‘’Her suyun insanı yıkayıp temizleyeceğini sanıyorsunuz.’’
Dante, İlâhi Komedya
Akşam iki kadeh şarap içip arabayla tıngır mıngır yola koyuldum, bir yandan da ‘inşallah polis durdurmaz’ diyerek içimden geçirip saçma sapan düşüncelerle eve geldim.
Can sıkıntısı ya bu, girdim mutfağa bulaşık makinesinin kapağını açtım, temiz bulaşıklara baktım şöyle bir, ne zor geldi onları yerleştirmek, tekrar kapağını kapattım. Gözüm tezgâhta duran kirli iki bardak, bir şarap kadehi, bir adet çatal-bıçak, bir tabak, salata kasesi ve teflon tavaya ilişti. Makinedeki temiz bulaşıkları boşaltıp kirli olanları yerleştirmeyi gözüm yemedi bir türlü, elimde yıkadım. Aslında elde yıkanması ile makineyi boşaltma süresinin hemen hemen aynı olduğunu farkettiğimde ‘ne kadar salaksın Arzu’ bile dedim kendime. Hoşuma da gitti bu salaklık hâli…
Can sıkıntısı var ya şu can sıkıntısı, insan o can sıkıntısıyla her şeyi yapabilecek hâle gelebilir, her şeyi hem de..
Neyse, bulaşıklar bitti madem, öfleyip püflerken baktım orada misafirin getirdiği çiçeklerin vazodaki suyu kirlenmiş, temiz su koyayım bari onlara da dedim. Aldım elime çiçekleri düşündüm, insan gerçekten ne acayip, topraktan kopararak öldürdüğü çiçekleri sonrasında suya koyarak hayat vermeye çalışıyor. Bu çok acayip değil mi sence de? Ne için yapar ki bunu? Birkaç gün ‘o tatlı sevgili’ papatyalara baksın da gözü gönlü açılsın, koklasın, mutlu olsun diye mi?
Pehh diyorum başka da bir şey demiyorum.
Bir papatya ile baş edemeyen insandan sen hâlâ büyük şeyler bekle…
Ben salağım belki ama pek tabii sen de öylesin…
Çoğunlukla bir evin en temel organı gibi hissettiğim canım mutfağımda, küçücük bir akvaryumda yaşayan 8 yaşındaki kaplumbağamıza da takıldı gözüm bu gece. Hüsnü’ye yani. Hüsnü beni ya da her kimi görürse bayağı çıkmaya çabalar sevimli hapishanesinden. Ben ona sevimli mi sevimli, şirin mi şirin bir hapishane dekore ettim. O geldiği günden beri çok gayretli bir mahkûm, ben ise, ‘sen oraya aitsin’ demekte ısrar eden zalim gardiyan. Gardiyan olduğumu da şu anda yazarken farkediyorum üstelik. Hüsnü’nün varoluş sancısı benimkinden daha mı güçlü acaba? Evimize geldi geleli orada, göçecek bu âlemden gene orada, geri gelmeyecek bir gün evet.
Tıpkı sen ve ben gibi..
Küçücük hapishanesindeki varoluşu insanın yok oluşundan daha hüzünlü geliyor bana. Hiç aç bırakmıyorum onu ama kedilerimle kurduğum şımarık ilişkiye bakınca yok saydığım çok aşikâr. Zalimlik işte, insan kendi varlığına ve sevdasına düşkün nihayetinde..
Bulaşık, çiçek, kaplumbağa derken mutfak seremonim ve gecem güzellik iksirimle sona eriyor.
Bakmayın atıp tuttuğuma; gençlikmiş, kırışıklıkmış hiç oralı değilmişim hâllerime! Aynaya bakıp bakıp vallahi yaşlanıyorum deyip konuşuyorum kendimle. Fotoğraflarımı paylaşıp duruyorum ya ne diye sanki. O botokslu, silikonlu, estetikli kadınlara yağdırıp yağdırıp, aynaya bakınca ‘s..tir et böyle de çok güzelsin’ demiyorum nihayetinde.
İksirin peşindeyim anlayacağınız, ‘canım woonka kolajen’i suda eritip içiyorum uyumadan. 10000 mg kolajen hüüüp mideye. Yani diyeceğim şudur ki, basit yaşamaya çalışırken karmaşık ve iki yüzlü davranışlar içerisinde buluyorum kendimi.
Gündelik basit sorunlar deyip geçmeyin. Ahh, her şey oralarda sinyal veriyor, dertler oralarda başlıyor. Herkesin derdi kendisi kadar elbette.
Ne isen o kadar işte..
Çiçeklerle baş edemiyorsun, koparıp koparıp doğanın zarafetini bozuyorsun.
Ben, yani sen işte..
Sonra ‘Kaz Dağlarıma Dokunma’ diyorsun, sen daha gülü dalında sevmeyi becerememişsin be canım..
Hangi dağ seni ne yapsın..
Çok mu basit bir söylem?
Çok basit ama öyle..
Bence öyle.
Hayvanlara da hiç adaletli değilsin ayrıca, evdeki kaplumbağayı akvaryumda dar gelirli memur gibi yaşatıp, kedilerime ponponlu fiyonklar alıyorum.
Ben yani, sen işte.
Foie gras (kaz ciğeri) nın yanında sauternes şarabı içip, sokak hayvanlarına bir kap su koyun diyen de ben.
Yani sen işte…
İşte arada da güzel şeyler uyduruyoruz, şiirler, müzikler, filmler filan..
Güzel olan her şey ruhumuzu okşuyor.
Uydurduklarımız gerçek olsun istiyoruz ama maalesef insan uydurdukları kadar güzel değil.
Maviye huzur
Gökyüzüne özgürlük
Güvercine barış dediler.
Bir yanıyla öyleydi belki de…
Ancak mavinin hüzün
Gökyüzünün teslimiyet
Güvercinin mahkûm olduğunu unuttular…
Ne diyeyim; ‘ insan yani zor mesele’
Çok zor mesele hem de..
- Bir Papatyaya Mahkûm Olmak - 24 Temmuz 2024
- Kadınlar çiçek, erkekler de arı değildir - 11 Mart 2024
- Yarın, yarından sonra bir yarın, bir yarın daha… - 11 Şubat 2023