Galatasaray Meydanı, bir kez daha yitirilen hayatların ve tutulmayan adalet sözlerinin tanığı oldu. Cumartesi Anneleri, kayıpların akıbetini sormak ve faillerin yargılanmasını talep etmek için bin 48’inci kez bir araya geldi. Bu hafta, gözaltında kaybedilen Kadir Keremoğlu’nun hikâyesi yeniden gündeme taşındı. Eyleme İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu da destek vererek, hukukun etkili kılınmasının barış için vazgeçilmez olduğuna dikkat çekti.
1990’ların Karanlık Günlerinden Bir Sayfa Daha: Kadir Keremoğlu’nun Hikâyesi
İnsan Hakları Derneği üyesi Jiyan Tosun’un aktardığına göre, Kadir Keremoğlu, Van’da varlıklı bir iş insanıydı. JİTEM’in haraç taleplerine direnen ailesi, savcılık ve polis desteğiyle bir operasyon düzenlemiş, JİTEM bağlantılı isimler yakalanmıştı. Ancak bu, ailenin ve özellikle de Kadir Keremoğlu’nun hedef haline gelmesine yol açtı.
14 Nisan 1995’te, namaz için gittiği camiden çıkarken, bir Beyaz Toros’la kaçırıldı. Görgü tanıkları JİTEM bağlantılı isimleri işaret etti, ailenin araştırmaları Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’a kadar uzandı. İddialara göre Keremoğlu önce Van JİTEM merkezine, ardından Van Jandarma Alay Komutanlığı’na götürüldü. Aileden fidye talep edildi, ancak devlet yetkililerine başvurmaları sonrası “babanızı ölmüş bilin” mesajı geldi. Keremoğlu’nun Yeşil tarafından infaz edildiği iddiası, tanık ifadeleri ve ses kayıtlarıyla desteklendi; ancak devlet mekanizmaları dosyayı yıllar boyunca sürüncemede bıraktı.
Bugün, 30 yıl sonra bile Kadir Keremoğlu’nun mezar yeri bilinmiyor, failler ise cezasızlık zırhının ardında korunuyor.
Adalet Arayışının Bitmeyen Yolu
İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu, meydanda yaptığı konuşmada, Cumartesi Anneleri’nin ısrarlı direnişini selamladı ve hukukun etkin işlemesinin, toplumsal barışın temel taşı olduğuna vurgu yaptı. “Adalet umudumuzu kaybetmeyelim” çağrısı, sadece Cumartesi Anneleri’ne değil, adalet duygusunu içinde taşıyan herkese yönelikti.
Keremoğlu’nun oğlunun gönderdiği mektup ise meydanda yankılandı. “30 yıldır babamı bulmak için her kapıyı çaldık, hepsi yüzümüze kapandı” diyen oğul, babası için bir mezar taşı bile bulamamanın acısını dile getirdi. “30 yıl değil, 100 yıl da geçse, adalet arayışımızdan vazgeçmeyeceğiz” sözleri, kayıp yakınlarının zaman ve mekân tanımayan direncinin ifadesi oldu.
Bir Hafıza Meselesi Olarak Cumartesi Anneleri
Cumartesi Anneleri’nin direnişi, artık sadece bireysel kayıplar için değil; devletin karanlık geçmişiyle hesaplaşamamasına, cezasızlık kültürüne ve toplumsal hafızaya sahip çıkmak için sürdürülüyor. Her hafta yeniden sorulan sorular, cevapsız kalan dosyalar, kayıtsız kalınan itiraflar gösteriyor ki Türkiye’de hâlâ adalet, bir hafıza sorunu olarak orta yerde duruyor.
Galatasaray Meydanı’ndaki bu sessiz ve kararlı duruş, her şeyden önce şunu hatırlatıyor: Unutulmaya direnenlerin, unutturmamaya çalışanların sesi susturulamaz. Ve adalet, ne kadar gecikirse geciksin, hakkı olanlar için daima bir çağrıdır.