Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan’dan Silivri’den Gelen Mektup

24 Yıllık Dostluğun ve Mücadelenin Harcı Kolay Kolay Sökülmez

Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan, Silivri Cezaevi’nden gönderdiği içtenlik yüklü metinde, 24 yıl önce üniversite sıralarında başlayan dostluğunu ve bugün üçü birden cezaevine uzanan ortak kaderi anlattı. Şahan’ın mimarlık öğrenciliğinden kent mücadelesine, mesleki dayanışmadan politik sorumluluğa uzanan hikâyesi; yaşadıkları tüm baskılara, suçlamalara ve karanlık dönemlere karşı verilmiş “yıkılmayız” cevabı niteliğinde.

Metin, kişisel bir hatırat olmaktan çok, üç şehir plancısının (Tayfun Kahraman, Gürkan Akgün ve Resul Emrah Şahan’ın) İstanbul’a ve ülkeye dair taşıdıkları idealleri, birlikte büyüttükleri kent hakları mücadelesini ve bugün bir araya gelişlerinin tesadüf değil, tarihsel bir çizginin devamı olduğunu gösteriyor.

“Silivri’de buluştuk; tesadüf değil”

Şahan, mektubuna “Tam 24 yıllık arkadaşlık. Ömrümüzün yarısından fazlası birlikte…” sözleriyle başlıyor ve devamında bu uzun yolculuğun son durağı olarak Silivri Cezaevi’nde yeniden birleşmelerini “kader değil, tesadüf hiç değil” diye tarif ediyor.

Ankara’nın bozkırından, Sürmene’nin bağlarından çıkıp Mimar Sinan Üniversitesi’nin rıhtımına gelen üç genç plancının, daha öğrencilik yıllarında ülkenin geleceğine dair dertlenişlerini, kampüs köşelerinde başlayan tartışmalarını ve “ciddi meselelerle dalga geçerek hayatta kalma” alışkanlıklarını aktarıyor.

Üniversite yıllarından bugüne: İstanbul’un vicdanına bağlı bir kardeşlik

Şahan’ın metni, bir üniversite hatırasının ötesine geçip İstanbul’un dönüşüm hikâyesine dokunan canlı bir tanıklık taşıyor.

  • Tayfun Kahraman’ın meslek odası mücadelesine adanmışlığı,
  • Gürkan Akgün’ün dönüşüm mahallelerinde halkla yaptığı toplantılar,
  • Şahan’ın Sulukule’de yürüttüğü hak arama çalışmaları…

Hepsi, “kentin gerçek sahiplerinin barınma hakkını” savunan bir dava bilinciyle örülmüş.

“Cebindeki son akbille mahalle toplantılarına giden üç plancıdan bir meslek odası başkanı, bir İBB genel sekreter yardımcısı, bir de belediye başkanı çıktı” cümlesi, bu hikâyenin kaderle değil çalışmayla yazıldığını gösteriyor.

Şahan, kariyerlerinin şirket koridorlarında parlatılan unvanlardan değil, tozlu kafelerde vestiyerlik yaparak, afiş asarak, sokakta adalet arayarak kurulduğunun altını çiziyor.

“Bu zemin yıkılır mı? Yıkılmaz.”

Mektubun başından sonuna yayılan duygu; hem hüzün hem direnç.
Hem kırılganlık hem sarsılmaz bir bağ.

Şahan, cezaevi ziyaretleri, avukat görüşlerinde göz göze gelmeler, rıhtımdaki eski anılar ve şimdiki ağır şartlar arasında kurduğu geniş duygusal köprüyle, üç arkadaşın dayanıklılığını şöyle özetliyor:

“Şimdi siz 24 yılı böyle geçirmiş, harcı sağlam bu zemini yıkabilir misiniz?”

Bu soru, bir meydan okuma değil; daha çok, ülkenin ağır siyasal iklimine, adalet arayışının zorlu yollarına ve bu yolları yürüyenleri yıldıracağını sananlara karşı verilen sakin, köklü bir yanıt.

Şahan’ın mektubu: Bir kuşağın şehir hakkı mücadelesine tanıklık

Resul Emrah Şahan’ın Silivri’den yazdığı metin, yalnızca bir dostluk öyküsü değil.
Bu ülkenin kentlerinde adalet arayan genç plancıların yıllar içinde nasıl ülkenin politikasına, yönetimine ve demokratik mücadelesine katkı verdiğinin, bedeli ne olursa olsun geri adım atmadığının ifadesi.

Bir yanıyla kişisel bir dertleşme, bir yanıyla kamusal bir duruş metni.

Bir yandan içtenlik dolu bir hatıra defteri, diğer yandan politik bir hafıza kaydı.

Bu yönüyle mektup, yaşadıkları süreçten yılmadıklarını, dostluğun, bilginin, dayanışmanın ve ortak mücadelenin bugün dahi taşıyıcı kolonları olduklarını temsil ediyor.

Şahan’ın satırlarında gizli mesaj açık:
“Bizi buraya getiren yol, bundan sonra da yürünecek. Bu zemin sarsılsa da yıkılmaz.”

Silivri’den çıkan bu metin, yalnızca geçmişe değil geleceğe de bir not düşüyor.