Kazığa mı oturmak istiyorsunuz? Öyleyse buyurun seçim sizin!

Bu gün dünyaya baktığımızda dünyanın pek çok ülkesini kadınların yönettiği doğrudur. Bu ülkelere bakarak değil ama gerçekten Türkiye’nin de özgürlükçü içine erkek kaçmamış bir kadın Cumhurbaşkanına ihtiyacı var, hani hiç fena olmaz olursa.  Ama sürekli tehditler savuran o kadın değil.

Biz kadın dediğimizde erkek gibi küfür ederek elini kolunu sallayarak car car bağıran kadını anlamıyoruz. Biz kadın dediğimizde gerçekleştirdiği faili meçhul cinayetlerle övünen kadını anlamıyoruz. Biz kadın dediğimizde “tek millet tek bayrak” türküsü söyleyen kadını anlamıyoruz. Biz kadın dediğimizde siyaset –mafya kirliliğini yaratan katilleri aklayan kadını anlamıyoruz. Bulunduğu erki; şiddet, baskı işkence mekanizmasına döndüren kadını anlamıyoruz. Yani anlayacağınız biz kadın olsun diye kazığa oturmak istemiyoruz. Bize kendini dayatan kadını istemiyoruz.

Gothe’nin saray bahçıvanına söylediği şu sözleri çok önemsiyorum; “Doğaya bir şeyi zorlamak mümkündür ama dayatmak mümkün değildir. Sürekli birbirimize dayatmalarımız sonuç veriyor mu sahiden?  Yine bir seçim dayatmasıyla karşı karşıyayız. Bizler de bize bu seçimi dayatanlar gibi davranmıyor muyuz? Bu büyüklenmeler, ego şişkinlikleri bizim daha çok dağılmamıza sebep oluyor ve aydınlığa değil karanlığa götürüyor.

Unutmayı bilmeyen sürekli geçmişe takılıp kalırmış. Geçmişe takılıp kalınca da geleceğe yönelik yol almak güçleşiyor. Oysa insanı canlı tutan, yaşama bağlayan gelecekle ilgili planları, umutları ve düşünceleridir.  Duygularımızı kemiren, düşüncelerimizi yok sayan şeylere karşı savaş halinde olmamız gerekiyor.

İktidar ve muhalefet partilere bakıyorum hepsi sofranın başköşesine oturma derdinde. Mademki sofranın başköşesinde gözünüz o zaman gereğini yapacaksınız. Ne mi yapacaksınız? Yeni bir tarih yazmayı hedefleyeceksiniz. Kimseyi küçümsemeden, yok saymadan önemseyecek ve bu ülkenin her karış toprağında emekleri, hakları olduğunu aklınızdan çıkarmayacaksınız.

Sofranın başköşesine oturup etini öz evlatlarına verip kemiği üvey evlat gördüklerine dağıtan bir Cumhurbaşkanı istemiyoruz. Bizim istediğimiz Cumhurbaşkanı bu ülkenin tarihini değiştirecek yepyeni bir tarih yazacak bir insan olmalı. Bu ülkenin çok dilli, çok kültürlü olduğunu asla aklından çıkarmamalı.

Kimse kusura bakmasın ama “üvey evlat” gördüklerinizin oylarına ihtiyacınız var. Bırakın şu burnu büyüklüğü, alın yere düşen burnunuzu ve tarihinizle yüzleşin. Adını iyi koymakla iyi olunmuyor, adını ak koymakla da ak olunmadığını gördük. Adil, demokratik bir Türkiye için  elinizi taşın altına koyun. Bize kimse gazete köşelerinde güzellemeler yapmasın. Yok efendim, şu kadar dil biliyormuş. Ne güzel!

Peki Kürtçe biliyor mu?

Lazca biliyor mu?

Ermenice biliyor mu?

Çerkezce biliyor mu?

Hayır. İngilizce, Almanca, Fransızca biliyor ya yetmez mi? Kendi ülkesinde  kapı komşusunun dillerini bilse noluuur bilmese nolur değil mi? Nasıl olsa susturmuş, pusturmuşuz. Onlar nasılsa bizim dilimizi biliyor ya.  Önemli olan ülke dışındaki dilleri bilmek. Ve komik olan da ne biliyor musunuz? Biz Türkçe konuşmayı bile bilmiyoruz. Bilsek anlaşırdık değil mi?

Bu seçimlerde bizim kazığa oturma gibi bir niyetimiz asla olamaz. İstediğiniz kadar köşelerinizde güzelleme yapın.

30 Nisan 2018, Pazartesi

Cennet BİLEK
Latest posts by Cennet BİLEK (see all)