Stoacı filozoflar zor zamanların düşünürleridir: Yaşadıkları dünya hızlı bir değişim içerisindedir; uygarlıklar çökmekte, yeni dinler doğmakta, isyanlar, savaşlar, göçler meydana gelmektedir. Ayakta kalma mücadelesi veren, kendi içinde parçalanmaya her zaman müsait iktidarların çevriminde yaşamaya, düşünmeye çalışırlar. Seneca M.Ö 1 yılında doğmuş, İmparator Caligula’nın kızkardeşiyle zina yapmakla suçlanarak Korsika’ya sürülmüş, Roma’ya döndükten sonra danışmanlık yaptığı İmparator Neron’un emriyle M.S. 65 yılında intihar etmek zorunda kalmıştır. Neron’un Roma’yı yakan çılgın İmparator olduğunu da hatırlatalım.
Bir şey düşünmek için gerekli sükûnet ve huzur ortamına sahip olmadığınız, adaletin sağlanamadığı, düzenin bozulduğu bir dünyada olduğunuzu hayal edin. Ne haklar, ne hayat, ne mülkiyet güvence altındadır; yani gelecekte ne olacağınız belirsizdir. Durum buyken, Bazen yaşamak bile bir cesaret edimidir Seneca’nın dediği gibi. Başa gelebileceklerin doğurduğu endişeyle yaşayacak içsel kaynakları bularak hayatta kalmak değil buradaki mesele. Bu tarihsel şartlar altında dahi iyi yaşamanın ve düşünmenin yollarını arayacak cesareti gösterebilmek.
Karışık, belirsiz zamanlarda düşünebilmek ve doğruyu söyleyebilmek oldukça zordur. Kamusal söz ve eylem baskı altına alındığı zamanlarda insanların düşünme ve hareket etme kabiliyeti de azalır. Zorbaca aşırılık deliliği, akılsızlığı, safsatayı, insanları birbirine düşman eden bir retoriği hakim kılmıştır. Böylece özgürlükleri ve hakları boğan bir ortam oluşmuştur. İşte bu şartlar altında stoacı filozof özgürlüğün tohumunun kişinin ruhunda olduğunu bilir. Özgürlük sadece içte olduğunda gerçekte henüz yoktur, ama hiç olmazsa bir imkan olarak mevcuttur. İktidarın amacı o tohumu da yok etmek değil mi? O tohum yok olduğunda kişi özgür olmadığını da fark edemez. Sorgusuz sualsiz itaat işte o zaman sağlanır.
Düşüncelerini ifade etmek tehlikeli olabilir, ama onları düşünmemize hiç kimse engel olamaz. Hakikatini söyletmeyen bir dünyada, hakikati bireyin içselliğinde saklarız. Şimdi belki dünyayı değiştirecek kadar güçlü değiliz, ama ondan ne kadar ve nasıl etkilenebileceğimize biz karar verebiliriz. Dünyayı değiştiremiyorsak, en azından ondan etkileniş biçimimizi değiştirebiliriz. Burada bilgelik kendine sahip olma, kendini koruma ve geliştirme pratikleriyle ilişkilidir.
Stoacılar gerçek gücü insanın içinde buldular ve dışarının saldırısından korumaya çalıştılar. Gerçek güç bilgeliğin ve erdemin gücüdür. Tüm zalimlikler zayıflıktan kaynaklanır, der Seneca. Zulüm gerçek gücün doğasına aykırıdır. Gerçek gücümüz yaratıcılığımız olduğu için dünyanın kötülüğünden nasıl etkilendiğimiz önemlidir. Eğer kötülük bizi hasta ediyor ve yaratıcı enerjimizi çalıyorsa ilkin buna direnmek gerekir. Gelecek endişesi taşıyan dostlar endişelenmekte hiç de haksız olmayabilirler, ama bu duygu acaba bütün hayatlarına sirayet ediyor mu? Onlar geceyi beklemekten günü kaçırıyorlar, doğacak günden korktukları için de geceyi yaşayamıyor olabilirler mi? O halde hayat yaşanamayacak kadar kısalmaz mı?
Hayat kısa, yaşayacak azıcık zamanımız olduğu için değil, zamanımızın çoğunu israf ettiğimiz için. Hayatımıza bir anlam katmayan ve hatta sevmediğimiz insanlarla vakit geçirdiğimiz için, evde incir çekirdeğini doldurmayan konularda kavga ettiğimiz, bilinçsizce televizyon seyredip, sosyal medyada zihinsel ve duygusal enerjimizi tükettiğimiz için. Yeteneklerimizi geliştirmek yerine saplantılı bir biçimde üstlendiğimiz ödevlerimizi yapmaya daha çok önem verdiğimiz için, geleceğe endişe duygularıyla bağlandığımız için.
Hayat yaşanamayacak kadar kısa olabiliyorsa, zamanımıza değer verip, dünyada acı verici her şeye rağmen iyi yaşamaya çalışmalıyız. Geleceğe endişeyle bağlanmadan şimdinin tadını çıkarmak, umutlarla veya korkularla oyalanmadan elimizdekiyle yetinmek, insanlığın nasibi olan en büyük şeylerin içimizde ve birlikte ulaşabileceğimiz şeyler olduğunu bilmek… Her sabah uyandığınızda bugünün son gününüz olduğunu varsayın. Zaten bugün son günümüzü yaşıyor olabiliriz. Bugünü ve her günü son günmüş gibi yaşamaya çalışmak insanı kendisiyle yüz yüze getirir: Bir kere, şu hayatta nelerin önemli ve anlamlı olduğunu her an fark ederiz. Bundan sonra herkese hakkını gecikmeden, hemen şimdi vermek gerekecektir. Kendi başarısızlıklarını kabul edebilmeli, bunları insanın karakterini test eden bir durum gibi ele alabilmeliyiz. Yeniden başlayıp daha iyisini yapabilme gücünü kendi içinde yakalamaya çalışmalıyız. Pişmanlıklardan kaçınmak, acılaşmamak, başkalarını suçlamamak iyi olmaz mı? Dünya ne kadar kötü olursa olsun yaşanabilecek kadar uzun bir hayatı tek bir günde yakalamanın sırrı işte bu bilgelikte saklı değil mi?
- Otomatik Portakal ve Belirlenimcilik - 6 Kasım 2020
- Simone de Beauvoir’ın İkinci Cinsiyeti - 1 Kasım 2020
- Duygular ve Sözler - 10 Ekim 2020