6 Mayıs’ta bir tarihsel dönemi hatırlamak

Toplumun bütün katlarını sarsan devrimci ve demokratik muhalefetin hiç bir engel tanımadığı 1965-1971 yıllarında, asla unutulmaması gereken devrimci bir dönem yaşandı. Sınıf mücadelesinin sert biçimlere büründüğü bu dönemde, binlerce genç devrimci ilk kez devrimci harekete katılarak mücadeleye muazzam bir dinamizm kattı. Esas olarak üniversite gençliğine dayanan ve özgün fonksiyonları yanında en kitlesel devrimci gençlik örgütü haline gelen FKF/Dev-Genç, bu dönemde bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde tarihi bir misyon üstlendi.

12 Mart 1971 Askeri Müdahalesi’nin gerekçesinde de belirtildiği gibi askeri darbe, Türkiye’de ilk kez devlete kafa tutan bir avuç genç devrimcinin isyanına karşı yapılmıştı. 12 Mart Direnişi, toplumun bütün kesimlerini etkilemesi ve hala devam etmekte olan devrimci bir gelenek yaratması bakımından tarihsel bir öneme sahip oldu. 1965-71 Dönemine karakterini veren devrimci dinamizm, sosyalist harekette teorik ve pratik düzeyde bir yol ayrımı yarattı. 1965-71 dönemi, bir başka açıdan ele alındığında aydınların toplumsal rollerini oynamaları bakımından tarihsel bir dönemeç oldu. Aydınların geleneksel olarak devletle ilişkileri ve Kapıkulu geleneği bu dönemde hızla çözülmeye başladı. Oligarşinin devlet ve toplum hayatı üzerindeki ideolojik, siyasi, kültürel etkisi arttıkça, gelişen kapitalist üretim ve yeniden üretim koşulları kendi aydınlarını da yaratmıştı.

Yıllardan beri baskı altında tutulan ve devlete bağımlı hale gelen, bu yüzden “devlet aydınları” niteliğine bürünen küçük burjuva aydınlar, ilk defa daha özgür koşullarda kendi ideolojik tutumlarını geliştirmeye başladı. Gerek demokratik hakların kullanımına ve korunmasına gerekse burjuva düzenin modern kurumlarıyla pekiştirilmesine bu yeni aydınlar öncülük etti. Bu dönemde aydınlar arasında kabaca iki çizgi gelişmişti: Biri, TİP’e yönelim gösteren aydınlardır ki, bunlar küçük burjuva sosyalizm anlayışını savundu. Diğeri ise, tepeden inmeci ve cuntacı olan bu aydınlar ordunun müdahaleleri ile sosyalizme geçişi veya bunun koşullarının yaratılmasını amaçladı.  Her iki anlayışın araçları farklı olsa da amaçları aydıydı: Kemalizm’in, antiemperyalist ve halkçılık ilkeleri temelinde yeniden diriltilmesine ve sosyalizmin eklektik sentezine dayanan siyasal tezlere sahiplerdi.

Bu dönemin gerçek sosyalist aydınları ise 1960’lı yılların sonuna doğru ve geçmişe bir tepki olarak devrimci gençlik hareketi içinden çıkmaya başladı. THKO’nun başlattığı ve hemen ardından gelen THKP-C’nin ve daha sonra da TİKKO’nun devam ettirmeye çalıştığı ihtilalci atılımları ile 12 Mart Direnişi aydınlar için de bir yol ayrımı oldu. 12 Mart Direnişi, sosyalist hareketin tarihinde mevcut düzen sınırlarını zorlayan, devlete ve oligarşiye karşı “kafa tutan” devrimci bir atılımdı. 50 yıllık reformist anlayışa karşı bir tepki ve aynı zamanda onun aşılması çabasıydı. Ancak bu dönemde sosyalist hareketin yeni ve genç önderlerinin iki önemli zaafı olmuştu: Birincisi, uzun tarihsel geçmişte, yani uzun yıllar kökleşmiş reformist ve oportünist geleneklerle bağlarını tam olarak koparamamışlardı. İkincisi de, geliştirmeye çalıştıkları yeni teorik tezler, Çin ve Küba devrimlerinin eklektik sentezine dayanıyordu.

Sonraki dönemi olağanüstü derecede etkileyecek olan bu devrimci atılım, sosyalist hareketi bir yol ayrımına getirirken oligarşiye de korkulu anlar yaşattı. Bu atılımın yarattığı tehlikenin bilincinde olan oligarşi, devrimci ve demokratik hareketi yoğun bir saldırıyla yenilgiye uğrattı ve önderlerini imha eti. Her şeye karşın 12 Mart Direnişi’nden geriye bir “yol ayrımı” ve “isyancı” mücadele geleneği kaldı. Sonraki siyasal ve toplumsal süreç bu tarihsel mirasın üzerinde şekillendi. Mahirlerin 30 Mart’ta Kızıldere’de Denizlerin 6 Mayıs’ta idam sehpalarında haykırdıkları devrimci şiarlar, yeniden üretilerek günümüze kadar taşındı.

Selam olsun onlara!.. Selam olsun devrimci mücadele geleneğini yaşatanlara!..

 

Şaban İBA
Latest posts by Şaban İBA (see all)