Ülkemizin tarihi, kültürel ve yeşil dokusu ile yaşanabilecek ender ülkelerdendir. Ancak bu güzellikler acımasızca yok edilmeye çalışılmaktadır. Yerli ve yabancı sermaye odakları ülkeyi parselleyip talan etmek için her tür olanakları kullanmaktadırlar. Siyasal iktidarın da sağladığı geniş olanaklar , teşvikler, acele kamulaştırmalar, kararnameler ile bunların ellerini güçlendirmekte, iştahlarını daha çok kabartmaktadır. Bu sermaye odakları ise yaşam alanlarını tahrip etmekte, tarihi ve kültürel miras yok etmektedirler. Yaşam savucusu çevre dostları bu hızlandırılan sürece zor yetişebilmektedirler. Son zamanlarda birde duyuruları çok kısa zaman önce yaparak, gerekli tepki ve yasal yolları kullanmayı zora sokmaktadırlar. Üstelik bu saldırılar her yerde bir anda yapılmaktadır. Çevre dostlarının dayanışmasını zorlaştırdığı gibi, yöre halkına durumu kısa zamanda anlatmayı da zorlaştırmaktadır.
Bir taraftan HES’ler ile vadiler yeşil dokusunu yitirmekte, sulak alanlar ve Göllerin çevresi, sahiller imara açtırılarak tüm güzellikleri ve yeşil dokusu yerine betonlaştırılmakta, Ormanlar ve su havzaları Madden şirketlerine peşkeş çekilerek her tür canlının yaşam alanı olan bu orman korunakları yok edilmekte, kimyasallar kullanılarak kaynak sularımız, dere ve ırmaklarımız kirletilmektedir.
Bunları şöyle bir sıralarsak saldırının boyutunun ne kadar büyük olduğu görülecektir. Kaz dağları, Edremit-Havran, Munzur dağları Murat dağı, Yatağan-Turgut yöresi, Beşparmak (Latmos) dağları Madden şirketlerine peşkeş çekilmekte. Buralarda en ilkel yöntemle madden işletmeciliği yapılarak, bir tarafta madden sahası açmak için zengin orman ve bitki örtüsü talan edilirken, diğer taraftan kullanılan kimyasalların gazı ve akarları ise hava ve yer altı sularını aşırı kirletmektedir. Sadece buda değil, bu yörelerdeki tarihi miras da tahrip edilip yok edilmektedir. Yeşil Yol ile de Doğu Karadeniz’in yeşil dokusu ve bakir doğası tahrip edilmektedir. Ormanlık alanlar, yeşil vadiler tüm canlıların yaşam alanları ise bu yollarla talan edilirken, birçok canlı türü ve bitki de yok edilmektedir. Gelişmiş ülkeler bu tür değerlerini özel korumaya alırlarken, bizde acımasızca yok edilmeye çalışılmaktadır. Kendi kazanç hırsları için tüm doğa ve canlı yaşamı kıyıma uğratılmaktadırlar.
Güzelim Salda gölü etrafında ise park ve konaklama alanlarının yapımına açtırılarak o güzellikte ayrıca elden çıkarılmaya çalışılmaktadır. Hasankeyf’teki 10-12 bin yıllık tarihi ve kültürel değerlerin baraj sularında boğmaya çalışmaları ve gelecek nesilleri bu güzellikten yoksun bırakmaları ise ayrı bir kıyımın devamıdır. Irmakların özgür akması sermaye odaklarını rahatsız etmektedir. Onun için derelere kadar HES yapım projelerini indirmişlerdir.
Planlaması yapılan veya yapımına başlanan Termik Santraller ve Nükleer santraller ise ayrı bir yok etme, doğayı talan etme saldırısı olarak gündemimizde durmaktadır. İthal kömüre dayalı Termik Santralleri anlamak oldukça zordur. Bu santrallerin özellikle kıyı şeritlerinde planlanması ise denizlerimiz ve içindeki canlılar için ayrı bir tehlike olarak durmaktadır. Bu tür santrallerin aşırı su tüketmesi ise, su fakiri olan ülkemizde ayrıca bir ek sorun üretmektedir. Su kaynaklarımızın buralarda kullanılması yolu ile ilerde temiz suya ulaşmamızı da zora sokacaktır.
Aydın çevresindeki Jeotermal Enerji Santrali sevdası ise ayrı bir yok etme ve talan mantığının ürünüdür. Havzanın yüzde 85’ini ruhsatlandırıp enerji şirketlerinin önüne hazır imkan olarak konmuştur. Havzanın havası, suyu ve toprağı yüzeye çıkan termal suların içindeki gazlar, ağır metallerle kirletmekte, havadaki bağıl nemi artırarak İncirin bozulmasına, ağır metal akarlar ve havadaki gazlar ile İncir, Zeytin ve Kestane ağaçlarının kurumaya başlaması da yetkililere uyarı olmamaktadır. Hala yeni ihaleler, yeni santraller için seferber olunmaktadır. Yaşam alanlarının korunması, içindeki canlıların yaşam hakkının korunması ise yetkililer için bir iş olmaktan, onu görüp önlem almak yoktur. Onların varsa yoksa para kazandıran işletme. Onun zararlarını gören yok.
Yukarda saydıklarımız, sadece bu dönem gündemde olanlardır. Daha bir çok alanda benzer tahrip ve talan çabaları vardır. Ancak bu gün uykuda görünüyor gibi olsa da yakın zamanda benzer açıklamalar ve ihale haberleri çıkacaktır. Kısaca ülkede el değmemiş, kazılmamış, kirletilmemiş, tahrip edilip talan edilmemiş bir karış alan kalmayacaktır.
Her şeye rağmen çevre örgütleri, dernekleri ve sivil toplum örgütleri yılmadan ve kesintisiz bu saldırı ve talanın karşısında durmakta, yerel halk ile buluşmaktadır. Bu ise deney ve tecrübelerin kazanılması ve birbirine aktarılmasında bir basamak olmaktadır. Yaşam hakkı en kutsal haktır. Bu hak sadece İnsana özgü değil, tüm canlılar içinde geçerlidir. Yoksa yangında insan kaybı olmamış diye “can kaybı yok” diyenlerin aksine, o alanda yaşayan tüm börtü böcek ve diğer canlılarda can kayıplarımızdandır. Bunu bilerek bugün bu çabayı sürdürmek zorundayız.
- Zeytinyağlı Yerim, Ama Zeytinliklerden Vazgeçemem! - 10 Nisan 2022
- Yasadışı Yaşamımdan Geçen Sekiz Yıl - 2 Nisan 2022
- Maden Şirketleri ;Rehabilite Değil, Cehennem Çukurlarını Arkalarında Bırakıyorlar!!! - 18 Mart 2022