Sizi Unutmayacağım, Sizi Ölümsüzleştireceğim

Sabah sayımı için mahkumlar çenelerini eşofmanlarına sıkıştırıp titreyerek avluya adımlarını attı birer birer. Hazır kıta “U” şeklini almış onlarca mahkum yağmur altında gardiyanları beklemeye koyuldu. Soğuk hava ve yağmur mahkumları yakınlaştırıyordu kendine. Omuzlar birbirine sürtüyor hem yalnızlık hem de sıcaklık paylaşılıyordu. Komutan edasıyla sayıma gelen gardiyanlar ipleri kestikten sonra muzaffer askerler gibi çeneleri yukarıda “Allah kurtarsın” diyerek kapıyı bir kere daha suratımıza kapadı. “Allah asıl sizi kurtarsın” diye fısıldadım Toso Dayı’nın yanına sokularak.

Sol elinde koğuşun en ağır tesbihini usul usul çeken Toso Dayı, sağ elindeki sigaradan bir nefes çekti, “Bak iki gözüm bu kapı bir gün hepimiz için açılacak ama diri ama ölü, önemli olan buraya nasıl girdiğimiz değil nasıl çıktığımız. Buradan çıkanların kimi anısıyla kimi anasıyla hatırlanır”, “Bir ölümlüye yakışan tek şey onurlu bir yaşam değil midir zaten dayı?”

Günün ilk sigarasını ciğerlerime boca ederek yaktım, nefesleri hızlı hızlı çektim, kahvaltılarını donuk suratlarla hazırlayan mahkumların arasından tesbihimden hızlı bir tur çekerek geçtim. Başkan sandalyesine oturmuş, seri nefesler çekiyordu sigarasından. “Bir şeyler daha yapmalıyım başkan, bir şey daha, öykü, haber, kitap… Yetmez bir şey daha lazım”, “Savaşta mermi hep namluda hazır bulunmalıdır doktor. Eğer silahtaki merminin yetmeyeceğini düşünüyorsan, silahı değiştir. Mesela pompalıyla keleş güçlü silahlardır, veryansın edersen karşı tarafı baskı altına alırsın ama bu baskıyı ve silah kullanmayı bilmezsen bir anlamı kalmaz”, “Eyvallah başkan.”

Öfkenin ve düşüncelerin ağırlığıyla gözlerim kapandı. “Mazgal açıldı hoca, seni çağırıyorlar, bir baksana gardiyana.” Atladım yataktan mazgala eğildim, temiz yüzlü iki gardiyan gülümsedi, “Hazırlan, sevk oluyorsun.”

Sevk haberi koğuştaki tüm bölmelere anında ulaştı. Kimi haftalardır güzel bir film için sakladığı kekini, kimi şampiyonlar ligi için fitilde tuttuğu cipsini, içeceğini getirdi, yanımda götürmem için hazırlanan poşete doldurdu. 5 dakika içerisinde eşyalarım ve erzağım hazırlandı. Başkanla göz göze geldik, “Vay be doktor, gönderiyorlar seni ama biz bir kere sevdiysek bir daha onu bırakmayız.”

Merdivenleri ikişer ikişer çıkıp vedalaşmak isteyen gençleri geçip Abdülhalit’i buldum. Kollarımı hissetmeden sarıldım Abdülhalit’e, “Hoca bırakma bizi, gitme, götürmesinler seni kıro” dedi. Tek kelime çıkmadı ağzımdan. Kollarımı hissetmiyordum, bırakamadım Abdülhalit’i, hiçbir akrabama böyle sarılmamıştım sanırım. Sen bir uyuşturucu baronusun Abdülhalit ama baba yarımsın. Toso Dayı kalktı yatağından apar topar, elini cebine attı, katladığı kağıdı elime tutuşturdu. Speedy kızgın, üzgün, utangaç tüm duyguları aynı anda barındırabilen gözleriyle köşede beni izliyordu. Sarıldık, “Dışarıda görüşeceğiz kardeşim” diyerek. Elimdeki tesbihimi bırakıp, “Bunu Ortodoks Aslan’a verirsin” deyip merdivenlerde sıralananlara “Hakkınızı helal edin” diye fısıldamasıyla kapıya yöneldim. Eser’in kaşlarının ortasına oturan merhametle bekliyordu, sarıldı, omzumu öptü, “Devam et, arkandayız” dedi.

Başkan gürledi o an “Doktoor” diye sarıldık, “Agaya selam söyle başkan” deyip kapı ağzındaki Toso Dayı’nın parlayan gözlerine baktım. Kapıya adımımı attım, arkamı döndüm, kalbi kırık, elleri nasırlı ve sıkı dimdik mahkumları gördüm. Sizi unutmayacağım, sizi ölümsüzleştireceğim…

Silivri Hapishanesi 9 Nolu Kapalı CİK A/80

Furkan Karabay
Latest posts by Furkan Karabay (see all)