Düzce’de mevsim normallerinin oldukça üzerinde seyreden hava sıcaklıkları, yerel ölçekte ekolojik çöküşün yeni bir eşiğini gösterdi. Kenti besleyen Uğur Deresi’nin tamamen kuruması üzerine Düzce Belediyesi, halkı yalnızca temel ihtiyaçlar için su kullanmaya davet etti. Belediye, özellikle sabah ve akşam saatlerindeki yoğun tüketimin sistem üzerindeki yükü artırdığını ve bu durumun teknik sorunlara yol açtığını vurguladı.
Oysa bu tablo, yalnızca sıcaklık artışıyla açıklanamayacak kadar derin. Kuraklık, uzun vadeli bir iklim krizinin ve onunla yeterince mücadele etmeyen politikaların kaçınılmaz sonucu. Suyun bir hak değil, tüketim nesnesi haline getirildiği bir düzende, doğayla kurulan ilişkinin ticarileşmesi ve plansız kentleşmenin faturası, önce derelere, sonra halka kesiliyor.
“Suyu Sadece Temel İhtiyaç İçin Kullanın”
Belediyeden yapılan yazılı açıklamada, içme ve kullanma suyunun bahçe sulama, araç yıkama gibi faaliyetler için kullanılmaması gerektiği belirtilerek, “Şebeke suyunu yalnızca temel ihtiyaçlar için kullanınız. Bahçe sulama yapılacaksa kuyu ya da yağmur suyu gibi alternatif kaynaklara yöneliniz. Bugün alınacak basit bir önlem, yarın susuz kalmamanızı sağlar” ifadeleri yer aldı.
Ancak bu çağrılar, yalnızca bireysel önlemlerle sınırlı kalıyor. Oysa gerçek çözüm, yerel yönetimlerin, merkezi idarenin ve sermaye çıkarlarının su havzaları üzerindeki tasarruflarını sınırlamaktan geçiyor. Krizin kaynağı halk değil; doğaya kar hırsıyla müdahale eden projelerdir.
Yurttaşlar Endişeli: “Böylesi Görülmedi”
Uğur Deresi’nin kıyısında yaşayan yurttaşlar, durumun ciddiyetini her geçen gün daha fazla hissediyor. Düzce’ye bağlı Uğur Köyü’nde yaşayan Celil Tuna, bu yılki kuraklığı daha önce hiç görmediklerini belirterek, “Ben bu köyde doğdum büyüdüm, böyle bir şey görmedim. Su her zaman akardı, az da olsa. Şimdi hiç yok,” dedi.
Bir başka yurttaş ise, “Düzce Belediyesi sosyal medyadan uyarı yapmış. Su kullanımına dikkat edeceğiz ama kuraklık sadece bizim elimizde değil. İklim değişti. Yapacak bir şey yok,” diye konuştu.
Oysa yapılacak çok şey var. “Yapacak bir şey yok” cümlesi, bu düzenin halkın zihnine yerleştirdiği edilgenliğin ifadesidir. Bugün kuruyan dereler yalnızca doğa olaylarının değil, uzun süredir yürütülen piyasa yanlısı tarım ve enerji politikalarının, su kaynaklarının özelleştirilmesinin ve rant uğruna doğaya yapılan müdahalelerin sonucudur.
Kriz Derinleşiyor: Önümüzdeki Dönemde Daha Sık Yaşanacak
Bu haber ve benzerleri, yalnızca bir çevre sorunu olarak değil, sınıfsal adaletsizliğin çevresel tezahürleri olarak okunmalı. Yalnızca Düzce’de değil, Türkiye’nin dört bir yanında dereler kuruyor, göller çekiliyor, yer altı suları azalıyor. Ancak suyun mülkiyetine ve yönetimine dair gerçek tartışma hâlâ yapılmıyor.
Kapitalist üretim modeli, doğayı sömürürken toplumun en kırılgan kesimlerini yoksunlaştırıyor. Su, yaşamdır. Ama yaşamı metalaştıran bu düzen, onu da ancak alabilenin erişebileceği bir ayrıcalık haline getiriyor.
- Düzce’de Kuraklık Alarmı: Uğur Deresi Tamamen Kurudu - 24 Temmuz 2025
- Trakya’da Ayçiçeği Tarlaları Kuruyor: Doğa, Üreticiye Kapitalizmin Bedelini Ödetiyor - 20 Temmuz 2025
- Hasandin Yaylası’nda Maden Projesine Karşı Yükselen Tepkiler - 29 Haziran 2025