Karantina uygulamaları, sosyolojik ve psikolojik boyutlar açısından bazı ek önlemler alınmasını zorunlu kılıyor.
Aralık ayı içerisinde Çin’de başlayan yeni tip koronavirüs salgını, kısa süre önce bu ülkenin sınırlarını aşarak uluslararası bir pandemiye dönüştü. Salgınla birlikte yayılımın hızını azaltmak amacıyla karantina uygulamaları bir çok ülkede şuan aktif bir şekilde uygulanmakta. Karantina uygulamaları pandemi durumlarında oldukça etkin bir mücadele yöntemi olsa da sosyolojik ve psikolojik boyutları açısından bazı ek önlemler alınmasını zorunlu kılıyor.
Öncelikli olarak tıbbi müdahale yöntemleri araştırılsa da, bilim dünyası aynı zamanda karantinanın psikolojik etkilerini tartışmak ve önerilerde bulunmak zorunda. Şubat ayının sonunda Lancet’ de yayımlanan “Karantinanın psikolojik etkisi ve nasıl azaltılacağı: Kanıtların hızlı bir şekilde gözden geçirilmesi“ başlıklı makale, bu önerileri içeriyor ve hem bireylere hem de politik karar alma mekanizmalarının başındaki kişilere öneriler sunmak için karantinanın psikolojik etkilerine ışık tutuyor.
Karantina ve İzolasyon
Öncelikle karantina uygulaması uzun zamandır bu ölçekte uygulanmasa bile insanlık tarihine yabancı değil. Tarihte sıklıkla veba salgınları ile gündeme gelen karantina yakın dönemde, 2003’te SARS-CoV-1 salgını sırasında Çin ve Kanada’nın bazı kentlerinde, 2014’te Ebola salgını nedeniyle Batı Afrika’nın birçok ülkesinde uygulandı. Bu karantina uygulamaları üzerine yapılan psikolojik araştırmaları karşılaştıran makale, SARS-CoV-2 salgını gibi hızlı karar almak gereken durumlarda DSÖ’nun ihtiyaç duyacağı şekilde, literatürde mevcut bulguları sentezlemek üzerine yazılmıştır.
Araştırma makalesi, geçmişte veba salgınları sırasında İngiltere’nin diğer ülkelere göre 300 yıl sonra karantina uygulamaya başladığının altını çizerek başlıyor. İngiltere’nin günümüzdeki salgın sırasında da toplum bağışıklığı yöntemini önererek karantina uygulamakta çekingen davrandığını düşünürsek yazarların ilginç bir bulgudan bahsettiklerini düşünebiliriz.
Karantina, potansiyel olarak hastalık bulaşması mümkün olan kişilerin hareketlerinin ayrılması ve kısıtlanmasıdır. İzolasyon ise hastalık teşhisi konulumuş kişilerin toplumdan ayrılarak hastalığı yayma ihtimalinin azaltılmasıdır. Günümüzde kullanılan “sosyal izolasyon” kavramı aslında “kendi kendine karantina” kavramıyla örtüşmektedir. Özellikle sosyal izolasyon kavramının kullanılması ise bir “halkla ilişkiler” yöntemidir. Çünkü, karantina kavramı birçok insan için rahatsız edici olabilir.
Karantina Öncesi
Karantina, maruz kalanlar için hoş olmayan deneyimlere neden olabilir. Daha önce benzer karantina deneyimleri esnasında agresyon, uykusuzluk, zayıf konsantrasyon, intihar eğilimi, tükenmişlik ve olumsuz duygudurum belirtileri bildirilmiştir. Ayrıca depresyon, anksiyete bozuklukları, travma sonrası stres bozukluğu (PTSD) karantinaya maruz kalan kişilerde daha yüksek görülmektedir1. Üstelik karantinanın etkisi uzun sürelidir. Çeşitli çalışmalar 4-6 ay ve 3 yıl sonra dahi karantiya bağlı psikolojik etkinin devam ettiğini göstermiştir2. Psikolojik semptomların yanında karantinaya maruz kalmış olmak kalıcı davranış değişiklikleri oluşturabilir.
Peki bu etki hangi kriterlere göre farklılaşmaktadır? Makale, karantinanın psikolojik etkilerinin belirleyicilerini incelemek için karantina öncesi, karantina sırası ve karantina sonrası olmak üzere üç zaman dilimini inceliyor.
Karantina öncesinde, kişisel ve demografik özellikler ile ilgili yapılan çalışmalar karışık sonuçlar gösterse de tek çocuklu olan, çocuğu daha küçük yaşlarda olan, yetişkinlerle birlikte yaşayan, daha genç yaşta olan (16-24 yaş), psikiyatrik hastalık öyküsü olan kişilerin karantinadan daha fazla etkilendikleri birçok çalışmanın ortak bulgusudur3. Bunun yanında sağlık çalışanı olmak ve/veya salgın esnasında riskli bir yerde çalışmak çoğu zaman en yüksek etkiye sahiptir. Aynı zamanda bu kişilerde belirtilerin şiddeti tüm gruplardan yüksektir. Kalıcı davranış değişiklikleri ise yine en fazla sağlık çalışanlarında görülmüştür. Bir çalışmaya göre karantina döneminde çalışan veya bizzat karantinaya alınmış sağlık çalışanlarının %56’sı karantina sonrası daha az el sıkıştığını, hastalarıyla daha az iletişim kurduklarını belirtmiştir3.
Karantinanın süresi uzadıkça bireylerin daha uzun süre stres yaratan faktörlere maruz kaldığı düşünülürse karantina mümkün olan en kısa sürede bitirilmelidir. Bunun yanında belirsiz süreli karantinalar (Wuhan, Çin’de olduğu gibi) daha fazla stres yaratır. Ayrıca sürenin sürekli uzatılması ise olumsuz etki yapar. Bu nedenle mümkün olduğunca doğru istatistiksel verilerle çalışmak buna göre planlı bir yol haritası izlemek gerekir.
Karantina Anı: Enfeksiyon Korkusu, Sosyal Etkileşimde Azalma
Enfeksiyon korkusu, karantina sırasında yaşanan stresin önemli bir öğesidir. Karantina altındaki bireyler enfekte olmaktan ve başkalarını enfekte etmekten çok korkarlar. Ayrıca enfeksiyonla ilgili ilişki olabilecek semptomları kendilerinde sürekli ararlar ve küçük bile olsa semptom gösterdiklerinde aşırı endişelenirler. Bu nedenle toplum hastalığın bulaşma yolları, belirtileri, salgının durumu ve yaygınlığı hakkında sık sık bilgilendirilmelidir.
Bilgilendirme, bireylerin karantinaya alınma nedenlerini daha iyi özümsemelerine ve uyum sağlamalarına yardımcı olur. Böylece karantinanın psikolojik etkilerine karşı daha dirençli olabilirler. Ayrıca bilgilendirme şeffaf ve tutarlı olmalıdır, çünkü karantina altında insanlar en kötüsüne yormaya eğilimlidirler. Çelişkili ve bilgi gizleyen açıklamalar paniği arttırır. Bireyler ise, doğruluğu kanıtlamayan bilgilerden uzak durmalı, bu tip bilgileri yaymamalı, yayanları uyarmalıdır.
Karantina esnasında temel kaynaklara erişimde yaşanan zorluklar ek stres kaynağıdır. Yapılan çalışmalarda temel kaynaklara erişimde yaşanan zorluklar 4-6 sonra bile psikolojik etkinin önemli bir faktörüdür4. Yetkililer bu konuda gerekli önemleri almalı ve her birey kaynaklara erişim ile ilgili planını yapmalıdır.
Sosyal etkileşimde azalma, bireylerde yalnızlık hissine ve can sıkıntısına neden olur. Başa çıkma ve stres yönetimi ile ilgili teknikler hakkında toplum bilgilendirilmeli ve iletişim güçlendirilmelidir. Sosyal medya ve dijital uygulamalar kullanılarak kurulacak iletişim bireyin yalnız hissetmesine engel olur. Bu yolları kullanarak her birey karantina öncesindeki sosyal çevresini aktif tutmaya çalışmalıdır. Ayrıca yetkililerce oluşturulan sosyal destek gruplarından destek almak faydalıdır. Enfeksiyon kapmış kişilerle iletişimi sürdürmek ise hem hasta kişi hem de çevresi için psikolojik açıdan koruyucu işlev görür. Bu nedenle hastane içerisinde de iletişimin sürmesi için önlemler mutlaka alınmalıdır. Sağlık çalışanları ise enfeksiyonu yayma korkusunu en çok hisseden grup olduklarından bu izolasyonu en yoğun hissederler. Bu nedenle sağlık çalışanları için oluşturulmuş bir sosyal destek hattı oldukça faydalı olacaktır.
Zorunlu karantina ile gönüllü karantinayı kıyaslayan bir çalışma henüz literatürde yoktur. Fakat diğer faktörlerle beraber düşünüldüğünde gönüllü karantinanın daha az stres yaratacağını düşünebiliriz. Bu nedenle karantina uygulamasının bireye yönelik faydaları sıklıkla işlenmeli, böylece bireylerin gönüllü olarak bu sürece katılımı arttırılmalıdır. Ek olarak karantina uygulamasının hastalık açısından dezavantajlı olan grupları (yaşça büyük kişiler, kronik hastalığı olanlar) koruduğunun vurgulanması uyumu arttırır.
Karantina Sonrası: Ekonomi ve Damgalanma
Karantina sürecinin sonrasında ise karantinanın psikolojik etkilerini belirleyen iki faktör saptanmıştır: Ekonomi ve damgalanma.
Karantina dönemleri sıklıkla mali kayıpları beraberinde getirir. Bu kayıplara direnme gücü yani daha fazla gelire sahip olmak, karantinanın psikolojik etkilerine direnme konusunda da avantaj sağlar. Bu nedenle alt gelir gruplarının ekonomik açıdan daha az etkilenmesini sağlayacak önlemler alınmalıdır. Mümkün olduğu yerde uzaktan çalışma, mümkün olmadığı yerlerde ise çalışanlara ücretli izin verilmesi, bu amaçla fon yaratılması veya mevcut fonların kullanılması halk sağlığı açısından gereklidir.
Damgalanmaya ise sağlık çalışanları ve karantina süresi boyunca enfekte olanlar maruz kalır5. Daha önce Kanada’da ve Senegal’deki karantina uygulamalarında görev almış sağlık çalışanları süreç sonrasında başkalarının onlara farklı davrandıklarını bildirdiler. Ek olarak hastalıkla ilgili bir alanda çalışsın veya çalışmasın bütün sağlık çalışanlarının bu damgalanmadan etkilendikleri ortaya konulmuştur.
Sosyal ortamlarda kendilerinden kaçınma, sosyal davetiyeleri geri çekme, korku ve şüphe ile muamele etme ve eleştirel yorumlar yapma sıklıkla karşılaşılan damgalanma örnekleridir. Aynı şekilde sağlık çalışanlarının süreç sonrasında aile içi gerilimler yaşaması, işlerine devam edememesi mümkündür. Bu anlamda karantina sonrasında sağlık çalışanları ile ilgili ek önlemler alınmalı ve toplum bu konuda bilgilendirilmelidir.
Bu süreçte medya sağlık çalışanlarına yönelik diline daha fazla dikkat etmeli damgalanmaya yol açacak söylemler konusunda hassas olmalıdır. Aynı şekilde enfekte olan kişilerde normal hayatlarına dönmekte zorluk çekerler. Bazı çalışmalar karantina dönemlerinde enfeksiyon geçirmiş kişilerin 2-3 yıl sonrasında bile karantina öncesi refahlarına ulaşamadıklarını bildirmiştir6. Özellikle iş yerine dönmek istemeleri genellikle reddedilmiştir. Dolayısıyla enfekte olan kişilerin ve sağlık çalışanlarının normal yaşamlarına dönüşleri ek tedbirler gerektirir. Bu kişiler olumsuz psikolojik etkilere daha fazla maruz kaldıklarından psikolojik desteğe daha kolay ulaşabilmelidir.
Sonuç olarak, karantinanın psikolojik etkisi geniş kapsamlı ve uzun sürelidir. Kişilerin özgürlüklerini sınırlayan karantina uygulamasına dair kararlarda daha dikkatli olunmalı ve durum birden fazla açıdan, multi-disipliner bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Kuşkusuz karantinanın uygulanmamasının psikolojik maliyetleri daha ağırdır fakat halk sağlığı söz konusuysa bir uygulamanın olası yan etkilerini mümkün olduğu kadar gidermeye çalışmak gerekir.
Kaynak: BilimFili.com” Karantinanın Psikolojik Etkileri Nelerdir ve Olumsuz Etkileri Azaltmak İçin Neler Yapılabilir?”
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024