İsrail ordusu, Beşar Esad rejiminin çökmesinden sonra Suriye’de şimdiye kadar görülmemiş ölçekte askeri operasyonlar gerçekleştirdi. Aktivistlere göre, son 24 saat içinde 140’tan fazla saldırı düzenlenerek 40’tan fazla askeri hedef vuruldu. Bu operasyonlar, İsrail’in Suriye’deki stratejik tesisleri ve askeri altyapıyı hedef aldığı en kapsamlı saldırılar olarak değerlendiriliyor.
Askeri Tesisler ve Kimyasal Silah Fabrikaları Hedefte
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin raporuna göre, saldırılar başkent Şam, Homs, Hama, Lazkiye ve Dera gibi birçok önemli bölgede yoğunlaştı. Bu saldırılar sırasında askeri araştırma merkezleri, mühimmat depoları, hava üsleri, donanma tesisleri ve uçaksavar sistemleri hedef alındı. Özellikle uzun menzilli roketlerin ve tank mühimmatlarının depolandığı tesislerin vurulduğu belirtiliyor.
Yerel kaynaklara göre, bazı saldırılarda kimyasal silah üretim merkezleri de hedef alındı. İsrail’in bu adımları, kimyasal silahların Esad rejiminin düşmesinin ardından isyancıların veya diğer grupların eline geçmesini engellemeye yönelik bir önlem olarak değerlendiriliyor.
Rejim Çöküşünden Sonra İşgal İddiaları
İsrail ordusunun Şam’a sadece 20 kilometre mesafeye kadar ilerlediği belirtiliyor. Bu durum, İsrail’in yalnızca savunma değil, aynı zamanda işgalci bir girişimde bulunduğu yönündeki suçlamaları artırdı. İsrail, bölgedeki “tehlikeli grupların” kontrolü ele geçirmesini önlemek için bu hamlelerin gerekli olduğunu savunurken, Birleşmiş Milletler (BM) bu ilerlemeyi 1974’teki ateşkes anlaşmasının ihlali olarak nitelendiriyor.
BM Sözcüsü Stéphane Dujarric, İsrail’in, Suriye ve İsrail arasında tampon bölge olarak belirlenen Puffer Zone içine girerek askeri varlık oluşturduğunu ve bu durumun 1974 ayrışma anlaşmasına aykırı olduğunu ifade etti. Dujarric, tampon bölgenin askersiz bir alan olması gerektiğini ve her iki tarafın da bu anlaşmaya bağlı kalmasının şart olduğunu vurguladı.
Arap Dünyasının Tepkisizliği
İsrail’in Suriye’deki bu saldırgan tutumu, Arap dünyasından yalnızca kınama açıklamalarıyla karşılandı. Özellikle son yıllarda Arap ülkeleri arasındaki siyasi ayrışmalar ve normalleşme süreçleri, ortak bir tepki oluşmasını engelledi. İsrail’in bu askeri harekatlarının bölgede daha geniş çaplı bir istikrarsızlığa yol açmasından endişe ediliyor.
İsrail’in bu saldırılarının, İran’ın Suriye üzerindeki etkisini kırmayı ve Hizbullah’a giden silah yollarını kesmeyi hedeflediği ifade ediliyor. Aynı zamanda, İsrail’in askeri harekatları, Gazze’ye yönelik operasyonlarından bağımsız olarak bölgede stratejik bir üstünlük sağlama çabası olarak görülüyor.
İsrail’in Suriye’deki bu geniş çaplı saldırıları ve tampon bölgeye ilerlemesi, uluslararası hukukun ihlali olarak değerlendiriliyor. Özellikle BM’nin sert eleştirilerine rağmen İsrail’in bu hamlelerini sürdürmesi, bölgede yeni bir gerilimin habercisi olabilir. Arap dünyasının tepkisizliği ise, İsrail’in bölgedeki askeri manevralarını kolaylaştıran bir diğer etken olarak öne çıkıyor.
Bu gelişmeler, Suriye’de uzun süredir devam eden insani krizi daha da derinleştirebilir ve uluslararası toplumun harekete geçmesini gerektiren yeni bir aşamaya işaret ediyor.