Türkiye artık Batı’nın gözden çıkardığı bir ülke midir? Son ‘tatbikat krizi’ de hesaba katılırsa iktidar bloku NATO’dan çıkmayı göze alır mı? Askerler ve sermaye grupları Avrasyacı bir “eksen değişikliğine” ikna oldu mu? Erdoğan’ın siyasi ikbali Batı karşıtlığı üzerine mi kurulu? Mevcut politik restleşme açık faşizme giden yolu kısaltır mı? Bu sorulara her gün yenileri ekleniyor…
Mevcut iktidar, son beş yıl boyunca emperyalist güçler arasındaki çoklu gerilimden kendine manevra alanı yarattı, Yeni-Osmanlıcı hayaller kurdu, bölgeyi dizayn etmeye kalkıştı. Uluslararası gerilimin odak noktaları Ortadoğu ve Doğu Avrupa’da Batı ile Rusya arasındaki çıkar çatışmasıydı.
Türkiye’deki egemen güçler arasındaki denge de bu esnada bozuldu. Batıcılar ile Avrasyacılar arasındaki rekabet “stratejik” bir tartışmanın ötesine geçip “devlete sahip olma” meselesi haline geldi. 15 Temmuz öncesinde olgunlaşmış bu gerilim, darbe girişimi sonrasında yanardağ misali patlayıverdi. Erdoğan biraz da gönülsüzce Avrasyacılar ile iş tutmak durumunda kaldı. Amiyane ifadeyle iktidar ayı ile yatağa girdi.
İktidar bloku, Rusya’ya yaklaşmanın Batı’nın yelkenleri suya indirmesi için yeterli olacağını düşünse de evdeki hesap çarşıya uymadı. Neden mi? Çünkü Batı ittifakını hala tek parça zannediyorlardı. Halbuki ABD ile başını Almanya’nın çektiği kıta Avrupası güçleri arasında rekabet had safhaya varmıştı. AB’de AKP karşıtı rüzgâr güçlenmiş, 16 Nisan öncesi fırtına kopmuştu. Saray’ın büyük umutlar bağladığı Trump ise bıçak sırtı bir dengenin üzerinde dans ediyordu. Batı’nın Türkiye’yi ileri karakol görme alışkanlığı artık güvenli bir liman değildi. Rusya ile asimetrik güç ilişkisi de Saray’ın alt-emperyal aktör olma heveslerine son verdi. Barzani’nin yenilgisini garanti altına alan Haşdi Şabi’ye alkış tutmak ya da Esad’ı yeniden muhataplar arasında saymak Rusya ile “işbirliğinin” bedeliydi. Ancak ödünler bu seviyede kalmayacak, böyle giderse tavizlerin arkası gelecek.
NATO’cu – Avrasyacı kavgasının iktidar ve ordu içinde de karşılığı var. Gül, Davutoğlu ve ekibi, mutlak Batıcı olmasa da Avrasyacı ekibe hep mesafeyle yaklaştı. Batı ile gerilen, Barzani çıkışıyla bölgedeki son nüfuz alanını kaybeden iktidara dolaylı bir biçimde “yanlış yaptınız” diyorlar. Bahçeli ise son NATO krizi sonrasında aldığı pozisyonla Avrasyacılara ilk kez bu denli net mesaj gönderdi. TSK’nin üst komuta kademesi, NATO’nun askeri kanadından ayrılma gibi bir tercihte bulunmaz, bulunamaz.
Ancak ordu içindeki Avrasyacı subayların NATO yanlılarına göre moral üstünlüğe sahip olduğu da yadsınamaz. S-400 konusunda TSK’nin takındığı tavır bu durumun göstergelerinden biri. Eğer iktidar bloku, NATO’nun askeri kanadından ayrılmayı siyasi geleceği için yararlı görürse bunu dener ve devlet içinde son kozlar paylaşılır.
Bu düğümün çözüleceği iki kritik nokta var. Bunlardan ilki Afrin ile özdeşleşen Suriye’deki Kürt askeri-siyasi varlığı, diğeri ise Zarrab davası. İlki için hem ABD’yi hem Rusya’yı ikna etmek şart. Ancak “yakın tehlike” ise 27 Kasım duruşması. Bu nedenle iktidar bloku, NATO krizinden ve Zarrab davasından “Yenikapı ruhu” çıkarmaya çalışıyor. Politik tutarlılıktan yoksun bir Anti-Amerikancılık üzerinden Saray’a muhalif odakları da iktidarın yanında saf tutmaya zorluyor. Devlet medyasıyla, yargısıyla “milli dava” haline getirilen Zarrab’ın istikbali için seferber olmuş durumda.
Ertuğrul Özkök gibiler bu “milli dava” söyleminin, post-İslamcı Atatürkçülüğün hemen peşine takılıverdi. Ana akım, Saray’ın şimşeklerini çekmeden bu süreci atlatmanın peşinde. Ya muhalefet? Yolsuzluklar söz konusu olduğunda halkın hakkını arayan, hesap soran bir muhalefet mi? Sahte bir anti-emperyalizme teslim olan, Yenikapı hatasına yeniden düşen bir muhalefet mi?
Çok açık, bilhassa CHP yönetimi 15 Temmuz sonrasında düştüğü boşluğa bir daha düşmemeli. Bugünün Türkiye’sinde salt “devlet çıkarı” savunusunun anlamlı olmadığını hatta bunun Saray’ın menfaatine olduğunu artık idrak etmeli. İktidarın yönetme krizini, iç çelişkilerini ABD-NATO üzerinden örtmesine mani olmalı. Muhalefet NATO ve Batı ile ilişkiler bağlamında reaksiyoner değil tutarlı cevaplar üretebilmeli. Dün NATO’nun arka bahçesinde büyüyen İslamcılara ve MHP’lilere sizin NATO’culuğunuz Türkiye’yi taşeronlaştırdı, Zarrab davası emperyalist odaklarla kurduğunuz kirli ilişkilerin sonucudur diyebilmeli. Çünkü gelinen noktada açık faşizme geçişi kolaylaştıran egemen güçlerin söylemsel ve stratejik hattına karşı durmak ilerici unsurlarına halka borcudur, ertelenemez, devredilemez, pazarlığa kurban edilemez.
Kaynak: BirGün
- Yönetim krizinde son perde: Acemilik, kibir ve öfke - 14 Nisan 2020
- Özgür bir memleket için boykotun ötesine geçelim - 10 Şubat 2020
- Bir kuşak laikliğin değerini bu iktidar yüzünden öğrendi - 14 Ocak 2020