AKP-MHP İttifakı Milliyetçi Cephe olmadıkça…

AKP- MHP ittifakı, sağda kabul görecek bir Milliyetçi-Cephe haline gelemezse, başarılı olma ihtimali de yoktur. Bu, bana ait bir değerlendirme değil; bizzat ittifakın amacı.

AKP-MHP ittifakı, müttefikler, DP’nin 1950’lerde Vatan Cephesi’yle; Adalet Partisi’nin 1970’lerde Milliyetçi Cephe Hükümetleri’yle yapmaya çalıştığı şeyi tekrarlayamazsa başarılı olamayacaklardır.

AKP kurmayları da, elbette ki, bunun farkında. Demirel Milliyetçi Cephe’yi, bir seçim/parlamento ittifakı (ki aslında budur) olmasının dışında, sağın, komünizme karşı, devletin bekası çerçevesinde bir araya gelişi; Müslümanların, Allahsızlara karşı kıyamı olarak sunabildiği ölçüde başarı sağlayabilmişti. Menderes’in Vatan Cephesi bir partiler ittifakı değildi; ama onda da Şer Cephesi’ne karşı milliyetçi, anti-komünist bir “bir arada duruş”un izlerini rahatça görebiliriz. Sağın bu her iki girişimindeki cephe, asker, düşman metaforunu da not etmeyi ihmal etmeyelim.

AKP çevresi, Anayasa referandumu öncesinde de böyle bir ittifak kurmaya çalışmıştı. O dönemde de (bugün de) Büyük Birlik Partisi’ni bu ittifaka dâhil etmeye çok büyük önem atfetmişti. Oyları %1’i bile bulmayan BBP’nin ittifaka dâhil edilmeye çalışılması da göstermektedir ki, AKP kurmayları da AKP-MHP ittifakını bir Milliyetçi Cephe ittifakına, bir Kutsal İttifaka çeviremedikçe; bu ittifakı, devletin bekası ve İslam’ın dili ile yoğrulmuş bir kıyama döndüremedikçe başarı şanslarının olmadığının farkındalar. Çünkü gerek Vatan Cephesi, gerekse de Milliyetçi Cephe kavramlarının içindeki sağı cezbeden bu tılsımdır ki, Vatan Cephesi’nin -onu bizzat ve tek başına DP kurmuş olsa da- DP’yi aşan, sanki onu da içine alan, partilileri motive eden bir siyasi kavram haline gelmesine yol açmıştı. Aynı şey 70’lerin Milliyetçi Cephesi için de geçerlidir. Milliyetçi Cephe kavramı da, hiçbir zaman AP’nin iktidara gelme/kalma projesi olarak sunulmadı -ki aslında sadece ve sadece buydu. Ne zaman ki, AP’yi de içine alan (onun ürünü olan değil) AP’yi ve diğer müttefikleri de kapsayan bir “kutlu dava” haline getirildi, işte o zaman Milliyetçi Cephe kavramının sağda yarattığı sinerji de tüm sağcıları motive edecek; onları, devletin bekası için yürütülen bu kutlu savaşın askeri, neferi olarak kodlamayı kolaylaştıracak bir kavrama dönüşüverdi.

AKP-MHP ittifakı ise hala AKP-MHP ittifakıdır; ne Vatan Cephesi’nin, ne de Milliyetçi Cephe’nin yarattığı bekaa, cephe, asker duygusunu inşa edememiş; bir Kutsal İttifak olamamıştır. Olması da zor görünüyor. Baskın Hoca’nın geçtiğimiz günlerde artıgerçek haber sitesinde de üzerinde durduğu gibi; Artık “Emareler belirdi, büyü bozuluyor…”

AKP-MHP ittifakından bir neo-Milliyetçi Cephe ruhu yaratma girişimi de bizzat büyünün bozulduğunun AKP kurmaylarınca da kabulü anlamına gelmektedir: Tayyip Erdoğan’ın, geçmişte hem de çok üst perdeden, aşağılayarak ve dalga geçerek eleştirdiği, zaten siyasi ömrünü tamamlamış Devlet Bahçeli’yi yanında taşıması bile bu büyünün bozulduğunu göstermek için yeterlidir.

Sorun, büyünün bozulması da değil; AKP için sorun, bozulduğunu herkesin görebildiği bu büyüyü, yaratacağı bir neo-Milliyetçi Cephe tılsımıyla yeniden kurabilmektir. Sorun da işte burada: AKP-MHP ittifakı, Milliyetçi Cephe’ye tahvil edilemiyor; bu yapılamadığı sürece de AKP-MHP ittifakının, metal yorgunluğundan bitap düşmüş, uyuyakalmış bu Pamuk Prensesi öperek canlandıracak bir Beyaz Atlı Prens haline gelmesi de imkansız görünüyor.

AKP-MHP ittifakının bir Milliyetçi Cephe ittifakına dönüşememesi, ne AKP kurmaylarının başarısızlığı ne de CHP’nin bu ittifakın karşısında dikilerek toplumsal muhalefeti örgütlenmesi vb. ile açıklanabilir. AKP kurmayları, AKP-MHP ittifakını bir Kutsal İttifaka dönüştürebilmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Saadet Partisi’nin inadını kırmak için Necmettin Erbakan’ın oğlunu bile devreye sokmaları, sinekten yağ çıkarma hassasiyetiyle çalıştıklarını gösteriyor.

CHP’nin örgütlediği toplumsal muhalefetin AKP-MHP ittifakını bir Milliyetçi Cephe ittifakına dönüşmekten alıkoyması mı? İnsan yazmaya bile üşeniyor; geçiyorum bu bahsi!

Bu ittifakın bir neo-Milliyetçi Cephe’ye dönüşememesi ne yazık ki solun ya da sosyalistlerin başarısıyla alakalı değil; yine bizzat sağın kendi içiyle alakalı. Erdoğan, artık, milliyetçi ve muhafazakâr kesimde de sorgulanmaktadır. Milliyetçi kesim içerisindeki MHP-İyi Parti bölünmesi ya da Saadet Partisi’nin Kutsal İttifak’a dahil olmama inadı da bu sorgulamayla ilgili izler taşır. Müttefiklerin (AKP-MHP ittifakı) karşısındaki İtilaf Partileri’ni (Saadet ve İyi Parti) bir de bu gözle okumak gerekir diye düşünüyorum. İtilaf Partileri’nin müttefiklerle itilafı, Erdoğan’ın liderliği üzerine sağın diğer kesimleriyle düştükleri bir itilaf ile şekillenmektedir.

2002’den sonra neredeyse “Necmettin Erdoğan Funclup” dönmüş Saadet Partisi’nin muhafazakâr kesimde yeniden güçlenişini başka nasıl izah edebiliriz? Ya da, MHP’deki bölünme sadece, MHP Genel Başkanı olmak isteyen Meral Akşener’in bu amacına ulaşamayınca partisinden istifa ederek yeni bir parti kurması olarak okunabilir mi? Elbette hayır!

Saadet Partisi’nin giderek sağın alternatif partilerinden biri haline gelişi de, İyi Parti’nin de kendini bir çakma-MHP partisi değil de merkez sağın alternatiflerinden biri haline getirmeye çalışması–ve bunda da gün geçtikçe başarılı olmaya başlaması- da gösteriyor ki, AKP-MHP ittifakı hala bir AKP-MHP ittifakıysa, bir Milliyetçi Cephe’ye, bir Kutsal İttifak’a dönüşemediyse bu İyi Parti ve Saadet Partisi’nin oluşturduğu İtilaf Cephesi’nin bir başarısıdır. Her iki partinin bu başarısı ise Tayyip Erdoğan liderliğinin sağda da eskimeye, yıpranmaya, tartışılmaya başlaması ile doğrudan ilgilidir. İtilaf Partileri’nin (Saadet ve İyi Parti) başarısının, bu güç aşınmasını ne kadar doğru okuyabilecekleri ve toplumsal muhalefeti ne kadar harekete geçirebilecekleri ile doğrudan alakalı olduğunu da belirtmek gerekiyor.

Mete Kaan KAYNAR