Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunu üç savaş ve üç yenilgi hazırladı. Bunlardan birincisi, 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı ve Ayastefanos Antlaşması; ikincisi, 1912 ve 1913 Balkan Savaşlar ve Londra ile Bükreş Antlaşmaları; üçüncüsü de, Birinci Dünya Emperyalist Paylaşım Savaşı ve Mondros Mütarekesi’dir. Son iki savaş ve yenilgi antlaşmaları İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) döneminde yapıldı. Başkan Savaşları sürerken 23 Ocak 1913’de yapılan askeri darbe (Bab-ı Ali Baskını) ile iktidarı ele geçiren İTC, orduyu içine düştüğü kötü durumdan kurtarmak için yeniden yapılanma süreci başlattı. O sırada yükselmekte olan Alman militarizmini örnek alarak yeni siyasal ve toplumsal örgütlenmelere yöneldi.
l890’dan itibaren imparatorluk Alman Emperyalizmi’nin etkisine girdi. Alman Milliyetçiliği ve Militarizmi orduyu derinden etkilemeye başladı. Ordunun örgütlenmesi, talim ve terbiyesi Alman Tarzı’na göre düzenlendi. Orduda kullanılan silahlardan, kıyafete ve eğitim uzmanlarına kadar her şeyde Alman Sistemi egemen oldu. Prusya Militarizmi’nin “Katı merkeziyetçilik ve disiplini, vatana katışıksız bağlılık, komutana gözü kapalı inanç ve itaat” gibi askeri gelenekleri Türk Ordusu’nun eğitim ilkeleri haline geldi. Bu bağlamda Abdülhamit döneminde Osmanlı Ordusu’nun yeniden örgütlenmesi için görevlendirilen Alman subay Colman von der goltz, yani Goltz Paşa’nın 1883’de yazdığı “Millet-i Müsellâha” (silahlandırılmış millet, asker millet) kitabı Harp Okullarında ders kitabı olarak okutulmuştu. Bu kitaptaki görüşleri İTC’nin önder kadroları tarafından benimsenmişti. Von der Goltz Paşa, İTC ve Cumhuriyet’in subay kadroları arasındaki Alman hayranlığını aşılayan kişiydi. Bu kitabında ordulaşmış milletten, ordu-millet idealinden bahseden Goltz Paşa’ya göre, milletin asli faaliyeti askeri ve topyekûn savaşa hazırlık olmalıydı. Kitabın verdiği askeri coşku ve savaş ilhamı öylesini etkili oldu ki, ittihatçılar “silah, top, süngü, tüfenk, hançer” gibi militarist isimli dergiler çıkardı. Aynı anlayışla kurulan gençlik derneklerine “güç, genç, dinç” gibi isimler konuldu. Böylelikle toplum militarize dilerek “asker millet” idealine erişmek için somut adımlar atıldı.
2. Meşrutiyet döneminde Osmanlı Devleti’nde topyekûn savunma düşüncesi güçlendi ve okullarda okutulmaya başlanan “Malumat-ı Medeniye Dersleri’nde “askerlik”, vatandaşlık görevinin “en şereflisi ve fedakârlıkların en mühimi” olarak takdim edildi. İTC’nin “Paramiliter” yapıları kurmasında Balkan Harbinde uğranılan ağır yenilgi de etkili oldu. Gelebilecek tehlikelere karşı vatanı korumayı amaçlayan Müdafaa-i Milliye Cemiyeti kurularak “devamlı savaşa hazır ve müsellâh olmak” hedeflendi. “Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti 1 Şubat 1913 tarihinde kurulduğu sırada Birinci Balkan Savaşı devam ediyordu. Cemiyet yardımsever ahaliden topladığı yardımları orduya destek amaçlı kullanacaktı. Savaşan orduya destek olmak için devletin üst yönetimindeki kişiler tarafından kurulan cemiyet; cephedeki askerlerin ailelerine yardım etmek, savaş bölgelerinde hastaneler kurmak, gönüllü asker toplamak gibi faaliyetler göstermiştir. Cemiyet, kısa sürede ülkenin her yanında paramiliter bir kuruluş olarak teşkilatlandı ve halkın ordu için bağışlarını aktarabileceği önemli bir merkez oldu. 1914’de Hilal-i Ahmer (Kızılay’ın eski adı) ve Donanma Cemiyeti ile birlikte “kamu yararına hizmet eden dernek ve cemiyetler” statüsüne alındı. Aynı yıl kurulan Türk Gücü’nün amacı da Türk gencinin “dinç, gürbüz, güçlü ve yavuz” olmasıydı. Şiarı “Türk’ün gücü her şeye yeter” olan cemiyetin hedefleri arasında “yediden yetmişe cenge gitmek” ve “milleti askere hazırlamak” yer alıyordu.
Balkan Savaşlarından sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin milliyetler politikası değişmeye başladı. Osmanlıcı ve İslamcı düşüncelerini muhafaza ederek “Milleti sadıka”, yani devlete bağlı sadık millet olarak ifade edilen Ermenileri ve Müslüman Arapları bir arada tutmaya çalışmıştı. Diğer taraftan da Türkleri ve Türklük ideolojisini Osmanlı topraklarında Türklerin en yoğun olarak yaşadıkları Anadolu’da ön plana çıkarmak için çaba sarf ediyordu. Bu dönemde Milli Kütüphane, Milli Coğrafya Cemiyeti, Milli Musiki gibi “Milli” kelimesiyle anılan teşkilatlar kuruldu. Bu arada Türk Derneği, Türk Yurdu gibi dernekler İTC’nin tam desteğini alırken, milli burjuvazinin güçlendirilmesi için Milli İktisat politikası uygulandı. Böylelikle parti içinde kısa zamanda Türkçülük düşüncesi hâkim konuma geldi. Rusya’dan gelen Türkçü aydınların da etkisi ile İTC, Pantürkçü çizgiye doğru kaydı. Bu dönüşüm sürecinde partinin ideologu olan Ziya Gökalp etkili oldu. İTC’nin Diyarbakır, Van ve Bitlis örgütlerinin denetimiyle görevlendirilen Ziya Gökalp, 1909’da partinin Selanik’teki kongresine il temsilcisi olarak katıldı ve bu kongrede genel merkez üyeliğine seçildi. Gökalp, Türklük düşüncesini her şeyin üstünde tutan şiirleriyle parti kadrolarını eğitti ve etkiledi. Gökalp, “Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan/Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir, turan” dizeleriyle biten meşhur Turan şiirini 1910’de yazmıştı. 1912’de İTC Genel Merkezi Selanik’ten İstanbul’a taşınınca Gökalp de İstanbul’a yerleşmiş ve o yıl Ergani’den Milletvekili seçilmişti.
Balkan Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin aldığı yenilginin nedenleri resmi olarak İTC tarafından seferberliğin tamamlanamaması, iaşe ve nakliye sıkıntıları, yeter sayıda askerin seferber edilememesi, silah ve teçhizat gibi eksikler gösterildi. Ayrıca askerin yeterli talim yapmamış olması, bedenen ve ruhen savaşa hazır olmayışı da önemli gerekçeler arasında sayılınca, gençliğin askerlik öncesi savaşa hazırlanması gibi militarist örgütlenmeye gidildi.
12 Mart 1914 tarihli ve 296 Sayılı Mükellefiyet-i Askeriye Kanun-u Muvakkat-ı ile Zorunlu askerlik uygulaması başlatılırken, aynı zamanda 30 Mart 1914’de Harbiye Nezareti tarafından gençliğin savaşa hazırlanmasını sağlamak için Osmanlı Güç Derneği kuruldu. Bu derneğin kurulmasındaki temel amaç hali hazırdaki izci derneklerini devletin emri ve teftişi altına sokmaktı. Harbiye Nezareti bu tür derneklerin milleti müsellâha (asker millet) oluşturmada ve harbe hazırlıkta ne kadar önemli olduğuna ilişkin beyannameler yayınladı. Bu beyannamelerden birinde şöyle yazıyordu: “Silah kullanmaya, yol yürümeye, meşakkate ve tahammüle herkes küçük yaşlardan itibaren başlamalıdır ki, askerliği çıktığı vakit oldukça talim görmüş, vücudu zindeleşmiş bir halde sancağın altına gelsin. Böyle olunca tabii daha çabuk hayat-ı askeriyeye alışırlar.”
Harbiye Nazırı Enver Paşa, yayınladığı bir beyannamede derneğin kuruluşu için şöyle demişti: “Kahraman askerlerimiz saltanat-ı sen’iyyenin payitahtını tehdit eden düşmanları tard ve tenkil ettiler; el’an da hudutlarımızı büyük bir cesaretle muhafaza ederek düşmanı bir adım bile ileri atmaya bırakmıyorlar. Fakat zaferleri temin etmek yalnız silahla, boğuşmakla değil belki memleketin gençlerini halde ve istikbalde muzaffer olabilecek bir surette her türlü meşakkate mütehammil, cesur, şeci ve seciyeli olarak yetiştirmekle kabildir. Bu maksada erişebilmek için milletin her ferdi bu hususta yardımı kendisine bir vazife bilmeli ve memâliki Osmaniye’de bulunan bütün gençler kanunı mahsus mucibince Genç Derneklerine müsaraat eylemelidir. Gençler hakkında yapılacak teşkilatın icrasına ve bunların talim ve terbiyesine dair olan talimname ve nizamname layihalarını ihzar etmek ve bunların tamamı tatbikini ve dernekler umur-ı idare ve talimiyyesinin hüsn suretle cereyanını temin etmek üzere Harbiye Nezareti’nde Genç Dernekleri Müfettiş-i Umumiliği ihdas edilmiştir. İşbu müfettiş-i umumiliğe Miralay von Hoff Bey tayin edilmiştir. Hepimizin malumudur ki hüsnüniyet ve vazife hissiyle başlanılan her işe cenâb-ı hak da muavenet ve müzaheret eder. O halde biz gençleri vatana ve muazzam Osmanlı milletine mes’ud bir istikbal temin etmek için Genç Dernekleri’nde faziletkâr ve memlekete müfid gençler olarak yetiştirmeliyiz.”
Türk Gücü Cemiyeti’nin şiarı “Türkün Gücü Her Şeye Yeter”dir. Türk Gücü Cemiyeti’nden sonra Osmanlı Güç Dernekleri kurulmuştur. Harbiye Nâzırlığı’na getirilen Enver Paşa, 1914 yılında Belçika İzciler Birliği başkanı M. Parfitte’i Türkiye’ye getirerek kendisinden bu dernekleri örgütlemesini istedi. M. Parfitte Türkiye’de kaldığı yıl boyunca İstanbul liseleri beden eğitimi öğretmenleri ve İstanbul Muallim Mektebi öğretmen adayları için açık kurslar düzenlemiştir. Bu kurslarda başarılı olanlara “oymak beyi ” unvanı verildi. Belçikalı uzmanın hazırladığı örgüt modelinde, keşşafların/İzci “Başbuğ”u Harbiye Nâzırı’dır. Von Hoff özelikle okula gidemeyen gençlere yönelinmesi gerektiğini vurgulamıştır. Osmanlı topraklarında gençliğin yüzde sekseninin okuldan mahrum olduğunu kaydeden Von Hoff, Genç Derneklerinin öncelikle bu okulsuz gençlere yarar sağlaması gerektiğini ileri sürmüştür.
Devam edecek…
- Siyasal Önderlikler ve Sosyalizm Anlayışı – Şaban İba - 14 Haziran 2024
- Eğitimde müfredat sorunu! - 26 Mayıs 2024
- Solun Durumunu Yeniden Düşünmek! - 20 Mayıs 2023