Yalanın Siyaseti Ya Da Sefaletin Siyaseti

Bu seçimin (28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçimi) galibi “yalan” oldu! Metaforik anlamda değil gerçek anlamda bir yalan bu. Popülizm yapmayacağım. Topluma ayna tutma ihalesi bende kalmış görünüyor! Coğrafyamız insanı en büyük yalanı kim söylerse ona oy verdi. Toplumun yalana bağımlığını bir uyuşturucu bağımlısının bağımlılığına benzetebiliriz. Toplum bir kez yalana alışmayı görsün, artık her defasında daha fazlasını ister. Tabii kuru kuruya yalanı kimse yemez. Onu din sosuna, vatan, millet, bayrak sosuna batırarak sunmak her zaman işlevseldir ve tadına doyum olmaz! Ahlaki olarak, entelektüel olarak gerçeklerle yüzleşme olgunluğuna ulaşmamış toplumların tipik düşünsel refleksi olsa gerek söz konusu zihinsel pratik. 

İsterseniz şimdi durumun felsefesini yapmaya çalışalım: Söz konusu siyaset olduğunda, yalana maruz kalan da yalan söyleyen de korku kültürünün yarattığı iklimden beslenmektedir. Yalan söyleyenin kendine dair eksiklikleri vardır ve kendini olduğunda faklı göstertmek istemektedir. Tam da burada yalan tam bir maniplasyon aracıdır. Yalanın bu denli kurumsallaşması, ataerkil toplumumuzda aşırı otoriteye maruz kalmışlıktan kaynaklanıyor olmalı. Böylesi toplumlarda yalan, zaten alıcısı hazır olan bir algı yöntemidir. Hitler’in propagandan bakanı Gobbels’in “yalan ne kadar büyük olursa inananı o kadar çok olur” demesi boşuna değildir!

Şimdi geldiğimiz an itibarıyla da İslam milliyetçisi bir parti liderinin dilinde yalan, yeni bir derinlik kazanmış durumda! Yalanla, aslında inanmadığı halde, bazı milli ve yerli değerleri malzeme yaparak toplumu yanında tutmaktadır. Kasten vatan-millet-beka edebiyatı yaparak toplumun gerçeğe uyanmasını (ekonominin bozukluğu, ifade özgürlüğünün sorunu, medyanın tekelleşmesi, can güvenliğinin eksikliği, yolsuzluk, yoksulluk, liyakatsizlik v.b) engellemektedir.

Politik yalanın felsefesi üzerine bir miktar düşünürsek, kuşkusuz yalan bir bakıma yanlış anlamadır inanan açısından. Anlayanın anlatana itibarı söz konusudur. Bu aşamada, itibarın itikatla olan kan bağı sayesinde kayıtsız şartsız inanç boyu gösterir orta yerde. Bundan böyle anlatana/yalan ediminde bulunana iman etmek farzdır artık!

Yalan genellikle egemen olan tarafından üretilir. Ve üretilen yalanın zamanla klişeye dönüşmesi sağlanır. Adeta dillere pelesenk edilir. Tıpkı CHP’nin terörle işbirliği içinde gösterilmeye çalışılması gibi. Ne var ki yalanı üretenler açısından “zaruret haramı mubah kılar” Böyle rasyonalize eder kendi içinde bu yalancı tutumu. Kuşkusuz burada “zaruret” yaşamda kalmaktır. Yani egemen olmaya devam etmektir. Doğruyu söyleyince zarar göreceğine dair geliştirilen inanç halka empoze edilir. O sebepten halk rasyonel düşünemez. Kuşkusuz yalan, öyle bağıra bağıran gelen bir yalan değildir. Hikâyeleştirilmiş yalandır söz konusu olan. Zehir şekerle kaplanmalıdır! Artık yalan söylemek öyle nüfuz eder ki insanların diline “doğruyu söylemek gerekirse” diye bir cümle bile kurulur.

Siyasetin yalanlara hilelere dayandığı bir dönemden geçiyoruz, bu açık. “Ama “güneş balçıkla sıvanmaz”. Hakikat kendini dayatır. Hakikatin kendini dayatmasını engellemek için örgütlü yalan başvurur egemen. Teknoloji, troller acılığıyla topluma zehir akıtır. Keza egemen olan, egemenliğini devam eğirebilmek için örgütlü yalana sarılmaktan başka yolu yoktur. Örgütlü yalan üretim merkezleri bile kurulmuştur. Örgütlü yalan iki biçimde kendini gösterir. İlki, gerçeği gizlemeye çalışan yalanlardır. Buna pasif yalan diyebiliriz. Diğer yalan biçimi ise var olan gerçekliğin yerine hayali/ alternatif bir gerçeklik dayatma girişimidir. AKP’nin ürettiği yalan türü böyle bir şeydir. Buna da aktif yalan biçimi diyebiliriz. Egemen olan duruma göre birini, başka bir duruma göre ise diğerini devreye sokmaktadır. Tarihte bunlardan pek çok “örnek” görmek mümkündür.

Aslında Platon, toplumu yönetmek için yalanın gerekli olduğunu söyleyerek bir bakıma “kral çıplak” demiştir.

Nihayetinde, egemen olanın iktidarıyla örgütlü yalanın arasındaki ilişki açığa çıkarılıp teşhir edildikçe cehennemi kapıları kapanmaya başlayacaktır.

Yaşamış olduğumuz söz konusu deneyime bir isim vermek gerekirse, ona, yalanın siyaseti ya da siyasetin sefaleti diyebiliriz.

Ali Rıza GELİRLİ
Latest posts by Ali Rıza GELİRLİ (see all)