Komedi ve Trajedi Arasında Tükeniyoruz: Geçen Haftanın Üç Çarpıcı Olayı

Levent Köker

Geçtiğimiz hafta yaşanan üç olay, komedi ve trajedi arasında gidip gelerek ülkemizdeki tükenişin birer göstergesi oldu. Birinci olay, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) bir Kanun Hükmünde Kararnâme’nin (KHK) bazı hükümlerini iptal eden kararıydı. İkincisi, Hakkâri Belediyesi’ne kayyım atanması ve Adalet Bakanı’nın bu durumu savunma gerekçesini anlamsızlaştıran bir mahkeme kararıydı. Üçüncü olay ise, Cumhurbaşkanı tarafından atanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın terör ve hukuk arasındaki ilişkiyi yeniden düşünmemize neden olan açıklamalarıydı. Bu olaylar, Levent Köker’in Artı Gerçek’teki köşe yazısında detaylı bir şekilde ele alındı.

Anayasa Mahkemesi’nden Bir Garip Karar

Levent Köker’in Artı Gerçek’teki köşe yazısında belirttiği gibi, 4 Haziran Salı günü Resmî Gazete’de, 2 Temmuz 2018 tarihli ve 703 sayılı KHK ile ilgili bir AYM kararı yayınlandı. Bu kararın alınması ve yayınlanması tam 5,5 yıl sürdü. Karar, 2017 Anayasa değişikliği ile kurulan başkancı sisteme uyum sağlamak için çıkarılan önemli bir KHK’yı kapsıyordu. Ancak bu kadar önemli bir düzenlemeyi incelemek ve karara bağlamak AYM’nin yıllarını aldı.

AYM, Yükseköğretim Kanunu’nun rektör atamalarını düzenleyen 13. maddesinde KHK ile yapılan değişikliğin Anayasa’nın mülga 91. maddesine aykırı olduğunu belirtti. AYM, Cumhurbaşkanı’na rektör atama yetkisini KHK ile veremeyeceğini, bunun için kanun gerektiğini ifade etti. Ancak AYM, bu iptal kararının yürürlüğe girmesi için 12 aylık bir süre tanıdı. Bu süre zarfında TBMM’nin bir kanun çıkarması bekleniyor. Ancak mevcut durumda Cumhurbaşkanı, rektör atama yetkisini 10 Temmuz 2018 tarihli ve 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnâmesi’ne dayanarak kullanmaya devam edebilir.

Bu durumda AYM’nin kararı komik bir hal alıyor. İptal edilen KHK yerine geçecek olan CBK ile rektör atamaları devam edecek. AYM, aynı konuda düzenleme getiren ve aynı gerekçeyle Anayasa’ya aykırı olan KHK ve CBK’nın birini iptal ederken diğerine dokunmayarak etkisiz bir karar vermiş oluyor. Bu durum, AYM’nin işlevselliğini sorgulatırken, sistemin komediye dönüştüğünü gösteriyor.

Kayyım Sorunu

İkinci olay, Hakkâri Belediyesi’ne kayyım atanmasıydı. İçişleri Bakanlığı, seçilmiş Belediye Eş Başkanı Akış’ı görevden alarak yerine Hakkâri valisini atadı. Gerekçe olarak ise 2014’ten beri süren bir ceza yargılaması ve devam eden bir savcılık soruşturması gösterildi. Adalet Bakanı ise Akış’ın yeni bir soruşturma nedeniyle görevden alındığını belirtti. Ancak tam bu süreçte mahkeme, Akış’ın on yıllık yargılamasında mahkumiyet kararı verdi. Bu durum, hukuki süreçlerin ne kadar belirsiz ve keyfi hale geldiğini gözler önüne serdi.

Levent Köker, Artı Gerçek’teki yazısında, Anayasa ve kanunlarda öyle hükümler olduğunu, bu hükümler sayesinde her türlü keyfi uygulamanın yapılabildiğini vurguluyor. Anayasa’nın 127. maddesine göre İçişleri Bakanı, hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan mahalli idare organlarını geçici olarak görevden uzaklaştırabilir. Ancak bu hüküm, siyasal iktidarın beğenmediği her yerel yöneticinin görevden alınmasının hukuki kılıfını hazırlamak için kullanılıyor.

Kayyım uygulamaları, OHAL KHK’larıyla getirilen düzenlemelerle daha da yaygınlaştı. Belediye Kanunu’na eklenen hükümlerle, terörle mücadele bahanesiyle kayyım atamalarının önü açıldı. Ancak bu atamaların hukuki temeli hala belirsiz ve tartışmalı.

Türk Yargısının Zor Görevi

Cumhurbaşkanı tarafından atanan yeni Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, “Terör, hukuk devletini ve adaleti hedef alıyor” diyerek Türk hukukçularına büyük bir sorumluluk düştüğünü belirtti. Bu açıklama, terörle mücadele gerekçesiyle hukuk devletinin ve adaletin ihlal edildiği bir düzeni eleştirirken, mevcut durumun trajikomik bir hale geldiğini de ortaya koydu.

Levent Köker’in yazısında belirttiği gibi, terörün hedefi olan hukuk devleti ve adalet, terörle mücadele bahanesiyle zedeleniyor. Bu durum, komedi ile trajedi arasında savrulmamıza neden oluyor. Devletin hukuk dışı uygulamaları, vatandaşların haklarını ihlal ederken, yargının bağımsızlığını da zayıflatıyor.

Bu üç olay, Levent Köker’in Artı Gerçek’teki köşe yazısında belirttiği gibi, ülkemizin komedi ve trajedi arasında nasıl savrulduğunu ve bu süreçte tükenişimizin nasıl hızlandığını göstermektedir. Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının etkisiz kaldığı, kayyım uygulamalarının hukuki belirsizlikler yarattığı ve terörle mücadele adı altında hukukun zedelendiği bir sistemde, trajedi ve komedinin iç içe geçerek devam ettiği bir tükeniş yaşanmaktadır.

Levent Köker’in yazınını okumak için tıklayın