Son günlerde Ekrem İmamoğlu’nun üniversite diploması ve yatay geçiş süreciyle ilgili iddialar gündemin merkezine oturdu. Ancak bu tartışmaların asıl odağı, İmamoğlu’nun eğitim sürecinin hukuki yönü mü, yoksa daha büyük bir siyasi mühendislik planının parçası mı olduğu sorusudur. Türkiye’de artık seçim mücadeleleri yalnızca sandıkta değil, yargı ve bürokrasi üzerinden de yürütülüyor. Dolayısıyla, İmamoğlu’nun akademik geçmişine dair şüphe yaratma çabasının altında, onu Cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde engellemek için bir zemin oluşturma hedefi yatıyor olabilir.
İmamoğlu’na Yönelik Operasyonun Ayak Sesleri
Ekrem İmamoğlu, 2019 yerel seçimlerinde iktidara karşı kazandığı zaferle muhalefetin en güçlü figürlerinden biri haline geldi. Ardından 2023 genel seçimleri sonrasında CHP’de yaşanan değişim sürecinde de belirleyici bir aktör oldu. Bu da onu iktidarın hedef tahtasına koydu. Türkiye’de doğrudan siyasi mücadele yerine dolaylı yöntemlerle rakipleri devre dışı bırakmak uzun süredir uygulanan bir yöntem olarak biliniyor.
Bu çerçevede, İmamoğlu’na yönelik diploma tartışmasının gündeme getirilmesi de basit bir itibarsızlaştırma operasyonundan çok daha fazlası. Asıl amaç, ilerleyen süreçte YSK’nın müdahalesi için bir altyapı oluşturmak. Türkiye’de yargının siyaset üzerindeki etkisi göz önüne alındığında, bir muhalif figürü yargı kararlarıyla engelleme senaryosu artık olağan bir durum haline gelmiş durumda.
YSK ve Seçim Sürecinin Yönetimi
Türkiye’de seçim süreci sadece sandıkta bitmiyor. Yüksek Seçim Kurulu, kritik kararlar alan bir yapı olarak iktidarın siyasi stratejisinde önemli bir yer tutuyor. 2019’daki İstanbul seçimlerinin iptali, bunun en net örneklerinden biri. Aynı zarf içindeki dört pusuladan sadece birinin iptal edilmesi gibi çelişkili bir karar, YSK’nın bağımsızlığına yönelik büyük soru işaretleri doğurdu. Bugün de benzer bir durumun yaşanması ihtimali göz ardı edilemez.
İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde diploma meselesinin bir gerekçe olarak kullanılma ihtimali mevcut. YSK, “bu diploma tartışmalı” diyerek İmamoğlu’nun adaylığını engelleyebilir. Türkiye’de daha önce birçok muhalif liderin yargı eliyle siyasi yasaklarla karşı karşıya kaldığını göz önüne alırsak, bunun sistematik bir yönteme dönüştüğünü söylemek mümkün.
CHP’yi Savunma Pozisyonuna İtmek
Bu süreç yalnızca İmamoğlu’na yönelik bir saldırı değil, aynı zamanda CHP’nin siyasi stratejisini sarsmaya yönelik bir hamle. 2023 seçimlerinden sonra CHP’nin yeni bir yön belirleme çabaları devam ederken, İmamoğlu’nun liderlik pozisyonu da giderek güçlendi. Ona yönelik saldırılar da bu bağlamda arttı.
İktidarın hedeflerinden biri de CHP’yi sürekli savunmada tutarak stratejik adımlar atmasını engellemek. Diploma tartışması, CHP’yi iç tartışmalara sürükleyerek dikkatini dağıtma ve belirsizlik yaratma amacı taşıyor olabilir. Tartışmanın uzaması, muhalefet içinde güven sarsılmasına ve seçim sürecinde zayıf bir aday belirlenmesine yol açabilir.
Seçimler Öncesi Taktik Savaşları
Türkiye’de seçimlerin yalnızca sandıkta kazanılmadığı gerçeği artık net bir şekilde ortada. Yargı, medya ve bürokrasi, seçim sürecinde belirleyici faktörler haline geldi. İmamoğlu’na yönelik diploma tartışması da sadece bir itibarsızlaştırma girişimi değil, muhalefetin gelecekte karşılaşabileceği daha büyük hukuki engellerin ön hazırlığı olarak değerlendirilebilir.
YSK’nın geçmişte aldığı tartışmalı kararlar göz önüne alındığında, bu sürecin rastgele gelişen bir durum olmadığı açık. Muhalefetin bu süreci dikkatle takip etmesi ve seçim öncesi olası hukuki müdahalelere karşı hazırlıklı olması şart. Aksi takdirde, seçim günü yalnızca sandık sonuçlarına değil, önceden planlanmış bir siyasi mühendisliğin etkilerine de katlanmak zorunda kalabilirler.