Çocuklar karnelerini aldılar, yarı yıl tatiline başladılar. Hayırlı olsun diyelim. Çocuklarının karnelerini sosyal medya hesaplarından bayrak sallar gibi sallayan ya da çocuklarına sallatan velilerin halet-i ruhiyyelerini ciddiyetle takip etmeye gayret ettiysem de doğrusu bıyık altından gülmeme engel olamadım. Hangisine sorsan “Ülkede eğitim bitti” diyecek olan sevgili velilerimizin, tükenmiş olduğunu iddia ettikleri bir eğitim sisteminin verdiği karneleri bu denli önemseyişlerini gördükçe, “Çıkmamış candan ümit kesilmiyormuş demek ki” diye düşünmekten de alıkoyamadım kendimi.
Amacım eğitim sistemimizin durumunu tartışmak değil. Son karnesini yirmi beş sene kadar önce almış biri olarak, sosyal medyada devam eden ulusal karne şenlikleri, yıllar boyunca maruz kaldığımız sınavlara dayalı eğitim sisteminin sonuçları üzerine düşündürdü beni.
Amaç, iyi bir eğitim almanın ötesine geçip iyi not almak, iyi bir karne almak, iyi bir üniversite kazanmak olunca girilen onca sınavlar, pekiyili karneler, takdirler, üst üste yığılan diplomalar…vs. sınavları kazanıp okulları bitirince, bir işe girmekten, bir yerlere müracaat etmekten başka işlevselliği olmayan kağıt parçaları oluvermediler mi? Peki o kadar parlak karnelerimize, diplomalarımıza rağmen gerçekten de iyi eğitilmiş bireyler olduğumuzu iddia etmemiz mümkün mü? Bize öğretilen onca bilginin hakkını teslim edebilmekte miyiz hayata? Bunun için de bir karne verilseydi bize, yine yıldızlı beşlerle dolu olur muydu acaba karnelerimiz?
Onlarca yıl sonra bir karne günü daha geldi çattı işte beyler, bayanlar! Buyurun karneniz:
Sizi iyi tanıyorum beyefendi. Matematik zekanızla her zaman dikkat çeken bir öğrenciydiniz. Kimselerin çözemediği problemleri iki kalem oynatarak çözmekte üstünüze yoktu. Oysa şimdi hayatınız çözmeyi başaramadığınız problemler yumağı halinde. Her gün daha da geriye giden adımlarınıza ve bir problemi kendinize anlatmadan çözemeyeceğinizi iyi biliyor olmanıza rağmen probleminizi kendinize anlatmamayı tercih ediyorsanız, cevabı ben söyleyeyim size: Matematikte çok iyisiniz ama en yakınınızdakilerle kesişim kümesi kurmayı başaramıyorsunuz beyefendi. Daha da fenası, evrensel kümeniz her geçen gün küçülmekte. Bireyselliğinize her gün daha da düşkünleşiyorsunuz çünkü. Matematiğin en temel konusu olan Kümeler konusunu boşuna öğrenmişsiniz belli ki. Durumunuz vasat. Kendi notunuzu kendiniz veriniz.
Hanımefendi sizi de okul yıllarınızdan iyi hatırlıyorum. Mükemmel bir edebiyat öğrencisiydiniz. Kitap okumak ve kompozisyon yazmak konusunda üstünüze yoktu. Şiirleriniz de hiç fena değildi hani! Bir kompozisyon oluşturmanın matematiğinin ruhuna sahip olduğunuzu küçük yaşlarınızdayken fark etmiştiniz ama şimdi darmadağınık düşünceler içinde, kararsız bir halde yarım bıraktığınız onca şeyin arasında sıkışmış, anlamlı bir bütün oluşturamaz haldesiniz. İyi bir giriş yaptığınız hayatınızın gelişme bölümünü o kadar dağıttınız ki, benden söylemesi, bu gidişatla sonuç bölümünü toparlayamayacaksınız ve çok yazık olacak güzelim öykünüze. Hanımefendi, siz, özünüze katılan yeteneğinize ihanet ettiniz. Daha fazla yazmadığınız için kulağınızın çekilmesi gerektiğini söyleyen orta okuldaki Türkçe öğretmeninize katılıyorum.
Ya siz Küçük Hanım… Üniversite sınavında tüm dil bilgisi sorularını tam yaptığınızı, dahi anlamına gelen -de ve -da’ları, bağlaç olan ki’leri SMS yazarken bile ayrı yazmaya ne kadar ihtimam gösterdiğinizi bilmeyen yok ki ben bilmeyeyim. Okuduğunuz bir metni anlamakta, anlatım hatalarını bulmakta da üstünüze yoktu. De’ler, da’lar ve ki’lerin bağlayıp birleştirdiğini bu kadar iyi bilirken böylesi yalnız olmanızın nedenini bilemiyor olmanız ne garip! Küçücük, iki harfli bir ek kadar birleştirici olamadınız hayatınız boyunca. Kalabalıklar içinde yalnız bir özne olarak, ayrı bir cümle içinde takılmayı marifetten saydınız ve sonunda yapayalnız kaldınız. Küçük Hanım, söylemek boynumun borcudur: Kendi hayatınızı okuyup anlama ve hatayı nerede yaptığınızı bulma konusunda hayat okulundaki notunuz kırık.
Gelgelelim çağların sonunu da başını da en iyi bilen, okulun en başarılı tarih öğrencileri olan siz hanımefendi ve beyefendilere… Ne desem, nasıl desem bilmem ki… Seneler çabuk geçiyor. Daha gençlik yıllarının tadı damağınızdayken orta yaşların ağırbaşlı beklentileri içinde buluverdiniz kendinizi. Hanımefendi, beyefendi oldunuz; abilikten, ablalıktan amcalığa, teyzeliğe terfi ettiniz; kadın oldunuz, adam oldunuz, en önemlisi ebeveynler oldunuz. Başınızı bilmem de yaşınızın kemale ermekte olduğu kesin. Hanımlar, beyler… Zaman akıp gidiyor ellerinizden, kıymetini iyi biliniz…
*
A-aa…Az kalsın sizi unutuyordum! Okulun basketbol takımındaydınız değil mi? Pardon ama çok değişmişsiniz! Nerede o Brezilya popolu, bütün kızların hayran olduğu delikanlı, nerede bu göbekli, kilolu adam…
Hülasa-i kelam: Hepimiz sınıfta kaldık!
- Hatıralar - 1 Ekim 2024
- Doğruluk mu? Cesaret mi? – Elif Demirbaş Topçu - 2 Haziran 2024
- Onsuz da Olmay… - 4 Aralık 2023