Aşk Şiirlerinde Özne Yaratımı

Şiir ve genel olarak edebiyat ile aşk –idealize edilmiş aşk-  arasındaki etkileşim yüzyıllardır etkisini göstermektedir. İnsan türü, şiiri, edebiyatı hatta diğer sanat kollarını duygularını somut bir dile aktarabilme ihtiyacıyla işlevselleştirmiştir diye düşünüyorum. Her şeyin birer gizemden ibaret olduğu dünyada korkan, sevinen, öfkelenen, seven ve acı çeken insan bu duygu durumlarına somut bir varlık kazandırma kaygısı duyar. Bu duruma Arsitoteles’in Poetika adlı yapıtında kullandığı khtarsis (arınma) kavramıyla yaklaşabileceğimizi sanıyorum. Aristoteles, tragedyalarda/ şiirde geçen olayların alımlayıcıyı rahatlattığını, arındırdığını yani deyimi yerindeyse kendinden geçirdiğini ifade eder. Bu durum her ne kadar izleyici, okur, dinleyici üzerinde gerçekleşse de bana göre sanatçı kesimler üzerinde de aynı etkiye sahiptir. Öyle ki günümüzde şiirin terapi olarak kullanıldığı alanlar da söz konusudur. Öte yandan günlük kültürünü de hatırladığımızda duygularını yazarak, dönüştürerek ifade etmenin ne kadar önemli bir yerde durduğunu söyleyebiliriz.

Duyguları ifade etmenin araç olarak kullanıldığı ilk akla gelen sanat ise kuşkusuz şiirdir. Öyle ki günümüzde bile duygu dökümlerinin, duygusal anlatımların şiirsel metinlerle anlatıldığını görürüz. Burada dikkat çekilmesi gereken bir diğer nokta ise şiirsel metinlerde ve şiirlerde yer alan metinlerdeki duyguların çoğunlukla aşk, aşk acısı, aşkın verdiği yalnızlık, hayal kırıklığı gibi temalardan oluştuğunu fark ederiz. İçinde bulunduğumuz çağda aşk her ne kadar idealize edilmiş, ütopik bir değer kazanmış ve aşık olunan kişiyi nesneleştirmiş olsa da şiirlerdeki aşk temi heyecan verici bir donanıma sahiptir. Söz konusu aşk şiirlerinin heyecan düzeyinin artması, okurda/ dinleyicide gerçekçi bir izlenim bırakması ise özne yaratımlarıyla gerçekleştirilmektedir. Çoğu aşk şiirinde öznenin ismi  ve kimliği yoktur, özne şairde bıraktığı etkiden ibarettir. Bazı şiirlerde ise şairler, bir sevgili tipi çizerken bu sevgili tipine isimler koyarak özne olma özelliği kazandırır. Herhangi bir aşk şiirinde şairin sevdiği kişiye ismiyle seslenmesi, şiirin diğer ögeleriyle birleşerek okurda/ dinleyicide samimi bir his bırakmaktadır. 

Lavinia- Özdemir Asaf
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.

Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.

Özdemir Asaf’ın ünlü şiiri Lavinia’ya bakıldığında şiirdeki müzikalite, derinlik, çelişkili anlatımın yanı sıra sevgili tipinin Lavinia öznesine bürünmesi şiirin etkisini artırmıştır. Şiirin özellikle son bölümünde geçen 

“Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim

Sen de bilme, Lavinia.” Dizelerinde bir ayrılık sahnesi çizilirken özellikle “Adını hep gizleyeceğim / sen de bilme Lavinia” dizeleri hem bir gizem hem de bir somutluk özellikleri taşımaktadır. Bu şiiri Lavinia isminin bulunmadığı bir şekilde düşündüğümüz o gerçekçi ve gizemli etkinin kaybolduğunu görürüz.

Pia – Attila İlhan

Ne olur kim olduğunu bilsem Pia’nın
Ellerini bir tutsam ölsem
Böyle uzak uzak seslenmese
Ben bir şehre geldiğim vakit

O başka bir şehre gitmese
Otelleri bomboş bulmasam
İçlenip buzlu bir kadeh gibi
Buğulanıp buğulanıp durmasam

Ne olur sabaha karşı rıhtımda
Çocuklar Pia’yı görseler
Bana haber salsalar bilsem
İçimi büsbütün yıldız basar
Bir hançer gibi çıkıp giderdim

Ben bir şehre geldiğim vakit
O başka bir şehre gitmese
Singapur yolunda demeseler
Bana bunu yapmasalar

Yorgunum üstelik parasızım pasaportsuzum
Ne olur sabaha karşı rıhtımda seslendiğini duysam Pia’nın
Sırtında yoksul bir yağmurluk
Çocuk gözleri büyük büyük
Üşümüş ürpermiș soluk
Ellerini tutabilsem Pia’nın
Ölsem eksiksiz ölürdüm

Attila İlhan’dan verilen yukarıdaki ünlü Pia şiirine bakıldığında da sevgili tipine Pia ismi verilerek özne kazandırıldığı dikkat çeker. Pia isminin hem müzikal anlamda güzel bir tınıya sahip olması, hem soyut olan sevgili tipini somutlaştırması hem de merak uyandırması şiirin daha etkileyici bir özellik kazanmasını sağlamıştır. Bir hikayeye göre Pia şiiri Attila İlhan’ın aşka bakışını, aşık olacağı kadını bekleyişini, kaçırmasını ve arayışını ele almaktadır. Öyle ki hikayeye göre Attila ilhan bir gün Kadıköy Rıhtımı’nda otururken, yabancı plakalı bir nakliye aracı görür. Nakliye aracının üstünde, “Pakistan İnternational Airlines” yazmaktadır. Attila İlhan, bu nakliye aracını hayalindeki kadına benzetir. O beklenen kadını belki görmüştür ama bu araç gibi hızla yanından geçip gitmiş, farkında olmamıştır. Belki yabancı bir ülkededir. Hiç tanımaz o’nu. O kadının elini tutmak için neyini vermezdi ki? Nakliye aracının üstündeki yazının baş harflerinin birleştirerek “Pia” ismini oluşturur. İlhan’a Pia’nın kim olduğu sorulduğunda şöyle cevap verir:  “belki de o kadın aslında Pia. O hiç olmayan kadın. Aklımda kalanlar, imkânsız aşkların kadını. Yaşanmış aşklar kalmıyor. Bitiriyorsunuz karşılıklı. Hatırlanan, askıda kalmış aşklar. Ama Pia aşkı; yaşanmışlık olmadığı için, hiç bitmiyor.” Attila İlhan’ın Aysel Git Başımdan şiirinde geçen Aysel isminin o şiire güç kazandırdığını yeri gelmişken eklememiz gerekir.

Tüm bu unsurları düşündüğümüzde duygularını herhangi sanat koluyla, edebiyat açısından düşündüğümüzde ise özellikle şiir anlatma çabası içerisinde olan insan çoğunlukla aşkın yarattığı etkiyi ele alır.  Öte yandan Türkiye’de yazılmış birçok aşk şiirinde geçen sevgili tipinin isim alarak özne kazanması o şiirleri daha etkileyici bir düzleme çekmektedir. Yukarıdaki örneklerde de görülebileceği üzere Özdemir Asaf’ın Lavinia, Attila İlhan’ın Pia şiirleri sevgili tipinin somutlaştırılmasıdır. Şairler, izledikleri bu yolla şiirlerinin hem müzikal anlamda güzel bir tınıya sahip olmasına, hem soyut olan sevgili tipini somutlaştırmasına hem de merak uyandırmasına kapı aralamıştır diyebiliriz.

Ahmet UÇAR