Ülkesinin insanlarının sorumsuzluğu yüzünden bir ülkenin komünist olmasına seyirci kalamayız. Meseleler, Şilili seçmenlerin kararına bırakılamayacak kadar önemlidir.
Henry Kissinger [1]
Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, bu sözleri 9 Ekim 1973 tarihinde, yaklaşık darbeden bir ay sonra bir mazeret sözü gibi, telefonla görüştüğü ABD başkanı Richard Nixon’a söylemişti. Bu zat ve bağlı olduğu emperyalist devlet yöneticileri, nice katliamları gibi 1973 yılında Şili ve Uruguay’da, 1976 yılında Arjantin’de kanlı ve katliamcı askeri darbelerden sorumludur.
Kissinger, 15 yaşındayken ailesiyle birlikte 1938 tarihinde Nazi zulmünden kaçan diğer Yahudiler gibi ABD’ye sığınmıştı.
1969 yılında Ulusal Danışmanlık görevinde bulunan bu zat, 1973 Eylül’ünde yani Şili’deki kanlı darbeyi başarılı gerçekleştirdikten birkaç gün sonra Nixon tarafından Dışişleri Bakanı olarak atanmıştı. Henry Kissinger, mazlum halkların katliamından sorumlu bir kişi olarak 1969-1970 yıllarında Kamboçya’yı, 1970-1971 yıllarında Doğu Pakistan’ı bombalatmak için Yahya Han ile anlaşmış, 20 yıl süren Vietnam savaşında sözde çözüm getirdiği gerekçesiyle Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmüştü. Oysa Kissinger’ın sebep olduğu kanlı ve katliamcı darbelerin ve savaşların sorumlusu olarak Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nde yargılanması gerekiyordu. Kissinger, 1955 yılında başlayan ve 1963’te ABD’nin fiili olarak katılması ile alevlenen Vietnam Savaşı’nda 4 milyon ton bombanın kullanılmasından sorumlu kişilerden birisidir. 2. Emperyalist paylaşım savaşında 2 milyon ton bomba kullanılmıştı. 1975 tarihinde sona eren Vietnam savaşında 3 milyon insanın katladilmesinde sorumlulardan biridir.
Vietnam vahşetinin bir benzeri Kamboçya’da da yaşandı. Vietnam ve Kamboçya’yı bombalayan uçakların üzerinde “öldürmek bizim işimizdir, işimiz ne güzeldir” yazılıydı. Kamboçya’da 100 bini sivil olmak üzere 450 bin insanın ölümünden sorumludur.
1970-1971 yılları arasında sonradan Bangladeş olarak anılacak ülkede Pakistan’da iktidardaki Yahya Han ile gizli anlaşarak Pakistan ve Hindistan savaşına sebep olan ve Doğu Pakistan’da 26 Mart 1971 yılından itibaren Bangladeş olarak anılacak devletin başkentinde bombalar yağdıran, kentin yağmalanmasına sebep olan ve 500 bin insanın ölümünde sorumlu olan yine Henry Kissinger’dır. Yani ABD emperyalizminin kanlı ve katliamcı politikasını yürüten Ulusal Danışman ve sonrasında Dışişleri Bakanlığı yapan kişidir. Nobel ödüllü katil için bu kadar bilgi yeterlidir sanırım.
Bugün Şili’de Marksist Başkan Salvador Allende’nin ABD emperyalizminin Ulusal Danışmanı ve sonradan Dışişleri Bakanlığı görevine getirilen Henry Kissinger ve askeri darbelerin koordinasyonunu sağlayan Merkezî İstihbarat Teşkilatı CIA’nın tetikçisi, Şilili soysuz Augusto Pinochet’in askeri darbesi ile öldürülmesinin 49. yıldönümü ve 17 yıl sürecek tarihin en karanlık dönemlerinin başlangıç yılıydı. Allende, Pinochet’i yani kendisini öldürecek kişiyi darbeden 18 gün önce Silahlı Kuvvetlerin Başkomutanı olarak atamıştı.
Bilindiği gibi Şili, 18 Eylül 1810 tarihinde İspanyollara karşı verdiği anti sömürgecilik savaşını kazanmıştı. 18. ve 19. yüzyılda bir türlü istikrar sağlayamayan Şili, birçok badirelere sahne olmuştu. İç savaşlar, darbeler ve iç karışıklıklar birbirini izlemişti. Darbelerin en büyüğü ve en şiddetlisi 11 Eylül 1973 tarihinde ABD’nin düzenlediği ve Pinochet’i ön plana çıkardığı faşist darbedir. 8 yıl aralıksız süren ve 17 yıl burjuva demokrasisi ile tanışamayan Şili’yi artık karanlık günler bekliyordu.
Latin Amerika’da yükselen antiemperyalist mücadele ve Küba’nın sosyalist sisteme geçişi, ABD emperyalizmini ürkmüştü. Sosyalist sisteme karşı kurulan şer ittifakı olan NATO’nun bir güç olarak kullanılması, ABD, NATO içinde hem etkin ve hem de belirleyici ülke konumundaydı. Latin Amerika’da yükselen sosyalist mücadeleyi kanlı bir şekilde bastırması gerekiyordu.
Soğuk savaş döneminde ABD’yi Latin Amerika korkusu sarmıştı. Henry Kissinger’ın ABD başkanı Richard Nixon ile yaptığı telefon görüşmesi, sorunun boyutları hakkında önemli ipuçlarını veriyordu. ABD’nin en büyük korkusu “ideolojik kaygılar”dan kaynaklıydı.[2]
ABD bu amaçla Latin Amerika ülkelerine siyasi ve askeri yönden müdahale edebilmek için genel anlamda bu ülkelerin silahlı kuvvetlerini kullanmıştır. 20. yüzyılın başlangıcından itibaren Latin Amerika’da ABD desteğiyle 40’tan fazla hükümet, silahlı kuvvetlerin aracılığıyla devrilmiş, ekonomik yollarla müdahalede bulunulmuş, uluslararası tekelci sermaye aracılığı ile hükümetler baskı altında tutulmuştur. [3] Diğer bir deyişle ABD’nin yapmış olduğu bu eylemler, fiili müdahalenin diğer adıdır.
ABD müdahalesi Karayipler’e donanma çıkartmakla başlamıştı. Bunu de CIA aracılığı ile yapmıştı. Diğer bir müdahale biçimi de siyasi partileri desteklemesi, medya ve diğer basın yayın organları ile etkin propaganda faktörlerini devreye sokarak müdahale seçeneğini kullanmasıydı. Örneğin 1960 ve 1970’lerde Şili’deki siyasi partileri finanse etmiş, 1983’lerde Miami’den Küba’da halkı etkilemek için Castro karşıtı propagandalarını yapan radyo istasyonları kurmuştu. [4] ABD, bu nedenledir ki Sovyetler Birliği’ni bir tehdit gibi görmüş ve 1950’li yıllardan itibaren Latin Amerika’yı saran Marksist düşünceye ve solcu hükümet ve ideolojiye karşı sağcıları desteklemiştir. Tıpkı Türkiye’de 1980 öncesi sol harekete karşı bazı siyasi partileri, Türkiye Gladio’su olan ÖZEL HARP DAİRESİ’ni kullanması gibi. 1961 yılında Küba’ya karşı Domuzlar Körfezi Çıkartması, 1964 yılında Brezilya, 1971 yılında Bolivya, 1973 yılında Uruguay ve Şili, 1976 yılında Arjantin’de kanlı ve katliamcı askeri darbeler yaptırmıştır.
1970 seçimlerini kazanan ve Şili devlet başkanlığına getirilen Salvador Allende’ye karşı düzenlediği suikast girişimi de CIA’nın bu argümanlarından biridir.
Allende ve üç yıllık iktidarı
Burjuva bir aileden gelen Salvador Allende 26 Haziran 1908 tarihinde Şili’nin Valparaiso kendinde dünyaya geldi. Doğduğu kentte tıp eğitimini gördükten bir süre sonra solcu politik gruplarda çalışarak kısa sürede öğrenci liderliğine yükseldi. Diktatör Carlos Ibanez yönetimine karşı verdiği mücadele sonrasında tutuklandı. Tıp Fakültesi’ni bitirdikten sonra üniversiteden uzaklaştırıldı. Solcu arkadaşlarıyla birlikte Sosyalist Parti (Partido Socialista)’yi kurdu. 1939 yılında Sağlık Bakanı olarak görev yaptı. 1943 yılında Sosyalist Parti Genel Sekreterliği’ne seçildi. Sosyal yasaların çıkarılmasında aktif rol oynadı. 1952, 1958, 1964 ve 1970 seçimlerinde başkan adayı olarak katıldı. 1970 seçimini kazanarak Şili Devlet Başkanlığına seçildi.
ABD, Allende’nin seçilmesinin önüne geçmek için her türlü çareye başvurdu. Bunun başında Track II olarak bilinen Proje FULBET idi. Bu projeye göre Allende’nin iktidara gelmesini engellemek için gizli Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA)’nın operasyonlarını devreye sokmaktı. FULBET bu operasyonların kod adıydı. Ancak ABD’nin tüm çabaları sonuç vermedi ve Allende başkan olarak seçildi.
Allende’nin seçilmesinin akabinde reform hareketlerine girişti. İşsizlik oranını düşürerek, refah düzeyinin yükselmesi için önemli adımlar attı. Kırsal kesimlerde sendikalaşma hız kazandı. Küba ile yakın ilişkiler kuruldu. Allende iktidara geldiğinde telekomünikasyon, enerji, bakır işletmeleri, madenler ABD şirketlerinin elindeydi. Allende bu şirketleri kamulaştırdı.
Kissinger, Kırklar Kurulu diye bilinen Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Güvenlik Konseyi (NSC) toplantısında, Allende’nin seçilmesinden sonra yaptığı değerlendirmede “halkının sorumsuzluğu yüzünden bir ülkenin ‘Marksizm’e geçmesine neden izin vermek zorundayız anlamıyorum, kaldı ki Şili halkı sorumsuzluk içinde ne yaptığını bilmeden Allende’yi seçmişti.” Yapılması gereken şey, Şili halkının “psikolojisinin” özel bir harekâtla düzeltmektir!
Allende iktidarının ilk gününden itibaren onu yıkmaya çalışan Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Henry Kissinger ve CIA’nın elinde 3 başlı bir harekât planı vardı:
• Halk Birliği hükümetinin düşmanlarını milyonlarca dolarla beslemek,
• Şili ordusunu darbeye hazırlamak,
• Allende hükümetinin halk için kazanımlarını (başta kamulaştırmalar olmak üzere) tersine çevirecek agresif bir ekonomik politika izlemek. [5]
ABD, bu üç temel unsuru hiç ihmal etmedi ve Şili ekonomisini iflasa sürüklemek için gerek kendisine ait olan ve gerekse bazı müttefiklerin elindeki bakır madenlerini piyasaya sürerek ucuzlamasını sağladı. Bakır fiyatlarının ucuzlaması sonucu Şili ekonomisi ağır darbe aldı. Tüm bu olumsuzluklara rağmen 1973 seçimlerinde Allende halkın % 44 oyunu alarak işbirlikçi muhalefete ağır bir darbe vurdu. ABD’nin emrindeki muhafazakârlar, milliyetçiler ve Hıristiyan demokratlar birleşerek Demokratik Koalisyon kurma kararını aldılar. Muhalefet bu hareketiyle Şili’yi gözle görülür bir şekilde krize doğru sürüklediler.
Şili’de anladığımız anlamda sosyalist bir devrim gerçekleşmedi. Parlamentarizm ile sosyalizm tesis edilmeye çalışıldı. Bu olgu daha çok reformist bir hareket olarak karşımıza çıkar. Allende sınıf farklılıklarını reformlarla ortadan kaldırmaya çalıştı.
Burjuvazinin elindeki üretim araçlarının çoğunu özellikle yabancı şirketlere ait olanları kamulaştırdı. Şili ekonomisi % 8,5’ten fazla büyüdü. Şili burjuvazisi, emrinde olduğu ITT ve diğer uluslararası tekelci sermayenin çabaları sonucu 1972 yılında bu büyümenin önüne geçmeye çalıştı. Enflasyon % 140’lara çıktı. Temel gıda maddelerinin fiyatı yükseldi ve karaborsa baş gösterdi. Ülkede kaos ortamı yaratıldı. Muhalefet partileri ABD şirketlerinden yana tavır aldı. Terör olaylarını estirdi. Devletleştirme konusunda ayak diretti, engellemeye kalkıştı. İnsanlar sokak ortasında infaz edilmeye başlandı, tıpkı Türkiye’deki 1980 öncesi gibi… Hiç şüphesiz ki olayların en büyük sorumlusu ITT (International Telephone & Telegraph) şirketiydi. Bu şirket Şili’deki bakır madenlerinin büyük çoğunluğunu elinde bulunduruyordu.
“Hatırlarsanız Türkiye’de Kanlı 1 Mayıs adıyla bilinen 1977 tarihindeki 1 Mayıs’ı kutlamaya katılanların üzerinde ateş açılan ve 34 kişinin ölmesine sebep olan mekân (Intercontinental Otel) bu şirkete aitti.”
22 Ağustos 1973 tarihinde muhafazakârlar ile Hıristiyan demokratların kontrolündeki Şili Meclisi bir bildiri yayınlayarak demokrasinin kırıldığını, Allende’nin anayasayı deldiğini ve diktatörlük kurmaya çalıştığını yayınlayarak ordunun yönetime el koymasını istedi. Allende’nin sınıflar arasındaki uçurumun kaldırılmasına yönelik çabaları ABD’nin, özellikle CIA’nın Pinochet’i desteklemesiyle emperyalistler uğruna yok edildi. Başlangıçta yukarıda yazıldığı gibi Henry Kissinger’ın çabalarıyla başkan Nixon, CIA Şefi Richard Helen’e yazdığı yazıda ABD, Allende’nin başkanlığını asla kabul etmeyeceğini ve bir darbe ile alaşağı edilmesi gerektiğini bildirdi. ABD’nin baskısıyla işbirlikçi muhalefet Şubat 1972’de Allende’ye danışma koşulunu koyarak, bundan sonra yapacağı icraatları, parlamentonun iznine tabi tuttu.
4 Mart 1973 tarihinde yapılan parlamento seçimlerinde, sağ partilerin hedefi mecliste çoğunluğu sağlayıp Allende iktidarını bitirmekti fakat seçimler beklenildiği gibi olmadı; Salvador Allende’yi destekleyen Şili’deki sol siyasi bir ittifak olan Popular Unity, oyların % 44’ünü alarak, 27 Mart 1973’te hükümette değişikliğe gitti, bakanlıklarda bulunan Generaller bakanlık görevlerini bırakmak zorunda kaldı. Seçimin hemen akabinde Allende’nin yaptığı reformlardan bazıları şunlardır:
• Yerli Halka 70.000 hektar tarım arazisi verildi.
• Ekonomi üç yıl içinde %7.7 büyüdü
• Çift hanelerde olan işsizlik % 3’e düştü.
• Başlıca doğal kaynaklar millileştirildi.
• Kırsal kesimde sendikalaşma hızlandı.
Sonraki gelişmeler malum. Muhafazakârlar, milliyetçiler ve Hıristiyan demokratları destekleyen CIA, Nixon ’un emri ile askeri darbe yoluyla hükümeti düşürme planlarını hazırladı ve darbeyi yaptırdı. Bundan sonra Şili halkını 17 yıl sürecek karanlık bir dönem bekliyordu.
11 Eylül 1973 günü yani darbenin yapıldığı saatte, ölümünden hemen önce Allende, radyodan halka seslendi.
“Dostlarım,
Hiç şüphe yok ki, bu sizlere seslenmek için son fırsatım. Hava Kuvvetleri Magallanes Radyosu’nun vericilerini bombaladı.
Sözlerim sitem değil, hayal kırıklığı taşıyor. Umarım, kendi sözlerine ihanet edenlerin utancı olurlar… Şili’nin askerleri, birer unvandan ibaret başkomutanları, kendi kendini Donanma Komutanı ilan eden Amiral Merino, daha dün Hükümet’e sadakatini sunan, bugün ise kendini Carabinero’ların (paramiliter polis) başı ilan eden General Mendoza…
Bu koşullarda, sözlerim sadece işçilere: Teslim olmayacağım!
Bu tarihi dönemeçte, halka olan sadakatimin bedelini hayatımla ödeyeceğim. Ve onlara, binlerce Şililinin tertemiz vicdanına serptiğimiz tohumların kuruyup gitmeyeceğinden şüphem olmadığını söyleyeceğim.
Güçlüler ve bize üstün gelecekler, ancak toplumsal dönüşümler ne suçla ne de güçle bastırılabilir. Tarih bizimdir, tarihi toplumlar yapar.
Ülkemin emekçileri, adalete olan büyük özleminizin ancak bir sözcüsü olan, Anayasa’ya ve kanunlara bağlı kalacağına söz vermiş bu adama gösterdiğiniz sadakat için teşekkür ederim. Sizlere seslenebildiğim bu son anda, yaşadıklarımızdan ders çıkartmanızı diliyorum: Yabancı sermaye, emperyalizm, gericilikle birlikte Silahlı Kuvvetlerimizin kendi geleneğini bozmasına varan koşulları hazırladılar. Bu geleneğin kurucuları General Schneider ve Komutan Araya da, bugün dışarıdan aldıkları destekle kendi çıkarlarını ve imtiyazlarını korumaya çalışan aynı sosyal kesimin kurbanlarıdır.
Esas olarak size sesleniyorum, ülkemin mütevazı kadınları, bize inanan köylü kadınlarımız, çocuğunu esirgediğimizi bilen anneler… Size sesleniyorum Şili’nin fikir işçileri kapitalist toplumun avantajlarından bahsedip duran meslek örgütleri ve sendikalar tarafından yaratılan kargaşaya karşı çalışmaya devam eden yurtseverler… Size sesleniyorum, ülkemin gençleri, öğrencileri, şarkılarını söyleyenler, bize neşelerini ve mücadele ruhunu verenler… Size sesleniyorum Şili’nin insanları, işçiler, köylüler, aydınlar, zulüm görecekler ülkemizde faşizm saatlerdir iş başında. Harekete geçmesi gerekenlerin sessizliği karşısında terörist baskınlar yapıyor, köprüleri havaya uçuruyor, demiryollarını kesiyor, gaz ve petrol borularını imha ediyorlar. Suçludurlar. Tarih onları yargılayacaktır!
Hiç şüphe yok ki Magallanes Radyosu susturulacak. Sakin ve metalik sesim sizlere ulaşamayacak. Sorun değil. Sesimi duymaya devam edeceksiniz. Her zaman yanınızda olacağım. En azından, onurlu ve ülkesine sadık bir adam olarak hatırlanacağım.
Halkım kendini savunmalı ancak kurban etmemelidir. Halkım, kendisinin yok edilmesine veya kurşunlarla delik deşik edilmesine izin vermemeli, ancak aşağılanmaya da müsaade etmemelidir.
Ülkemin işçileri, Şili’ye ve kaderine inanıyorum. Başka insanlar, ihanetin galebe çaldığı bu karanlık ve acı anı yenecekler. Siz de bunu bilerek ilerlemeye devam edin er ya da geç, o büyük caddeler tekrar açılacak ve özgür insanlar yeni bir toplum oluşturmak için o caddelerden yürüyecekler.
Yaşasın Şili! Çok yaşa halkım! Yaşasın işçiler!
Bunlar benim son sözlerim, fedakârlığımın boşuna olmadığından eminim. Sonunda, en azından, suçu, alçaklığı ve ihaneti cezalandıracak bir ahlak dersi olacak.”
1973 Eylül’ü yalnız Salvador Allende’nin değil, Şili’nin büyük ozanlarından Pablo Neruda’nın da acı haberini dünya kamuoyuna duyuracaktı.
ABD’nin rol aldığı askeri darbe ve devamındaki dönemde 30.000 insan, Pinochet askeri cuntası tarafından katledildi.
Salvador Allende her zaman saygı ile anılacak.
[1] 9 Eylül 1973 tarihli ABD başkanı Nixon ile danışmanı Kissinger arasındaki telefon görüşmesi (İngilizce). 22 Eylül 1973 tarihinde ABD Dışişleri Bakanlığı’na getirildi.
[2] Mustafa Keskin, ABD’nin Müdahaleci Dış Politikası: Latin Amerika Örneği, Barış Araştırmaları ve Çatışma Çözümleri Dergisi (10 Nisan 2016)
[3] Parag Khanna, Yeni Dünya Düzeni, Çeviri; Elif Nihan Akbaş (Pegasus Yayınları, İstanbul, 2008)
[4] Mustafa Keskin, age.
5] 1973 Şili darbesi: Neoliberal laboratuvarın “mucize”si (Evrensel Gazetesi, son güncelleme 11 Eylül 2019)
- Irkçılık - 31 Aralık 2022
- Azgelişmişlik Üzerine (3) - 26 Kasım 2022
- Azgelişmişlik Üzerine (2) - 12 Kasım 2022