hoşlanmaya dayalı olarak karşılıklı rıza çerçevesinde yaşanamamasının, dini referanslara dayalı toplumsal baskı nedeniyle cinsel açlığın bastırılmasının ne gibi korkunç sonuçlara yol açmakta olduğu, özellikle erkek çocuklarının istismar edilmesine kapı araladığı daha iyi fark edilecektir. Doğal cinsel isteği baskılayan zihniyetlerin pedofiliye çanak tutan tavrının deşifre edilmesiyle ülkemizde, hem toplumsal huzurun artırılmasına, hem de insan haklarına/çocuk haklarına saygılı, sivilize bir toplumsal yapısının oluşturulmasına katkı sağlanacaktır.

Serkan ENGİN
Latest posts by Serkan ENGİN (see all)