Ben demiyorum… Bir Arnavut atasözü diyor… “Bırak inadı rahat yaşa” diye… Ama ne mümkün damarda varsa… O bile diyor ama yapmak çok zor…
Sizinki kaç kanat?
İnatlar, inatlaşmalar, çok bilenler, daimi mutsuz ve huysuzlar ile hayatı bedava başarılarla dolu olanlar için uzun bir yazı…
Yazanın damar bir Arnavut olduğunu unutmadan okuyun…
İnat doğuştan gelen bir özelliktir. İnatçılık; insan ilişkilerinde iletişim kazasına en çok sebep olan tavırlardan biridir. Yani biliyorum durumu ama ne çare var bir Arnavut damarım…
İnatçının temel psikolojik ihtiyacı iki tanedir.
Birincisi; haklı olduğunu göstermek ( çünkü onlar hep haklıdır )…
İkincisi; kontrolün kendi ellerinde bulunduğunu hissetme ihtiyacı… Yani kimsenin bir şey demesine gerek yok durumun farkındayım da üstelik…
Bu tipteki insanlar her karşıt ya da ilave fikri ” kendilerine meydan okumak ” olarak algılarlar. Keskin fikirleri ve düşünce katılıkları, kendilerini güçlü ve güvende hissetmelerini sağlar. Sürekli bir savunma mekanizması halinde dolaşırlar. İnatçılık; herhangi bir olay ve ya durum karşısında ” ben bilirim ” yaklaşımıyla inat edip, hiç bir şekilde esneklik göstermemektir.
Bu bilimsele benzer açıklamadan sonra benim âcizane bilimden uzak açıklamamamı paylaşmak istiyorum… Çünkü buraya kadar yazdıklarımdan anladığım çok kötü durumda olduğum…
İnatçı kişi siz fikrinizi beyan ederken bunun doğruluğu ya da kendisine getireceği kolaylıkları düşünmeden “sadece” bir fikir sunulmasına duyduğu tepki ile
“hayır, işte, bana ne, ben kendi bildiğim gibi yapıcam” diyen yorucu insandır… Oysa ben hiç öyle değilim!
Bu kişilere yapılacak en iyi şey yap da gör ebenin bel kuşağını demektir kanımca… Çünkü gereksiz ısrarları yapan insanların da tutumunu değiştirmek istemeyenler kadar inatçı olduğunu belirtmekte yarar var… Yani ben inatçı olabilirim de bana ısrarla aksini söyleyen ve inadını kıracam ulan senin diyen inatçı değil mi? Hadi ben Arnavut’um dedim, yırttım… Topumuz mu Arnavut’uz…
Ama bilirim bazen inat; kabullenememek ve aptallığın bileşkesidir…
İNATLAŞMAK suretiyle inatçı kişiye ders vermekte, karşıdakinin hırslı ihtiraslı inadıdır…
Benim ve aile yadigârı inadım üstünde bunu deneyen çok insan oldu bugüne kadar… Bunu yapanların anlamadıkları şey şu idi… Ben onlarla değil kendimle inatlaşıyordum…
O sebeple şahsi fikrim şuursuz şekilde, ezmek, kazanmak, öne geçmek için inat edene “buyur” deyip yolundan çekilmektir… Eğer haklıysa zaten sorun olmaz, eğer sadece inat edecem diye “makulü kabul etmemekte” direniyorsa evren zaten konuya gereken ilgiyi gösterir…
Yani birisi kör gözlerle inat ediyorsa ben de karşısına geçip farklı bir inatla çabalamam, size de çabalamayın derim… Varsa bir hatası zaten sonucuna katlanacaktır o inatla…
Bu inat öyle bir şeydir ki kişi inatçı oldukça bu huyun bir doğru özellik olduğuna inanır ve hatta “ben inatçıyım” onun için bir övünme durumudur…
Neticesinde bazılarının kuru inadını öpeyim bu fani dünyada…
Çünkü başa ne gelirse inattan gelir…
Burayı “çok bilenlere” bağlayacağım bir cümleye ihtiyacım var tam burada… Kuruyorum o cümleyi şimdi…
Çok bilenlerin hemen hepsi inattan bir tarafları iki kanat olanlardır…
Bu insanlar başkalarının bilgileri konusunda daimi bir yok sayma yaşarlar… Çok bilenin problemi zaten çok bilmektir. Kendi derdi kendine yeter. Üstüne üstlük, bir de kendini farklı hisseder. Aslında o da içimizden biridir. Sadece bilmez; en farklı olmaya çalıştığı anda, en çok bir başka çokbilmişe benzediğini…
Bir kişinin çok bilmesi bence hiç sorun değildir netice de bende de var bu kusur…
Eğer ki bir insan birikimini karşısındakinin kafasına kakar gibi veriyorsa çokbilmiş oluyor haliyle, başka izahı var mı bilemedim! Yok, efendim öyle değil de seni başlı başına bir birey gibi görüp karşılıklı fikir alıp verme şeklinde hareket ediyorsa çok bilebilir dert değil. Kapımız sonuna kadar açıktır bilgiye…
Bilmeden bildiğini iddia eden, yüksek sesle üste çıkmaya çalışan, yanlışı yüzüne vurulunca sessizce ben de aslında öyle dedim diyen, yanından ayrılınca bak benim dediğime geldi diye yine yüksek sesle etrafa hava atan tomruklardır benim “çok bilen” tasvirime dâhil olanlar… Bir de hiçbir şey bilmeden bildim sananlar tabii… Neticede çok bilmek bir marifet…
Yine de unutmamak lazım “çok bilen, çok yanılır” ve “çok inat zaman kaybıdır”
Üstelikte insanı mutsuz eder… Huysuz yapar…
Bu bağlama ile geçtik diğer duruma daimi mutsuz ve huysuzlar… Sebebini bir türlü toparlayamam ben… Bazen hepimiz huysuz oluruz, mutsuz hissederiz ama bunların işi gücü budur… Sürekli yıkıp viran ederler etraflarını…
Şahsi fikrim erkeklerin daha çok ana ve eşlerine huysuzluk yaparken, kadınların ota boka, olana olmayana, iyiye kötüye, doğruya yanlışa huysuzluk yaptıkları ve birçoğunun daimi mutsuz yaratıklar olduğudur…
Bazen içimden bu derece sürekli ve herşeye huysuzluk yapıp, bir türlü mutlu olamayanları süpürgeyle dövmek gelmiyor desem yalan olur…
Ve hayatı “bedava yaşayanlar”
Burada kasıt bedavadan yaşayanlar ya da maddi bir gönderme değil… Bazıları öyle ballıdır ki maddi manevi başkalarının çalışma, emek ve başarılarının üzerinden prim yapar, gelir elde eder, başarılı sayılırlar ve genelde bunu kendileri başarmış gibi gösterirler… Bunların gelip sizin paket halinde önüne sürdüğünüz başarı için size hava atanları bile vardır… Gülesiniz, allaha havale edesiniz gelir… Şahsen benim bugün bana hava attıkları başarıları için bazılarının hayatına hizmetçilik yapmışlığım çoktur…
Bunu neden yazdım beni bir gün bir sebeple inat ederken görürseniz bilin ki karşı durduğum şey bunlardan biridir… Çokbilmişler, ayarsız ego gösterileri yapanlar, daimi mutsuz ve huysuzlar, asla kendilerinde suç aramayanlar, bedava başarılarla kendini bir şey oldum sananlar…
Benim inadıma sebep olan budur… Bu tip şeyleri yapan fütursuz insanların bünyemde yarattığı sıkıntı…
Şu günlerde en kaçındığım insan türü depresyonunu ve hırslarını şemsiye gibi tepeme tutanlar, koşarak kaçıyorum… Kırık ayakla bile…
“Ah çok üşüdün” der, kendi depresyon hırkasını üzerinize verir bunlar. Bu insanlar insanda antidepresan alma isteği doğururlar. Dünyanın haline bakmaz kendi ufacık sorunlarını çözümsüz sanırlar…
Neticesinde; inatlar, inatlaşmalar, çok bilenler, daimi mutsuz ve huysuzlar ile hayatı bedava başarılarla dolu olanlar bende kendilerini havai fişeğe bağlanıp uzay boşluğuna atma isteği uyandıran insanlardır…
Eğer hayatımdaysanız ve bunlardan biri gibi hissediyorsanız saygılar…
En içten sevgilerimi sunuyorum…
- “Aidiyet” Ait Olmanın Tadının Kaçtığı Şeyler - 23 Aralık 2019
- Dedikodu - 17 Ekim 2019
- Anne var, anne var… - 19 Eylül 2019