Küresel borç seviyesinin 2024 yılının ilk çeyreğinde 315 trilyon dolara ulaşması, ekonomik analistler ve politika yapıcılar için önemli bir gelişme olarak kaydedildi. Uluslararası Finans Enstitüsü’nün (IIF) “Küresel Borç Monitörü” raporunda belirtilen bu rakam, özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki borç birikiminden kaynaklanıyor. Çin, Hindistan ve Meksika gibi ülkelerdeki borç artışları dikkat çekici seviyelerde olup, gelişmiş ekonomiler arasında ise ABD ve Japonya, borç artışında öne çıkan ülkeler olarak belirtiliyor.
Bu artışın temel nedenleri arasında, ABD’deki “yapışkan” enflasyon ve Amerika Merkez Bankası’nın (Fed) faiz indirimlerindeki gecikmeler gösterilebilir. Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) gevşeme politikaları sonucunda ABD dolarının güçlenmesi, özellikle gelişmekte olan ülkeler için kamu borçlarını daha da zorlayıcı hale getirebilir.
Küresel borcun gayrisafi yurt içi hasılatına (GSYH) oranı, art arda üç çeyrekte yaşanan düşüşün ardından ilk çeyrekte %333’e çıktı. Hane halkı borçları, geçen yılın aynı dönemine göre GSYH’nin %62,3’ünden %61,1’ine geriledi. Finansal olmayan şirket borçları ise %96,2’den %95’e düştü. Kamu borçları %95,9’dan %98,1’e yükselirken, finans sektörü borçları %79,6’dan %78,4’e indi.
Türkiye perspektifinden bakıldığında, borçların GSYH’ye oranları incelendiğinde, hane halkı borçları %11,8’den %11,4’e, finansal olmayan şirketlerin borçları %52,1’den %47,4’e, kamu borçları %34,6’dan %34,2’ye ve finans sektörüne ait borçlar ise %18,3’ten %16,1’e düşüş gösterdi.
Küresel borç miktarındaki bu artış, çeşitli ekonomik etkileşimleri de beraberinde getiriyor. Artan ticari uyuşmazlıklar ve jeoekonomik ayrışmalar, gelişmekte olan piyasaların dış borç ödeme kapasitesini azaltabilir ve ekonomik kırılganlıkları artırabilir. Bu durum, yatırımcılar ve politika yapıcılar için önemli bir endişe kaynağı olabilir.
Küresel borç seviyelerinin bu denli yüksek olması, uluslararası finansal sistem üzerinde baskı oluşturabilir ve küresel ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle, borç yönetimi ve sürdürülebilir finansal politikalar, ekonomik istikrarın korunması için hayati öneme sahiptir.
Küresel borç dinamiklerinin ve ekonomik etkileşimlerin anlaşılması, ekonomik politikaların şekillendirilmesinde kritik bir rol oynar. Bu bağlamda, borç seviyelerinin izlenmesi ve analizi, ekonomik politikaların etkinliği için önemli bir araçtır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki borç yükünün artması, bu ülkelerin dış borç ödeme kapasitesini azaltabilir ve ekonomik kırılganlıkları artırabilir. Bu durum, küresel ekonomik büyüme üzerinde baskı oluşturabilir ve finansal istikrarı tehdit edebilir.
Küresel borç seviyelerindeki bu rekor artış, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler için önemli ekonomik sonuçlar doğurabilir. Borç yönetimi stratejilerinin gözden geçirilmesi ve sürdürülebilir finansal politikaların uygulanması, bu zorlu ekonomik dönemde daha da önem kazanmaktadır. Küresel ekonomik istikrarın korunması ve sürdürülebilir büyümenin sağlanması için uluslararası iş birliği ve koordinasyonun artırılması gerekmektedir. (NHY, Ekonomi)