Dün akşam üstü bir vesileyle, gittiğim bir alışveriş merkezinin terasına çıkmam gerekti. Terasa çıkınca, kapının en yakınındaki masada üç kız arkadaşıyla birlikte oturmakta olan on iki–on üç yaşlarındaki bir kız çocuğuyla göz göze geldim. Kendimi bu göz göze gelişten hemen çektiysem de kız, yanından geçmek üzereyken gülümseyerek ve onu duymamı istediği anlaşılan bir ses tonuyla “Merhaba” dedi bana. Bu sefer dikkatlice baktım kızın yüzüne. Hayır, tanımıyordum onu. Emin olmak için daha da yakından baktım. “Merhaba ama sanırım beni birine benzettin ve ben galiba sandığın kişi değilim” dedim. Güzel kız tatlı tatlı gülümsüyordu, arkadaşları ise merakla bizi izliyorlardı. Kız: “Arkadaşlarımla ‘Doğruluk mu, Cesaret mi?’ oyunu oynuyoruz. Ben cesareti seçtiğim için kapıdan giren ilk kişiye ‘Merhaba’ demem gerekiyordu, kapıdan ilk siz girdiniz” dedi.
Bu dört arkadaşın oyununa bilmeden dahil olmuş olmak hoşuma gitmişti. Ben gülerek ve masadaki herkese bakarak: “Ooo desenize bu akşamın şanslısı benim o zaman. Ankara’nın en cesur kızına denk geldim” deyince kızlar da gülmeye başladılar. İyi eğlenceler dileyip ayrıldım yanlarından.
*****
Her gün bilmeden ve/veya farkında olmadan türlü oyunlara dahil oluyoruz ya da ediliyoruz. Yetişkinler dünyasının oyunları bazen hiç de keyifli olmuyor ne yazık ki. Yoruluyoruz, kaygılanıyoruz, tükeniyoruz. Baştan başlıyoruz, bu defa akıllandım, bir daha düşmem sanıyoruz… Bir de bakıyoruz ki bu sefer de bir başka oyun başka bir yerimizden yakalamış ve dibe çekmekte bizi… Direniyoruz, mücadele ediyoruz, kavga ediyoruz…Bazen de dayanamıyoruz daha fazla, pes ediyoruz…
Doğruluk mu, cesaret mi? Yetişkin dünyasının masum olmayan oyunlarında siz hangisini seçiyorsunuz? Ben hiç düşünmeden her seferinde doğruluğu seçiyorum. Doğruluğun içindeki cesaretin saflığından besleniyorum çünkü. Bazen doğruyu söylemeye cesaretimin yetmediği olmuyor değil; köşeye sıkışmış hissediyor ve beyaz yalanlar söylemek zorunda kalabiliyorum. Ama fark edince bu durumu, kendi kendimi diskalifiye ediyorum oyundan: “Dışarı çık Elif” diyorum kendime, “Doğruluğun saf güzelliğini bozmaya hakkın yok!”
Doğruluktan beslenmeyen cesaretin üste çıkmaya çalışan pervasızlığı, haksızlık etmekten beslenen tehdit dolu dili ne kadar da çirkin ne kadar da zavallı… Oysa asla eğilip bükülmeyen doğruluğun dimdik sırtına yaslanmanın verdiği cesaret nasıl da güzel, nasıl da güçlü…
*****
Bazen bugün olduğu gibi çok üzüyor, çok ağlatıyor beni birdenbire karşıma çıkıveren ve kabul etmekte zorlandığım doğrular. Bu durumdan beyaz bir yalan söyleyip kurtulmanın mümkün olduğunu biliyorum ama buna teşebbüs etmeye ve korkakların arasına katılmaya niyetim yok. “Doğruluk mu cesaret mi?” diye soruyorum gözyaşlarımın arasından kendime. “Doğruluk” diyor kalbim bir kez daha, “Her şeye rağmen Doğruluk”…
Bilirim ki kalbim de gözyaşlarım da asla yalan söylemezler, her zaman doğruluğu seçerler… Ve bilirim ki bir gün her şey geride kaldığında güneş yeniden ve muhakkak açacaktır…
Bu güneşli pazar günü yavaş yavaş sona ermekteyken, yüreğim büyük bir fırtınadan sonra iniveren yağmura teslim olmuş boş sokaklar gibi. Doğruluk mu, cesaret mi? diye son bir kez daha sorarken sizlere, doğruluğun içindeki cesaretin saflığını fark etmemizi diliyorum hepimizin. Korkak yalanlarımızı görebilmemizi, minik beyaz yalanlarımızın arkasındaki büyük korkularımızın şekillendirdiği hayatlarımıza bundan böyle her zaman “Doğruluk!” diyerek sahip çıkmamızı diliyorum can-ı gönlümden…
Ve doğruluğu seçenler, kapıdan giren ilk kişiye -o tatlı kız çocuğu gibi- gülümseyerek “Merhaba” desinler… Olur mu?
- Hatıralar - 1 Ekim 2024
- Doğruluk mu? Cesaret mi? – Elif Demirbaş Topçu - 2 Haziran 2024
- Onsuz da Olmay… - 4 Aralık 2023