Çoğulcu ve çağdaş demokrasilerde yasama, yürütme ve yargı kuvvetleri arasında dengeli bir işbölümü ve işbirliği vardır. Kuvvetler ayrılığı ilkesi, hangi kuvvet lehine bozulmuş ise, o kuvvet, diğer erklerin işlevlerini ya bizzat yerine getirir veya idari vesayeti altında dolaylı olarak kendi iradesi yönünde işlevlerini yerine getirmesine zorlar. Ancak yasama organı olan meclis esas olarak yürütmenin etkisi altındadır. Yürütme, yasamanın içinden çıktığı için ikisi arasında bir sınırlama yoktur. Yürütme ve yasamanın, yargı üzerinde hiçbir denetleme ve sınırlandırma yetkisi yokmuş gibi görünse de, pratikteki durum tersinedir. Sınırlandırma konusunda en aktif konumda olan yargı olmakla birlikte, hükümetin işlerini zorlaştırdığı her anda, anayasal veya yasal değişiklikler ile yargı sınırlandırılmaktadır. İktidarlar yargı organlarının oluşumuna tayin, terfi, görevden alma vb. idari yöntemlerle müdahale etmektedir.
Cumhuriyetin başlangıcından beri hukuk kendi fonksiyonu olan adaletin gerçekleşmesi için değil, siyasal iktidarı tahkim etmek ve toplumu yukarıdan aşağıya doğru yönlendirmek ve dönüştürmek için kullanılmıştır. Ara rejimler, askeri darbeler ve olağanüstü hal dönemlerinde hukukun siyasileşmesi cumhuriyet dönemi boyunca artarak sürmüştür. Cumhuriyetin ilk yıllarında “rejimin korunmasına” yönelik olarak kurulan siyasi nitelikteki “İstiklal Mahkemeleri” anlayışı günümüze kadar varlığını korumuş ve konjonktürel gelişmelere göre güncelleştirilmiştir. Bu bakımdan İstiklal Mahkemeleri, Sıkıyönetim Askeri Mahkemeleri, Devlet Güvenlik Mahkemeleri, Özel Yetkili Mahkemeler ve şimdi de Bölgesel Ağır Ceza Mahkemeleri olarak varlığını korumaktadır. Bütün bu mahkemelerin kuruluş amaçları, görevleri ve yargılama usulleri aynıdır.
Hukukun siyasileşmesinde özel ve olağanüstü mahkemeler önemli bir rol oynamıştır. Hukukun siyasileştirilmesi, yargıçların önlerine gelen olaylarda hukuk teknikleri ile değil, siyasi gerekçelerle karar vermeleri anlamına gelmektedir. Başka bir deyişle hukukun siyasileştirilmesi, klasik yargı işlevine siyasi karar alma mekanizmalarının sokularak, kararların hukuki araçlar yerine siyasi kanaatlerle verilmesi demektir. İktidarın idari ve siyasi anlayışına göre yapılan bu yargılamalar Başkanlık rejimine geçişle birlikte daha sık ve daha somut olarak hayata geçmeye başlamıştır. Rahip Brunson’ın, gazeteci Deniz Yücel’in, ÇHD’li avukatların, HDP Eşbaşkanları Demirtaş ile Yüksekdağ’ın, HDP’li milletvekillerin, yöneticilerin, belediye başkanların ve Osman Kavala’nın siyasi yargılamaları bu durumun tipik örnekleridir.
Siyasal ve sosyal mücadeleler tarihinde mahkemelerin özel bir yeri vardır. Egemen sınıflar ve onların çıkarlarına hizmet eden siyasal iktidarlar, her zaman muhalefet edenlere karşı yargıyı kullanır. Çoğulcu demokrasinin işlerlik kazanmadığı, farklılıkların meşruiyetinin olmadığı, muhalefetin haklarının korunmadığı ve olağanüstü rejim standartlarının geçerli olduğu Türkiye’nin biçimsel demokrasisinde her dönemde yargı siyasal iktidarların elinde bir araç olarak kullanılmıştır. Ancak, siyasal ve toplumsal bir temeli olan bir siyasetin yargı yoluyla engellenmesi mümkün olamamıştır. Özellikle de toplumsal bir meşruiyet kazanmış siyasal hareketler, yargı yoluyla engellemelerden daha da güçlenerek çıkmışlardır.
Bu tür yargılamalar, sadece bir siyaseti geçici olarak engelleme ve geciktirmeden ibarettir. Parti kapatmalar ve siyasi yasaklamalar hiçbir zaman amacına ulaşamamıştır. Yapılan bir anayasa değişikliğiyle parti kapatmalardan vazgeçilmiş olsa da, iktidar mahkemeler üzerindeki yetkilerine dayanarak demokratik siyasete karşı baskı politikaları (milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak tutuklanmaları, partilerin üye ve yöneticilerinin yargılanmaları, seçilmiş belediyelere kayyum adanması, parti binalarının basılması, partilerin miting ve gösteri haklarının engellenmesi vb.) devam ediyor. Uluslararası hak, hukuk ve adalet standartlarını dikkate almayan iktidarlar olağanüstü rejim standartları uygulamaları ile demokratik siyaseti siyaset yapamaz hale getirmeye çalışıyor.
Siyasal iktidarlar, yasama ile yapamadıklarını yargı ile, yargı ile yapamadıklarını da yürütmenin idari gücü ile yapıyor. Olağanüstü Hal Yasaları, Kanun Hükmünde Kararnameler, tüzük ve yönetmelikler, genelgeler yoluyla meclis denetimini aşarak ve yargıyı denetim altına alarak muhalefet ve kitleler üzerinde tahakkümlerini sürdürüyor. Siyasal iktidarların siyaseten üstesinden gelemeyecekleri birçok sorunu yargı yoluyla halletmeye çalışmalarının asıl amacı, toplumsal muhalefetin ve demokratik siyasetin tasfiyesidir. Bu tarz-ı siyaset, siyasetin vesayet altına alınmasını, siyasetin hukuki ve idari yöntemlere sürmesini ve giderek siyasetin tasfiye edilmesini amaçlıyor. Bu ideolojik ve siyasal anlayış, Türk tipi başkanlık rejiminin totaliter parametrelerini oluşturuyor.
- Siyasal Önderlikler ve Sosyalizm Anlayışı – Şaban İba - 14 Haziran 2024
- Eğitimde müfredat sorunu! - 26 Mayıs 2024
- Solun Durumunu Yeniden Düşünmek! - 20 Mayıs 2023