Emeklinin Çığlığı: Yoksulluğa Mahkûmiyet mi, Adil Bir Yaşam mı?

Ömer Fethi Gürer’in emekliler için çağrısı, yalnızca bir ekonomik talep değil, vicdana yapılan bir davet niteliği taşıyor.

Türkiye’de emekliler, yıllarca alın teriyle çalışıp birikim yapmış bir neslin gurur dolu hikâyelerinden ziyade, yoksulluğun ve çaresizliğin simgesi haline geliyor. CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in gündeme getirdiği rakamlar, vicdanı olan herkes için bir alarm niteliğinde. Emeklinin maaşı, mutfak masrafına yetmiyor. Elektrik, su, kira derken borç batağındaki bir kesimin dramı, ülkemizin ekonomik eşitsizlik hikâyesinin en çarpıcı bölümlerinden biri haline geldi.

2002’den 2024’e: Emeklinin Eriyen Hakları

Gürer, 2002 yılında düşük memur maaşı/asgari ücret oranının yüzde 87 seviyesindeyken, 2024’te bu oranın yüzde 41’e düştüğüne dikkat çekiyor. Sadece rakamlar bile, emeklinin nasıl bir gelir kıskacına alındığını açıkça ortaya koyuyor. Bu düşüş, sadece ekonomik değil, aynı zamanda insani bir krizin de göstergesi. Çünkü bir toplumun en kırılgan kesimlerini, yani yaşlılarını ve emeklilerini koruyamıyorsanız, o toplumun ahlaki zemini de çökmüş demektir.

Vergi ve Enflasyon: Emekliyi Ezen İkili

Ömer Fethi Gürer’in ifadelerinde en çok öne çıkan nokta, maaş artışlarının hızla erimesi. Vergilerdeki artış oranı yüzde 44’leri bulurken, maaş artışları bu yükü taşımaktan çok uzak. Maaş bağlama oranlarının yüzde 70’lerden yüzde 30’lara düşürülmesi, emeklileri yaşamın her alanında daha da savunmasız hale getiriyor. Yükselen KDV oranları, sağlık harcamalarındaki katkı payları, kira fiyatlarının uçukluğu derken, emekliler temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz duruma düşüyor.

Gürer’in sunduğu öneriler, insanca bir yaşam için asgari gereklilikler. En düşük emekli maaşının asgari ücret seviyesine yükseltilmesi, bayram ikramiyelerinin artırılması, kira yardımları ve ilaç katkı paylarının kaldırılması gibi adımlar, bir lütuf değil, emeklinin hak ettiği insani koşulların sağlanmasıdır. Ancak, Gürer’in belirttiği gibi, bu talepler bir türlü karşılanmıyor. İktidar, emeklilere reva gördüğü ekonomik politikaları bir başarı hikayesi gibi sunmaya devam ederken, emekliler her geçen gün daha da yoksullaşıyor.

İntibak Yasası ve Adaletin Tesisi

Gürer’in özellikle vurguladığı İntibak Yasası, yıllardır kangren haline gelen maaş eşitsizliğinin giderilmesi için kritik bir adım. 2000 yılı öncesi ve sonrası emekliler arasındaki maaş farkı, sosyal adaleti yerle bir eden bir gerçeklik. Bir ülkede emeklinin emeği, ödediği prim ve çalıştığı yıllar arasında bu kadar keskin bir ayrım varsa, bu yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sosyal bir yara haline gelir.

Gürer’in dikkat çektiği bir diğer nokta, bireysel borçlardaki artış. 2025 yılı itibarıyla bireysel borçların 3,9 trilyon TL’ye ulaşması, emeklinin borçla hayatta kalmaya çalıştığını gösteriyor. Kredi kartı borçlarındaki yüzde 244’lük artış, emeklilerin ekonomik sistemde nasıl bir darboğaza sokulduğunun çarpıcı bir göstergesi.

Sonuç: İnsanca Yaşam Hakkı

Ömer Fethi Gürer’in açıklamaları, sadece emeklilerin ekonomik sorunlarını değil, bu sorunların bir ülkenin geleceğine nasıl bir etkisi olacağını da gözler önüne seriyor. Emeklinin insanca yaşama hakkını elinden almak, sadece onların yaşamını değil, toplumun vicdanını da yoksullaştırır. Gürer’in çağrısı, bu adaletsiz düzenin son bulması için bir umut ışığı olabilir. Ancak bu ışığın sönmemesi, yalnızca muhalefetin değil, toplumun tamamının sorumluluğunda.

Unutmayalım, bir ülke emeklilerine ne kadar değer veriyorsa, aslında geleceğine de o kadar değer veriyordur. Emekliler için hak ettikleri refahı sağlamak, toplumsal vicdanın en temel göstergesidir.