Dayatılan erken seçim konusunda, yapılmak istenenin bir seçim mi yoksa uluslar arası arenaya gösterilecek güven oylaması mı olduğunu, “Bu Bir Seçim mi?” başlığı altında izah etmeye çalışmıştım.
Erken/baskın seçim olarak adlandırılan ancak şartlar gereği aslında gerçek anlamda bir seçim olamayacak 24 Haziran sürecinde, bu güne kadar görmediğimiz oluşumlara şahit olunacak gibi bir hava var!
Olağanüstü Hal’in (OHAL) uzatılması ve daha da uzatılabileceğinin bizzat Cumhurbaşkanı tarafından teyit edilmesi, Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) Anayasaya aykırı da olsa istenilen her türlü kanunun çıkarıldığı ve çıkarılmaya devam edildiği, seçim kanununun değiştirilerek muhalefetin kıpırdayamaz hale getirildiği süreçte yapılacak olan erken seçimin, bu koşullar altında ne kadar adil olabileceğini az çok her insan tahmin edebilir!
Ülke İçi dinamiklerinin hiçbir şekilde zorlamadığı halde yapılmak istenen erken seçimin sonuçları açısından ülkeyi ilgilendirmeyeceğini, dışarıya karşı kullanılacak bir sonuç elde etmek istediklerini düşünmekle birlikte ekonomik koşulların ağırlaşan şartları içerisinde gittikçe yaşanmaz hale gelecek olan durumun iktidarı zora sokacağını da görmezden gelemeyiz!
Özellikle de seçim yatırımları olan projelerin finansmanları konusunda girilen darboğazların, gelecekte olumsuz yansımalarını ağır şekliyle yaşayacağımız şüphesiz görülüyor. İstanbul 3. Havalimanı inşaatının finansmanından çelilen uluslar arası sermaye nedeniyle zora düşen iktidar, havalimanında hazineyi garantör olarak göstermek zorunda kalmış, finansmanı da ülke içi bankalar aracılığı ile sağlayabilmişti.
Aynı şartlar, yapılması düşünülen “Kanal İstanbul” adıyla sunulan Karadeniz ile Ege’yi birleştirecek kanal projesinde de aynı koşulların yaşanacağı açık bir şekilde karşımızda durmakta.
Ekonomik getirilerinin büyüklükleri nedeniyle düşünülen bu mega projeler, düşünülen getirilerde yetersiz kalma ihtimalleri de yok değil! Böylesi bir sonuçta, zararı karşılayacak tek makam olan vatandaşın üzerine fazladan binecek olan vergi yükü düşünüldüğünde, böylesi bir ekonomik tedbirin tek koşulla, baskıcı bir iktidar yoluyla yapılabileceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok!
- boğaz köprüsü, otoyollar, tünel ve geçitler, şehir hastaneler gibi projelerdeki garanti kapsamlarında oluşan açıkları (Köprü ve tünellerden geçecek araç, hastanelere gidecek hasta sayısının yeterli olmaması nedeniyle) ödemek için her gün yapılan zam, özelleştirme ve yeni vergilendirmelerle birlikte yaşayan bizler için, diğer projelerde de benzer sonuçların çıkabileceğini söylemek basitleşti!
Ülkede özelleştirilebilecek son iki kaynak da özelleştirme kapsamına alındı. Şeker fabrikalarının satışı sonrasında, ülke su kaynaklarının ve ormanların özelleştirilmesi için gerekli yasalar Meclisten geçirildi. Yaşamsal değerlere sahip, tüm vatandaşların kullanım hakkına sahip olduğu, yaşamsal anlamda olmazsa olmaz olan su kaynakları ve ormanlar da özelleştirme kapsamına dahil edilerek, ülkede yaşam garantisi çıkmaza sokuluyor.
Son yirmi yılda ülkenin ortak değerlerinden satılabilecek ne varsa, “zarar ediyor” bahaneleriyle satıldı! Satılacak bir şey kalmayınca, yaşamsal öneme sahip su ve ormanlar da satışa çıkarıldı. Bunlar da satıldığı taktirde kalan tek şek “hava” olacak!
Özelleştirmenin yaşamsal değerlere sahip olan su ve ormanlara kadar gelmesi demek, ekonominin can damarlarının kopmak üzere olduğu demektir ki sonucunda, alınması gereken ekonomik tedbirlerin de oldukça ağır olacağı, yükü sırtlamak zorunda olan vatandaşların sırtına bindirilecek yükün taşınamaz derecede ağır olacağı anlamını çıkarabiliriz!
Böylesi olumsuz koşulların beklendiği bir ortamda yapılacak erken seçimin, öneriyi veren MHP lideri Devlet Bahçeli’nin söylediği gibi, “Türkiye’nin 2019 Kasım seçimlerine kadar dayanması kolay değildir, Kasım 2019’a ulaşmak her dakika zorlaşmaktadır” ifadesiyle hayat bulan gelecek kaygısıyla birlikte değerlendirildiğinde, ne kadar önemli ve hata kaldırmaz olduğu da açıktır.
Bu şartları göz önünde tutarak, yapılacak erken seçim için vereceğimiz kararın, gelecekte yaşanacak zor koşulları dikkate alarak, kaldıramayacağımız yükün altına girmemek olması gerektiğini söylemek de yanıltıcı olmayacaktır.
Vereceğimiz yanlış karar, kaldırmak zorunda kalacağımız yükü ağırlaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Dış basındaki verilere göre, yapılacak erken seçim adil ol(a)mayacak! Olması da mümkün görünmüyor. Bu sonuca ulaşmak için sadece OHAL koşulları, taciz, tecavüz, barış, hak mücadeleleri, özgürlük gibi temel konularda bile gösteri ve açıklama yapamama ve son çıkarılan seçim yasasına bakmak yeterli olacaktır.
Benzer koşulların yaşandığı iki ülkede, Mısır’da Sisi yönetimi, seçimlere % 41 katılımla, % 97 oy alarak, Azarbeycan’da Aliyev yönetimi, % 71 katılımla, % 86 oy alarak seçimlerin galibi oldular!
Ancak iki seçim içinde, uluslar arası kurum ve kuruluşlar, koşulların ve sonucun adil olmadığı yönünde değerlendirmelerde bulundu!
16 Nisan 2017 Anayasa referandumunda, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından seçim bittiği sıralarda çıkarılan bir kararla mühürsüz oylar da geçerli sayılmış, sayımlarda usulsüzlük olduğu söylentileri yayılmış, aynı uluslar arası kurum ve kuruluşlarca referandum için benzer değerlendirmeler yapılmıştı!
Yaşayacağımız erken seçim, seçimden öte bir değer taşımaktadır.
Erken seçimde, seçmenlerin vereceği karar, hangi milletvekilinin seçileceği veya hangi kişinin Cumhurbaşkanı olacağından öte, ülke geleceğinde yaşanacağı kesin olarak görülen ekonomik karanlığın nasıl aşılabileceği, üzerimize binecek/bindirilecek yükün nasıl azaltılabileceği yönünde olmak zorundadır!
Uluslar arası arena da gittikçe sıkışan ve manevra alanı kalmayan, son birkaç ay içinde parası neredeyse % 20-25 oranında değer kaybeden, ekonomisi bozulan, her gün yeni iflaslar yaşanan, büyük firmalarca borç erteleme başvuruları yapılan ülkede erken seçimin hayati önem taşıdığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Vatandaş, seçildikleri takdirde, daha fazla demokrasi, adalet, özgürlük ve refah vaat edenlerin geçmişine bakarak karar vermek zorunda.
Ve hepimiz, bu ülkenin vatandaşı olarak, bu sınırlar içerisinde, birlikte yaşamak zorunda olduğumuzu unutmadan karar vermek zorundayız!
29 Nisan 2018, Pazar
- Af mı yoksa Ekmek mi? - 30 Eylül 2018
- Sudan Sebepler - 17 Eylül 2018
- O günleri de göreceğiz… - 8 Eylül 2018