Cezalandırma…

“Cezalandırma itkisiyle hareket edenlere güvenmeyin” demiş Nietzsche. Yasaya uygun olan davranışlardan gayrı, dünyamızda bir adalet arasaydık eğer, insan ilişkilerinin karşılıklılığına bakabilirdik. Kişilerarası ilişkide olduğumuz insanlar bize karşı yanlış davrandıklarında bu karşılıklılık ilkesi bozulmuş olur. Karşılıklılığın yeniden tesis edilebilmesi için onların bu hatalarının bedelini ödemelerini isteyebiliriz. Bedel ödemeseler bile en azından karşılıklılığı bozduklarını kabul etmelerini ve özür dilemelerini beklemek hakkımızdır. Kimse üstüne basılıp geçilecek, kullanılmadığı, ihtiyaç duyulmadığı zaman yok sayılacak bir eşya gibi muamele görmek istemez. Saygının yeniden tesis edildiğine ilişkin duygumuzu koruyan şey bu karşılıklılıktır. Yetişkin ve sağlıklı bir aile ferdinin, hatta bir çocuğun arkasından banyoyu veya mutfağı her zaman siz temizlediğinizde o kişinin size saygı veya sevgi duyduğundan şüphe etmek için yeterli sebep bulmaya başlarsınız. Ne sevgi ne de saygı yalnızca soyut bir duygudur. Sadece özür yetmez, o aile ferdinin veya dostun davranışlarının da değişmesi de gerekir. Kişiler arası ilişkiler de gönül almak sorunu çözmüyor; adalet, eşitlik, karşılıklılık talep etmekten geri durmamak gerekir. Elbette bu birilerinin ayrıcalığını ve konforunu ortadan kaldıran sonuçlara yol açacağı için onları sinirlendirebilir. Bunu göze alırız, hak aramanın kötü bir şey olmadığına inanmış insanlar olarak. Eşitliği tesis etmek için harcanan çaba ömrümüzü tüketene kadar uğraşacağız belki de. Büyük hatalar yapılmadıkça birbirimizi hayatlarımızda tutmaya devam edeceğiz.

Teknolojinin yaşamlarımıza soktuğu yeni toplumsallaşma biçimi sosyal medya. Orada sadece tanıdıklarla kişiler arası ilişkiler içerisinde bulunmuyoruz. Uzaktan tanıyıp takip ettiğimiz insanlarla daha geniş bir camianın içerisindeyiz. Kişilerarası değil, insanlar-arası, kamusal bir alanda etkileşiyoruz. Bu mecrada kişisel olarak tanımadığınız ve sizi de yakından tanımayan biri, genel bir konuda kurduğu birkaç cümleyle size kendinizi sanki üzerinize basılıp geçilen bir eşyaymışsınız gibi hissettirebilir. Bir grubun üyesi olarak ezilmiş olabilirsiniz. Veya ezilmiş grupların yanında durmaya, onlarla dayanışmaya çalışıyor olabilirsiniz. Söz konusu kişi bu grupların yaşadığı sıkıntılara, çektiği acılara karşı yeterince duyarlı ve düşünceli olmadığını düşündüğünüz veya sandığınız bir şey söylemiş olabilir. Acaba doğru mu okudunuz? Bütün söylediklerini bir bağlam içerisinde değerlendirdiniz mi? Yoksa cımbızla iki cümle seçip ona mı odaklandınız? Ona taktığınız etiket gerçekten onu yansıtıyor mu? Yoksa salt bir projeksiyondan mı ibaret?

Odaklandığınız o cümleler onun kişisel fikri, düşünce özgürlüğü olarak görülmek zorunda değil. Bir gaf, bir duyarsızlık, bir hata olarak yorumlanabilir. Başkaları da onu okuyup belki etkilenecekler, yanlış bilgilenecekler ve kim bilir, bunun takip edemeyeceğimiz nasıl gerçek sonuçları olacak? Ne yapmalı? Kişisel olmayan, insanlar-arası bir alanda eşitliğin ve adaletin ortadan kalktığını düşünebilirsiniz. Ama kişisel olarak tanışmadığınız bu insanla konuşmaya tenezzül etmeyip onu sosyal medyada itibarsızlaştırma, rezil etme veya linç yoluyla cezalandırmayı seçtiğinizde ahlaken doğru bir şekilde davranmış olur musunuz? Davranışınızın toplumda adaleti yeniden tesis ettiği söylenebilir mi? Yazdıklarınızı okuduğunuzda kızdığınız, hatta tiksindiğiniz kişi gerçekten bunları yazarken sizin düşündüğünüz kötülüğü yapma, nefret suçunu işleme amacını gütmüş müdür? Belki yazdıklarını düşünmeden, dikkatsizce, bilmeden, emin olmadan, sorumsuzca yazdı. Belki de amacı sadece çıkar gütmeyen bir kuramsal sorgulamaydı, yine sonuçlarını hiç hesaba katmadığı için sorunsallaştırılabilecek bir sorgulama. Ama sorunsallaştırmak başka saldırganlık ve itibarsızlaştırma başka…

Bir katilin, tecavüzcünün, ırkçının, cinsiyetçinin ifşa edilmesini anlamak mümkün. Fakat, kuramsal bir soru sorarak bizi bazı ayrımların ilkesini düşünmeye çağıran birine hiçbir argüman vermeden onu ayıplamak, sadece şaşkınlık nidalarıyla yermek, bozulduğu düşünülen adaletin düzenini tesis etmeye yeter mi? Sürünün gücünün bir göstergesinden ibaret değil mi? Birliktelikten doğan gücü ve cezalandırma itkisiyle hareket eden bir sürü beliriyor bazen sosyal medyada. Özneliği dışlananları da kapsayacak şekilde genişletmeye uğraşan bir politika yapmaya çalışırken, sorulan soruları sakince yanıtlamak yerine küçümsemeye çalışmak da toplumsal adaleti bozan bir suç işlemektir. Gaz odaları kadar ölümcül olabilecek kelimeler pek tabii ki var. Ona hitap etmek suretiyle bir sözü söyleyenle tartışmamak, insana kendini açıklama ve hatasını kabul etme fırsatı vermemek sosyal medya cellatlığıdır. Birbirini sosyal medya sayfalarında infaz etme alışkanlığı, dehşet ve tiksinti duygularının nesnesi olmanın yarattığı öfke ve hınç gibi duyguların tiksinti ve cezalandırma biçiminde dışa vurulması olabilir. Nietzsche bunu yapanlardan şüphe edelim diyor, çünkü bu tavrı benimseyenler havamızı zararlı olabilecek veya eleştirilebilecek şeyler söylemiş olanlardan çok daha fazla zehirliyor.

Zeynep DİREK
Latest posts by Zeynep DİREK (see all)