‘Evet’ te çoğu zaman sorgulama yoktur, sunulanı kabulleniş vardır. ‘Evet’, sınırları uysallıkla kabul eder bazen. Sunulana razıdır. ‘Hayır’ ise sunulanı reddeder, asidir! ‘Hayır’, kabullenmeden önce sorgulamayı tercih eder. Kabullenişi ancak derin bir sorgulama sürecinden sonra varacağı sonuca göre olur. Araştırmacıdır ‘Hayır’, gerçeğe varmak ister. Canını acıtsa bile, gerçeği görmek ister. Önce var olanı anlamaya çalışır. ‘Hayır’, ezberci değildir. Tüm öğretilmişinkilerden sıyrılmak ister. Kalıplara sığmaz, reddeder sunulan sınırları. Özgürlükçüdür. Hayata dair kendi sözü vardır.
Belçikalı yazar Amélie Nothomb; “Yaşam reddetmek demektir. Her şeyi kabul eden, lavabo deliğinden fazlasını yaşıyor olamaz” der. Yaşam reddedişlerimizin olduğu yerde başlar. Dünyaya kendinden bir seda bırakırsın reddinde! Senin rengin, senin kimliğin, senin sesin! Özgünlüğün yani… Sürüden kopuşun… Herkes gibi değil, kendin gibi olmayı tercih etmektir. Bundan ötürü reddetmek güçlü bir kişilik ister. İçinde yaşadığın toplumu, mahalleyi ve hatta dünyayı karşına alma cesaretini ister. Zira kendin gibi olduğunda, hızla ötekileşmeye başlarsın. Kendi sesinin tınısında konuşmaya başladığında, ezberi bozduğunda dışlanmak mukadderat gibi gelir kapına. Halbuki mukadderat bu değildir. Lakin onay alarak yaşarsak biz bir karakter olarak var olamayız. Hangi düşüncede olursak olalım, ezberin sığınağında dış dünyanın hiddetinden korunaklı bir yaşamı tercih etmiş oluruz. Oysa reddedişler öyle mi? Dış dünyanın sağanağında ıslanmayı, üşümeyi, yalnız kalmayı göze almayı gerektirir. Reddimiz cüretkardır o yüzden. Reddimiz, Galileo gibi dünyanın döndüğünü ispatlamaya çalışır, hem de herkes tersine inanırken. İnatçıdır ‘hayır’, öyle kolay vazgeçmez. İlla da gerçeğe ulaşmanın o sonsuz heyecanını yaşamak ister.
Bizim toplumuzda hayır diyenler pek sevilmez. Çünkü çocukluktan itibaren, ailede, okulda, sokakta, iş yerinde ve yaşamın her alanında itirazı olmayan makbul görülür. İtirazı olan ise, hor görülür. Neye, niçin itiraz ettiğini anlamaya çalışmaz kimse. Onu dışlamak, ötekileştirmek ilk başvurulan yoldur, başka yol aranmaz, empati yapılmaz. İtirazı olan terbiye edilmek istenir bizde. Yani itirazı olan bir nevi terbiyesiz kabul edilir. Bazen kâfir, bazen günahkâr…Oysa itirazımız, öğretil işliklerle hesaplaşmayı aşan yolu belirler. Evet demek ise, öğretileni barındırır içinde. Zaten bizde her şey öğretilmiş değil mi? Toplumsal cinsiyet rollerinden tüm rollere uzanır bu öğretilmiştik. Nasıl kadın olunur? Nasıl erkek olunur? Hatta nasıl devrimci olunur? Hepsinde öğretilmişliğin nehirlerinde yüzeriz.
Reddimiz ise, bize kimlik kazandırır. Kişiliğimizi belirler. Nesneleşmeye karşı özne olmamızı sağlar. Aynı zamanda, benimde fikrim var diyebilmektir, fikir sahibi olabilmektir reddetmek. Bu dünyada bende varım diyebilmektir. Dans etmek, şarkı söylemek benimde hakkım diyebilmektir. Varım diyebilmektir! Silik bir kişilik değil, güçlü bir kişilik olmak demektir. İşte bu yüzden reddedişlerimiz, hayırlarımız bizi var eder. İtirazımız yoksa o hayat pek de hayattan sayılmaz zaten. Hayır demek kendi kaderimizi kendimizin tayin etmesi demektir. Sunulanın peşinden değil, arayışımızın, peşinden gitmek demektir.
Sorgulamayı, düşünmeyi bilen gelişkin bir toplum istiyorsak, hayır diyen nesiller yetiştirmeliyiz. Kararlarını alabilmeyi ve o kararların sonuçlarına göğüs germeyi öğretebilmeliyiz çocuklara. Toplumsal gelişimin yolunu itirazlarımız belirler.
Varım diyebilmek için hayır demeliyiz! Kâbus uykularında uyumayı ederek, umuda uyanmak için hayır demeliyiz! Cehennemi reddetmek, cehennemi yok etmeye giden en iyi yoldur.
- Puslu Havada “Etki Ajanlığı” Yasası - 2 Kasım 2024
- Bahçemizi Yetiştirelim - 12 Ekim 2024
- Toplumsal Yozlaşma - 22 Eylül 2024