Cüruf Mahallesinin Sevim’i

Hepimiz hayrandık ona. Aşıktık diyemem Bizden biraz küçüktü. Sokağa girdiğinde.. bir başından evine kadar zıplayarak giderdi.
Bir gün bizim sokaktaki Fadime teyzelere girdi. Giriş o giriş.
Otobüsten inince yine tekmesinin attı zıplaya zıplaya Kısa eteklerini savurarak bizim sokağa girdi.
Fadime teyzenin Devlet Demir Yollarında çalışan Demir Yolu Takımında da oynayan oğlu Ekrem e gidiyordu. Sivri burunlu çelimsiz bir o kadar da sevimsiz Ekrem…

Evlendiler… diyemem. Sevim de hiç bir şey değişmedi çünkü….Ne otobüse tekmesi ne mini eteği ne de sakız çiğneyişi..
Şişirir- şişişrir yanından gecene doğru patlatırdı. .Kim olursa olsun .Yaşlıların “la havle” çekişine aldırmaksızın.
Mahallemizin arka meydanında top oynardık Pazar günleri.
Genç’in Sümer Bez Fabrikasından alıp diktirdiği her biri ayrı renk ,modelde formalarımızla.. Genç’in gerçek adını hiç birimiz bilmezdik. Genç derdik ona Çoluk çocuk ,yaşlısı.

Genç Mahalle takımının kaptanı, antrenörü finansörü idi. Bizim bir altımızdaki sokakta küçük bir bahçesi olan gecekondusunda “Mahalle Takımı” için bir oda ayırmıştı. Takımı! orada toplar orada soyunup giyinirdik. Formalar yıkar orada saklardı. Tek isteği vardı Genç’ın Takımda kendisinin de oynaması…
Kaptanlığı vermiştik “Takımın” ortak kararı ile… onun hikayesine daha sonra geleceğim.
Sevim Eğer top sahasından geçiyorsa, dolardı aramıza, başlardı top çevirmeye. Bütün genceler “Hadi Sevim Kaleye geç de sana atalım “diye haykırırdık .O da yüzünü buruşturur pisliğe bakar gibi bakardı. Arkasını döner otobüse attığı tekmeye benzer bir tekme savurup bize, giderdi..

Tozlu topraklı sokağımızda hiç bir şey değişmiyordu.. Sanki zaman denen nesne bizim mahalleyi unutmuştu.
Yazın toz duman içinde bir at arabası girdiğinde sokağın başında diğerinin beklediği eğri büğrü sokağımız.. Muhtar Sinan amcanın ,ki ondan Mahallenin çocukları babamdan korktuğu kadar korkardık. ,Sokağımızdan geçerse kapıları yumruklayarak “Ne zaman süpürür sulayacaksınız evinizin onu pasaklılar” demedikçe sulanmayan sokağımız..
Bütün yaz sarı boğucu bir toz yığını savrulurdu sokağımızda…..

Kış geldiğinde başka bir Mahalle olurdu.. Sokaklarımız… Belimize kadar kar…” İşte! “derdik biz çocuklar. “İşte başka bir sokaktayız!”. Beyaz temiz yarım metre kar kaplı.

Evlerin damından süpürülen karlarla artık sokağımız ne at arabası ne de taksi ağırlayamazdı…
Karları damdan süpürmek, karlar durunca damı loğlamak babamla benim işimdi… O içeri girdiğinde ayağa kalkma dışında bu, babamdan öğrendiğim önemli zanaatlardan biri idi.

O odaya girdiğinde ayağa kalkma işini en iyi ben yapardım ailede… Herkesten önce ve hızlı.. Kardeşlerim babama yaranmak için yaptığımı söylerlerdi.. Bilemedim hayatım boyunca… Ama babam içeri girdiğinde ayağa kalkmadığımı hatırlamıyor O ölene kadar….
Karla birlikte Sokağımız bize açıktı . Ne araba ne taksi… Taksi dediysem Sokağın obur ucunda Abdurrahman amcaların bir impalaları vardı O işte.

5 erkek oğlu ile birlikte taksicilik yapan Abdurrahman amca. Pazar günleri yaz kış demez oğulları ile impalasanı yıkardı… Hepimizin hayran hayran bakışları altında..
Asıl felaket Mart sonuna doğru karlar erimeye başlayınca gelirdi…
Anamın kilerin bir bölümünü banyoya çevirdiği tandır damında su kaynardı her gün gazocağının üstünde.
Karlar eriyince sokaklar çamur deryası olurdu.

Bir gün Mahallenin Muhtarı Sinan amca babamla birlikte Belediyeye gitmiş sokakların çamurun çare olarak Sümer Bez Fabrikasında yanan Kömür artıklarını tozlarının sokaklara serilmesini istemişti. Belediye de kabul etmişti…
Mart ayı idi… Mahallemizde bir gün çamur deryası sokaklar siyah kömür artıkları ile kaplandı. Kurtulmuştuk çamurdan ..Ama gel sen , babamın önderliğinde Mahalleye yapılan bu büyük iyiliği anama anlat..
“Bu cüruf döktüren o Boşnak Sinan… Sidikliği durusun da tilkiler gibi çağırsın…”
Diye başlardı beddualara… Babam bize kaşlarıyla işaret eder gülerdi. Laf babamaydı da…

O bahardan sonra sokaklarımıza her yıl Fabrikanın yanmış kömür artığı cüruf döküldü… Annem her gün kaynattığı tencerelerde yıkadı cürufla islenmiş mintanlarımızı, pantolonlarımızı. Ve hep beddua etti. Beddua ki benim bile elim varmıyor yazmaya..
Sinan amcayı severdik..
O günden sonra okulda bize “Cürüflu çocuklar” dediler… Mahallemize de Cüruf Mahallesi…
Sonra…
Yıllar sonra mahallemizin adı değişti.. Önce Gazi Osman Paşa Mahallesi idi.
Ben işte o İlkokulda okudum…
Sonra Mimar Sinan Mahallesi oldu… Sonra İstasyon Mahallesi… Sonra
Sonra adı da kayboldu..

Şimdilerde Şehirde yerini tespit bile edemediğim mahallemiz… Ben de hep Cüruf Mahallesi olarak kaldı…