“Bir Başkadır”

Evet ortamın etkisine katılmak böyle olsa gerek, tek göz ameliyatlı ameliyatlı izledim ‘BİR BAŞKADIR’ dizisini…

Belki de bu kadar gündem olması ve konuşulması farklı duygu /düşüncenin karşılaştığı bir arenaya bizi davet etmesinden kaynaklanıyor.

Ama karşılaşma için toplumsal bir göz/duyarlılık bize yol gösteriyor.

Ya da kendi yolunu bulmak istiyor. Farklılıkların karşılaşma alanı/anları olan kente, kentsel bir orta sınıfın bakışı ile bakmamız isteniyor.

Yok yok o ortamın bakışının dile gelişi ile kendini ifade ediyor. Orta sınıfın bazı laik-toplumsal ortak referansları üzerinden giderek (baş örtüsü, hoca, namus, kentin çeperinde yaşamak, namaz kılmak) hor gördüğü aşağıladığı dünyanın ne kadar insancıl olduğundan hareket ediyor. Kendi orta sınıf hallerini eleştirmesi ya da öğle görünüyor olması için bir diğerine “ötekine” ayna tutuluyor. (Diziden çektiğim ve aşağıda paylaştığım ilk fotoğraf bu duygu/düşüncemi ele veren kare olsa gerek) Ama aslında yine ötekine / farklı olana tutulan bir ayna da kendini görme çabası var.

Oysa kendini görmek için referans aldığı ‘öteki’nin hakikatini kendi açmazları içinde ‘güzelleme’ yaparak tanımlıyor, (kötü niyetli olsam içi boşaltılan periferi ve periferinin gündelik yaşamındaki muhafazakar/islami olanı yeniden parlatma çabası /niyeti olarak yorumlardım) bu güzellemelerden hareketle kendisine bakıyor. Baktığını zannediyor. Ama tarafsız -nötr bir karşılaşma arenası da değil; Laik, eğitimli görece daha bir refah içinde yaşayan insanları homojenleştiriyor, acımasız bir kent orta sınıf eleştirisi profesyonel özgürleşmiş kadını / kadınları ve ne yaptığını bilmediğimiz Sinan tarzı yaşamları ne kadar eğitimli olsalar da mutluluğu yaşayamıyorlar, mutsuzlar çünkü? Yeşilçam filmleri (solundan sağına ) apartmanda yaşayan müzik dinleyen dans edenleri, flörtü yozlaşma olarak tanımladı. Dizi de bu konu devam ediyor. Yoz çünkü. Çünküsü sadece aile ve bireysel açmazlara bağlanıyor.

Dizi karşılaşmayı iki referans noktası üzerinden gerçekleştiriyor; biri “dizi” ve diğeri ise “ terapi”.
Dizi nesnel ama her izleyici kendi farklılığı içinde kendini tanımlaması ile iyi bir seçim olmuş. Ama Peri Gülbin, Hayrunnisa gibi Melisa’da kent -modernleşme içinde mutsuz yabancılaşmış sanki dalgalara kapılmış ruhları.

Diğeri ise bu günlerde yaşam koçluğu ile sıkça karıştırılan ‘terapi’. terapi ‘öznel nesnel’ bir düzey de hareket eder gibi. Karşılaşmalar/yüzleşmeler alanı olarak kent/kentlinin bir geçmişi var (gelinen kır bu orta sınıf gözünde kır oluyor Ruhiye’nin köyü, Hoca’nın köyü ve kıra kaçması ama kent orta sınıfın geçmişi ise ailesi oluyor. Peri (Psikiyatrist ) ailesini verme tarzı tam bir ideolojik eleştiriye dönüşüyor (burada aileyi izlerken Devlet Bahçeli’nin Gezi Sürecinde boğazda oturup viski içenler diye tanımlamasını anımsadım…

Nur Sürer’in denize bakan yalı tarzı evinde kızı ile konuşma anını). Gülbin? Komik komedi bir Kürt aile dramı. Yeniden uzlaşı çağrısı, masa kuralım çağrısı. Nedir bu kardeş kavgası? Sinan ise beyaz Türk yolunu kaybetmiş sex dışında bir şey düşünemeyen aile dramının ürünü.

Dizinin en çok eleştirilesi toplumsal alana olan referans noktası ; Ruhiye. Tecavüz, pişmanlık ama koca tarafından; “ne yapayım kalbini sevdim” kabulü. Tecavüzcü için ise silahı koyup; “öldür beni”. Çekilmez repliği. Ve tecavüz sahnesinin hatırlanma sonrasında Ruhiye normalleşir, çocuk konuşur, tecavüzcü koca tarafından kolu kanadı kırılmış evine /yıkılmış vicdanına döner.

Yasin, dinsel duygularla dünyaya bağlı ama askerliğini komando olarak yapmış , camı kıran taşla ilgili diyalog da Meryem, “birilerine kötülük yaptın mı?” Barda güvenlik görevlisi eğlenen kadınları ki burada Hayrunnisa özel bir yer de duruyor, kollarını morartacak kadar sert davranışı ile mekandan atıyor. Karısı Ruhiye ile ilişkisi duygusal erkek egemen hallerinde tanımlanıyor.

Ve Hayrunnisa? Çevre de duygu yaşam enerjisi olan insanlar arasında kulaklıkla müzik dinleyen ve hatta haşa haşa kız arkadaşı (örtük lezbiyen ilişki) ile mekanlara takılıyor . Ülkemizde hep var olan anlayışlı hoca-imam babanın olumlu tavırları ile karşılaşıyor, o kadar kötü yollara düşmüşken… ama anlıyoruz ki zaten gerçek kızı değil, evlatlık . Selimecim dedi bir genetik kültürel analiz mi var? Çevre, mahalleye dahil olan ama sonradan aklanma hali ile oraya biyolojik olarak ait olmayan biri.
Tüm bu farklılıklar yer yer kentsel alanda karşılaşmalara /yüzleşmeler. Çok tarafgir yüzleşmemeler.

Dizinin anlamlı yanı bizi bu karşılaşma alanına / arenaya bakmamızı istemesi, oraya yöneltmesi.
İşaret ettiği yerde biz kendimizi de buluyoruz, anlama/açıklama çabamız bir ölçüde bizim hem “Bir Başka” olduğumuzu ama hem de öykülerimizin çok farklı olmadığını söylüyorsa ne güzel.

Ama en kötüsü tüm bu farklılıkları ve karşılaşmaları işaret ettikten sonra terapi odasından dışarı yayılan “hepimiz insanız”, “hepimizin sorunları var” tarzı cıvık cıvık “yaşam koçluğu” düzeyinde bir sonuç. Duygularımız önemli, onlara saygı duyarsak bizi sarıp -sarmalayan farklılıkların kırıcı yok edici etkisinden kurtuluruz. Kent orta sınıf açmazları farklı olana güzelleme ile başlayıp ama hepimizin öznel/tekil duygularımızı özgürleştirirsek mutlu sonuca varırız orta sınıf güzellemesi ile bitiyor.

Dediğim gibi dizinin güzel yanı belki de diyalog/sohbetin önünü açarak farklılıklar üzerine düşünmemizi sağlaması.

Ya da öğle nesnel bir zamandayız ki, tam ihtiyacımız olana /yaraya şuradan buradan neşter vurarak ihtiyacımızı orta yere döküyor. Ama evet, Rüya ve bence Peri de dizinin tüm yükünü üzerinde başarı ile taşıyor, taşımak zorundalar. Çünkü tüm karşılaşma ve farklılıklar bu iki role yüklenmiş.

Fuat ERCAN