Mamihlapinatapai

“İki kişinin, her ikisinin de arzuladığı ama hiçbirinin başlatmak istemediği bir şeyi diğerinin başlatmasını dilediği bakış.” Tamam, şimdi bunu tek bir nefeste söyleyelim. Mamihlapinatapai.

Yeni yıla, başlıkta okuduğunuz yeni öğrendiğim bu sözcükle başladım. Sözcük, Güney Amerika’nın güney ucunda, Şili ve Arjantin arasında bölünmüş bir takımada olan Tierra del Fuego’daki Yaghan (veya Yamana) kabilesinin dilinden geliyor. 

Ferdinand Magellan, Güney Amerika anakarası ve kıyılarını keşfettiği sırada küçük ateşler ve dumanlarını görüyor. Boğazlardan geçerken gördüğü topraklara “Ateş Ülkesi” anlamına gelen “Tierra del Fuego” adını veriyor. Bu toprakların yerli halkı olan Yaghanlar, ısınmak ve birbirleriyle iletişim kurmak için binlerce yıldır ateşlerini ormanlarında, dağlarında, vadilerinde, nehirlerinde ve serin sularda yelken açtıkları uzun kanolarında yakıyorlar.

Kim bu Yaghanlar? Binlerce yıldır, Tierra del Fuego’da avcı-toplayıcı olarak yaşayan, göçebe, denizi ve deniz yaşamını tanımlayan sözcüklerle dolu dilleri olan, günümüzde sayıları 2.000’den aza düşmüş ve artık çoğu İspanyolca konuşmakta olan bir kabile.

“Mamihlapinatapai” tehlike altındaki Yaghan dilinde çok özel bir sözcük. Yaşlıların hikayelerini gençlere aktardığı pusaki [Yaghan dilinde “ateş” anlamına geliyor] etrafında toplandıklarında neredeyse tefekküre benzeyen bir ortamda, herkesin ateşin başında sessiz olduğu anı ifade ediyor.

On dokuzuncu yüzyıldan itibaren bu sözcük, dünyadaki tüm insanları ilgilendiren yeni bir anlam kazanıyor: “Her iki tarafın da istediği ama yapmak istemediği bir şeyi diğerinin yapmasını umarak birbirlerine bakmak.”

Yaghan dilini inceleyen dilbilimci Yoram Meroz, ihlapi’nin “tuhaf”, ihlapi-na’nın “tuhaf hissetmek”, ihlapi-na-ta-pi’nin “tuhaf hissettirmek”, mam-ihlapi-na-ta-pai’nin ise “birbirini tuhaf hissettirmek” anlamına geldiğini söylüyor.

Sözcük dünya çapında duyulunca popülerlik kazanıp, sevgililer arasındaki bakışları sembolize etmeye başlıyor. Anlamı “iki kişinin, her birinin diğerinin her ikisinin de arzuladığı ama başlatmak istemediği bir şeyi başlatmasını dileyerek paylaştığı bakış”a doğru kayıyor. Filmler, müzik, sanat, edebiyat ve şiir, görünürdeki gizli romantizminden etkilenmez mi? Etkilenmek ne kelime büyülenmiş.  Ve tercümesi en zor kelimelerden biri olan bu sözcüğün karmaşık insan etkileşimini kısa bir süre yakalama becerisine hayran kalmışlar. Bu ilgi nedeni ile 1994’te Guinness Dünya Rekorları Kitabına dünyanın en özlü sözcüğü olarak kaydedilmiş.

Ne sözcük ama! Güney Amerika’nın güneyindeki yamaçlarda “vahşi” denilen bir toplumun insanlarının ağzından yankılanan, yüzyıllar süren emeğin ürünü, durumu, duyguyu, deneyimi birbirilerimizle iletişim kurmaya çalışırken birden fazla kez hissettiğimiz durumu simgeleyen özlü bir sözcük. 

Yaghan dili izole bir dil, yani dilsel akrabaları yok. Yok olursa, dilin öğelerini koruyan hiçbir ilgili dil olmaz. Tarih boyunca birçok yerli grupta olduğu gibi, Avrupalı ​​yerleşimciler Tierra del Fuego’ya geldiğinde, taşıdıkları hastalıkları ve toprak gaspı ile yerel kabileleri yok etmişler. Ama insan oğlu beni şaşırtmaya ve umutlandırmaya devam ediyor. İçlerinden Thomas Bridges adında -öncelikli amacı dinini yaymak olan- bir misyoner çıkıyor, 1800’lerin sonlarında ailesiyle birlikte Tierra del Fuego’da yaşayıp ve yerel Yaghan halkıyla birlikte çalışarak 20 yıldan fazla bir süre kültürlerini ve dillerini kaydediyor ve “Yahgan Sözlüğü: Tierra del Fuego’daki Yamana halkının dili” başlıklı eseri ortaya çıkartıyor.

2009’da Şili hükümeti tarafından “yaşayan insan hazinesi” olarak seçilen Cristina Calderon bu dili akıcı bir şeklide konuşan son kişi. Hayatta mı diye araştırıyorum, 2022 yılında 93 yaşında öldüğü bilgisiyle karşılaşıyorum. Bir insan bir hazine gerçekten. Onunla birlikte dilin büyük kısmı ve Yaghan kültürüyle olan bağlantısı da ölmüş oluyor.

Ama hala biraz umut var. Calderon, torunu Cristina Zarraga’ya dilin büyük bir kısmını öğretmiş ve hem Calderon hem de Zarraga, Yaghan kültürü ve tarihi hakkında ve Calderon’un kendi hayatından hikayeler hakkında gelecek nesiller için birkaç kitap yayınlamayı başarıyorlar. Ne demişler söz uçar yazı kalır.

Yaşayan bir dil, konuşma topluluğundaki nesiller tarafından hala kullanılan bir dildir. Yani eğer sadece bir sözcük hayatta kaldıysa, bu dilin hala hayatta olduğu anlamına gelmez. O tek kelimenin şöhreti internette hala biraz görünürlük sağlayabilir ve böylece kitle bilincinde biraz etki yaratabilir. Ama hepsi bu. Umarım yaşar ama ölmesi gerekiyorsa da ölecektir. Kuzey Amerika’nın soğuk gecesinde, Güney Amerika’nın adını ilk defa duyduğum bu topluluğunun dili ile dertleniyorum.

Yılbaşı gecesi bakışlarımı şömineden yayılan alevlerden ayırıp yol arkadaşım Ferda’ya dönüyorum. O sırada müzik kesiliyor ve birdenbire sessizlik oluyor. İşte mamihlapinatapai anı.

Kimbilir, Yaghan dilinde de bu şekilde kullanılmıyordu. Belki de iki kişiyi sözcüklerin ötesinde birbirine bağlayan güçlü, ortak bir bakıştır diye sözcüğe kendi tanımımı getiriyorum.

 

A. Semih İŞEVİ