Edirne’de Tunca Nehri, bir zamanlar tarihsel belleğin ve doğanın iç içe aktığı bir yaşam damarını temsil ediyordu. Ancak bugün, nehrin yatağında yalnızca yosunlar ve kurumuş toprak var. Su, sadece coğrafi değil; sosyal ve politik olarak da çekilmiş durumda. Mevsim normallerinin çok üzerinde seyreden sıcaklık ve plansız tarımsal sulama politikaları, Tunca Nehri’nin can suyunu tüketti. Türkiye’nin doğal zenginlikleri, neoliberal kalkınma modelleri ve iklim adaletsizliği karşısında her geçen gün biraz daha yitip gidiyor.
Debi Saniyede 2 Metreküp: Resmi Çöküş
Devlet Su İşleri’nin (DSİ) verilerine göre, nehrin Türkiye topraklarına girdiği noktadaki Suakacağı İstasyonu’nda yapılan son ölçüm, saniyede yalnızca 2 metreküp su akışına işaret ediyor. Ancak bu rakam da kağıt üstünde anlamlı. Çünkü bu noktanın ilerisinde, yoğun tarımsal sulama ve yakıcı sıcaklıklarla birlikte nehir neredeyse tamamen kurumuş durumda. Nehrin yatağında suyun yerini yosunlar almış, bazı kesimlerde ise toprak çatlamış ve ölüm sessizliği hakim olmuş.
Tunca’daki bu felaket sadece doğanın değil; aynı zamanda siyasal tercihlerin de bir sonucu. Yıllardır sürdürülen plansız, sermaye öncelikli tarım politikaları, nehirlerin kaderini şirketlerin ve büyük ölçekli tarımsal işletmelerin insafına terk etti. Küçük çiftçinin değil, ihracat odaklı endüstriyel tarımın çıkarı gözetilirken, yerel su kaynakları geri dönüşü olmayan biçimde kurutuluyor. Bu sürecin bedelini ise hem ekosistem hem de yerel halk ödüyor.
Sarayiçi’nde Su Yok: Tarih Kuraklığa Teslim
Kuraklık, yalnızca doğayı değil, kentin kültürel belleğini de vurdu. Her yıl tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri’ne ev sahipliği yapan Sarayiçi Er Meydanı’nın çevresindeki Kanuni Köprüsü’nün altı artık boş. Suyun çekildiği alanda ördekler yerine sahipsiz köpekler barınıyor. Bu yalnızca bir manzara değil; aynı zamanda doğayla birlikte kültürün, geleneklerin ve yaşamın da kuraklığa teslim olduğunun bir simgesi.
Bölge halkı, nehirdeki değişimin yıllardır gözle görülür biçimde derinleştiğini aktarıyor. Edirne sakinlerinden Celal Kılıç, kurumanın bu yıl her zamankinden daha uzun sürdüğünü ifade ederek, “İklimler değişti. Bu sene güneş altında 55 derece sıcaklıkları gördük” dedi. Ancak bu sözler yalnızca kişisel bir gözlem değil; yüz binlerce insanın hayatını etkileyecek olan bir felaketin ön habercisi.
İklim Krizine Karşı Adalet Çağrısı
Tunca Nehri’ndeki bu dramatik tablo, yalnızca küresel ısınmanın değil, aynı zamanda iktidarın çevre politikalarının da iflasını gösteriyor. İklim krizi, doğrudan sınıfsal bir meseledir. Kaynaklara erişim, felaketlere karşı direnç, kuraklıkla baş etme gücü; hepsi toplumsal eşitsizlikle doğrudan ilintili. Doğal varlıklar rant için değil, toplumun ortak geleceği için korunmalı. Tunca’nın akamayan suyunda, hem doğa hem de sınıf çelişkisi sessizce akıyor.
Nehirler kururken, sadece çevresel değil, aynı zamanda politik bir mücadele zemini de kuruyor. Şirketlerin değil halkın çıkarını gözeten bir tarım politikası; merkeziyetçi değil yerel odaklı, katılımcı ve adil bir su yönetimi acil ihtiyaçtır. Tunca’nın yatağında kuruyan sadece su değil; aynı zamanda mevcut sistemin tükenmişliğinin de kanıtıdır.
- Munzur Gözeleri’ne Mescit Tepkisi: Alevi Toplumu Tekçi Dini Dayatmalara Karşı Uyarıyor - 24 Ağustos 2025
- CHP’li Yavuzyılmaz’dan DMM’ye Yanıt: “Hileli Açıklamayla Bile Milyar Dolarlık Kayıp Ortada” - 24 Ağustos 2025
- İBB Soruşturması Derinleşiyor: Şamil Tayyar’dan “4 İddianame, Eylül’de Yargılama” İddiası - 24 Ağustos 2025