Türkiye, bir sabah daha demokrasiye vurulan yeni bir darbenin tanığı oldu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile bağlantılı 47 kişinin gözaltına alındığı haberi yayıldı. Gözaltına alınanlar arasında yalnızca yöneticiler değil; eşler, kardeşler ve çocuklar da hedefteydi. Aile kurumunu bile ayırmaksızın yürütülen bu operasyon, yalnızca bireylere değil, bir halkın adalet duygusuna, ahlak inancına ve ortak vicdanına da yönelmişti.
İşte tam da bu karanlık tabloda, eski İstanbul Planlama Ajansı (İPA) Başkanı Doçt. Buğra Gökçe, sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada, yaşanan hukuksuzluğa ve siyasal intikam girişimlerine sessiz kalmadı. Gökçe, “Ne yazık ki aileye bile saldıran, eş, çocuk, kardeş ayırmayan, ahlaki her türlü sınırı aşan, kin ve nefret dolu bir kötülük ile karşı karşıyayız” diyerek, yalnızca yaşananı tasvir etmekle kalmadı; aynı zamanda bu dönemin ruh halini de ortaya koydu.
38 gün içinde 62 iftira… 560 milyar liralık asılsız iddialardan, 1200 telefon yalanlarına kadar üretilen karalama kampanyalarının hiçbirinin gerçeğe dayanmadığı defalarca ortaya konmuşken, iktidarın bu iftira endüstrisini beslemekteki ısrarı, halkın sağduyusuna çarparak etkisiz kaldı. Gökçe’nin de vurguladığı gibi, “İftira endüstrisine karşı en büyük gücümüz milletimizin büyük desteği oldu.” Bu destek, yalana ve kötülüğe karşı hâlâ tükenmeyen bir adalet inancı olduğunu gösteriyordu.
Bu gözaltılar, yalnızca bireysel mağduriyetler yaratmadı; Türkiye’nin hukuk devleti ilkesine olan inancını da derinden sarstı. Demokratik değerlerin her gün biraz daha aşındığı, adaletin siyasete teslim edildiği bir atmosferde, Buğra Gökçe’nin sesi, bir halkın ortak vicdanını temsil etti: “Milletimiz büyüktür, egemenlik de milletindir.”
Bugün yaşananlar, bir siyasi hesaplaşmanın basit bir uzantısı değil; adaletin, hukukun ve vicdanın topyekûn yaralanmasıdır. Çünkü bir ülkede hukuk, intikamın kılıcı haline geldiyse; orada hiçbir yurttaşın geleceği güvende değildir.
Buğra Gökçe’nin sözleri, bu karanlık tabloya karşı bir aydınlık iddiasıydı. Alnı açık, başı dik bir halkın evlatları olarak, adaleti aramaktan, hukuku savunmaktan ve kötülüğe karşı insan onurunu ayakta tutmaktan vazgeçmeyeceğiz. Güzel ülkemiz, bu karanlığı aşacak. Çünkü tarih, zulmün değil, direnenlerin hatırlanacağını bir kez daha yazacak.