Sosyal bilimcileri falcılardan ayıran en önemli özellik, falcıların bütün ampirik bilgilere, bütün olabilirliklere, ihtimallere rağmen geleceği öngörmeleridir. Sosyal bilimciler yöntemleriyle, falcılar ise kararlı spekülasyonlarıyla övünürler. Kimin daha başarılı olduğu konusunda yapılmış ciddi araştırmalar vardır, ama ilgililerin sayısı azdır diye düşünüyorum. Bununla beraber, hangi meslek grubunun daha başarılı olduğu, toplumun yapısıyla direk bağlantılı.
İki hangi toplumlarda hangi türden belirsizliklerin hangi yöntemlerle öngörüldüğü, o toplum, kültür ve kişiler hakkında geniş bilgiler verir. Sayın Süleyman Soylu’nun istifası tamda böyle bir olgu. Elimde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafın kurulan hükümetlerde, Erdoğan’a rağmen kaç bakanın istifa ettiği hakkında herhangi bir istatistik bilgi yok. Ama bir sosyal bilimci olarak, bu rakamın örneğin Angela Merkel tarafından kurulan hükümetlerle karşılaştırıldığında çok küçük olduğunu düşünüyorum. İki, Angela Merkel’in istemiyle hükümetten ayrılan bakanların, Erdoğan’nın istemiyle ayrılan bakanların sayısından çok daha fazla olduğunu sanıyorum.
Üç, bu “tezimi” doğrulamak istesem, Almanya da (a) istatistiki bilgilerin var olduğunu ve onlara ulaşmanın kolay, Türkiye’de bu verinin (b) varlığı ve güvenirliği hakkında şüphelerimin varlığının yanı sıra, birde bu enformasyonlara ulaşmanın zor olduğunu zannediyorum. Almanya’da şeffaflığın, Türkiye’de ise muğlaklığın hissedilir olduğunu varsayıyorum. Ve son olarak, bugüne kadar Türkiye’de değil, ama Almanya’da bakanlıktan istifanın hükümet krizlerine yol açma potansiyeli vardı. Bu Cumhurbaşkanlığı sistemine geçmeyle tam tersi bir seyir almaya başladı.
İlk soru şu, neden sosyal bilimciler Soylu’nun istifa etme ihtimalini öngöremediler? Bu soruya cevap vermenin iyi bir yöntemi, bilgiyle önsezi arasındaki farka bakmaktan geçer. Bilgi tanı, önsezi ise idrak etme üzerine kurulu. İdrak edebilmek için, o toplumun DNA’nı tanımak gerek. O toplumun kültürüyle harmanlanmış olmak gerek. Buna karşın iyi bir tanı sosyal yaşamda var olan çoğunluklardan soyutlama yeteneğini zorunlu kılar. Tanı daha çok filozofların, idrak ise daha çok kültür bilimcilerin işi. Tanı şeffaf toplumlarda, idrak ise daha sıkı dokunulmuş toplumlarda daha yoğunlukla gözlemlenir. Şeffaflığın kısıtlı ve bireylerin idrak üzeri geleceklerini idame etkileri bir toplumda neyin hangi sonuçlara yol açacağını kestirmek sosyal bilimciler için zor.
İkinci soru ise şu, neden falcılar Soylu’nun istifa etme ihtimalini öngöremediler? Bu soruya cevaben de şu öneride bulunmak isterim: bir toplumda ne kadar çok bilgi, akıl, rasyonel veriler üzerinde kurulu örgütler, kurumlar varsa, o toplum o kadar çok bilgiden beslenen uzman kişiler yetiştirir ve aynı zamanda o kadar az önsezileriyle çalışan meslek gruplarına ait bireylerin karalarıyla örgütlenir ve yönetilir. Buna karşın, sosyal bilimin gelişmediği, vatandaşın bilgiye önem vermediği bir toplumda spekülasyonlar artar. Bununla beraber, özelliklede İslami toplumlar spekülasyonları aile, din, korku ve kaderle sınırlamada diğer toplumlara nazaran daha başarılılar. Özetle, siyaset İslami toplumlarda falcıların uzmanlaştığı alan değil.
Son soru şu bir varsayım sorusu; önsezi üzerine kurulan ve falcıların siyaseti yorumlamaya başladığı bir toplumda bakanların istifası iktidara nasıl yansır? Somutlarsak, nedir Soylu’nun istifasının toplum, falcılar ve iktidar için anlamı? Bu sonunun cevabını gelecek günlerde hep birlikte ve daha rahat verebiliriz. Spekülasyonların ve komplo teorilerinin politikayı belirlediği, her siyasi gelişmenin dış güçlerin müdahalesiyle açıklandığı, bilimsel bilgiyi gerektiren kararlarda bile uzmanların değil, siyasetçilerin belirleyici olduğu ve son olarak herkesin her şeyi bildiğini düşündüğü bir ortamda, bu soruya çok farklı cevapların üretileceği şimdiden aşikâr.
Mademki siyaseti ya iktidar ya da dış güçler belirliyor ve Cumhurbaşkanı Soylu’nun istifa talebine olumlu yanıt vermedi, o halde …. Herkesin bildiği gibi, büyük dönüşümler hem küçük, ilk bakışta önemsiz gibi görünen olaylarla başladı. İhtimallerin önsezilerle ölçüldüğü bir toplumda, bu istifa en az Ekrem İmamoğlu rüzgârı kadar çok anlama gebe. Gerçek su, öyle gelişmeler vardır ki, onları ne falcılar ve nede sosyal bilimciler önceden kestirebilirler.
- Amerika’da Demokrasi Oyunu - 10 Kasım 2024
- Mosaics Of An İmpending Revolution - 30 Eylül 2024
- Bir Asır Sonra Sykes-Picot Anlaşması ve Özgürlük Kararı - 31 Temmuz 2022