Ocak Şubat 2025’den gündemimin dibine düşenler;
14) Barış hayaldir en mesnetsiz türünden… Barış bir distopyadır; barış bir distopya hayalidir! “İnsanlık tarihinde barış diye bir ‘şey’ olmamıştır; olmayacaktır. Bu yüzleşilmesi gereken bir gerçekliktir. Bu gerçeğin reddedildiği, yok sayıldığı, görmezden gelindiği, dışlandığı vesaire vesaire tüm kurgular –ve algoritmalar- irrasyoneldir.
15) Beni okuyan birkaç kişi – o da varsa- en başından beri üretilip piyasaya salındığı günden beri Zelenski hakkındaki düşüncelerimi bilir… Bir neo nazi, ABD/AB emperyalizminin çapsız, vasat bile olmayan, olamayan maşası… Putin’in deyimiyle “toksik bir figür”, Medvedev’e göre “nankör domuz”. [Bu “nankör” sıfatı siyaset sosyolojisi ve politik psikoloji tarafından itinayla irdelenmeli; kime ya da neye karşı nankörlük, mesela sorgulamaya buradan başlanabilir…] Tabii ki burada Zelenski mi Putin mi gibi bir tartışmaya girmek tercihe zorlanmak da başka bir hata; veba ile kolera arasında tercihe benzetir diğerini söylemekten kaçınan kibarcıklar. Savaş başladığında kendisini muhalif olarak tanımlayan ulusalcı faşist Tv’lerde abartılı bir Zelenski yandaşlığı/övgüsü vardı; ve o darbelerden tanıdığımız uluslararası istihbarat örgütlerinin bildirilerini, raporlarını haber diye okuyorlardı. Şimdi neredeler, ne derler merak ederim. Bir tanesi demostratif, ibretlik bir tiptir, söz etmeden geçmek istemediğim; ideolojisizliği fetişe eden “sol” bir partinin yüzergezer adaylığı ile oyalandı ve hatta öyle ki kendisinin ABD başkanlık seçimlerinde aday olacağını bekler hale geldik, kayboldu…
16) Sovyetleri “insanlık tarihinin en büyük hayal kırıklığı” olarak tanımlamıştım… Bir diğer “en” ise demokrasi; “demokrasinin insanlık tarihinin en büyük, en uzun süreli sanal oyunu” olduğunu düşünüyorum.
17) İki kutuplu dünya; henüz beyhudeliğimizden bihaber olduğumuz, gizliden gizliye tedirginliğini yaşasak da umutlar var gibiydi, tükenmeyecek gibiydi. Sonra tek kutuplu dünya; gerçeklerle yüzleştiğimiz ve gelmekte olan çok kutuplusu… NATO ve AB emperyalizmi bir kutup ve militer güç olarak artık gereksinim duyulmayan yapılanmalar olarak çözülme sürecine girdiler mi? Bu türden yapıların gereksizleşmesi çoklu kutuplar arasında “diktatör kapmaca” oyununun sahneleneceği anlamına gelir mi? Totaliter/otoriter rejimlerin kalıcılaşması ve bu bağlamda yeni bir biat kültürü oluşması emperyalizmin sosyolojisi açısından açıklayıcı olabilir. Otuz yıl kadar önce tartışılan “yeni orta çağ” halinin küresel biçimlenmesinin varacağı yer; hareket eden coğrafya… Kalıcılaşan otoritelik; ancak ve ancak üst akıl tarafından koltuğu ya da sandalyesi devrilecek diktatörler, diktatörcükler çağı.
18) Üst akıl! Üst akıl = emperyalizmin küresel gereksinimlerine yönelik stratejik ve taktik müdahale telkinleri, müdahaleleri, argümanları…
19) Trump, Zelenski için seçim yapmayan diktatör demiş; bazı söyledikleri, “gözlemleri” ve yorumları kuşkusuz doğru. Eklenmesi gereken bir not var hiçbir diktatör seçimle gitmez. Seçimsiz çağ! Akılsızlığın ölçülebilir kriterlerinden biri: faşizmin seçimle sakin bir şekilde gideceğine, yenilebileceğine inanmak!
20) Teşbihte hata olmazmış; o halde hata ve haksızlık yaptığımızı da kabullenerek egzajere bir teşbih yapalım. Bir Auswitch kurbanının örnek olsun Rudolf Höss ile “barış” için tokalaşmaları ya da birbirlerine sevgi dolu bir şekilde sarılıp barışması; mesela “artık geleceğe bakalım” demesi mümkün mü?
21) Biz kendisinden “Marx’ın yarım kaldığını” iddia ettiğini ve “kendisinin tamamlayacağını” söylediği kitabı beklerken “derin zekâ” sahibi bu şahıs “üst akıl” tarafından kendisine dikte edilen saptamaları içeren bir metinle insanlığın karşısına çıkıverdi. Ne var ki kime ait olduğu tartışmasına girmeden iki saptamasını “önemli” bulduğumu belirteyim ve kişisel tarihime not edeyim dedim: bunlardan ilki kendisini ve “diğerlerini” “reel sosyalizmin mağduru” olarak ilan etmesi diğeri ise “ülkedeki ifade özgürlüğünün oldukça ilerlemiş olduğu” iddiası.
22) Dipnotların dipnotu olarak: Küresel ölçekte de yaygın olmakla birlikte “bazı ülkelerde” daha yaygın ve neredeyse tüm coğrafyayı kapsamış bir toplumsal psikotik halden söz edebiliriz. Hiç ama hiç kimse kendisini bu psikotik halin dışında tanımlamasın; yazar dahi! Yoksa aşmış bir kibirlilikte gündeme gelecek ve bir yan semptom olarak psikoza eklemlenecek.
23) Dudaklarının diğerinin eline değmesine 30-40 santim kalmıştı; geçtiğimiz aylardan tarihe kalan bir fotoğraf… Zavallıca gözüküyor. El öpmeye uzanacakmış gibi duran dudaklar oldukça yaşlı bir adama ait, elin sahibinden çok daha yaşlı, üstelik diğerinin iktidarları tarafından kimliği kişiliği hiçe sayılmış, derdest edilmiş, hapis ve ölüm cezalarına çarptırılmış, üzerindeki tehdit süreğen haline gelmiş, Demoklese ait tehdit unsuru olabilecek ne varsa başı üzerinde dolaşmaya mahkûm edilmiş… Her ne nedenle olursa olsun Tanrı kimseyi bu hale düşürmesin. Kuşkusuz yine kaybedecekler, kaybetmeye mahkûmlar; soru şudur: farkındalar mı?
24) Kırmızı kart, bir diğer muhalefet partisinin, yerli ve milli muhalefetin dibe vuruşunun, pespayeliğinin kanıtı olarak düşük ve düşkün siyasi tarihe yazıldı. Ne var ki gündemin saat başı değişmesi bu rezilliğin çabuk unutulmasına gündemden düşmesine vesile oldu. Partinin propaganda sorumlusu kim acaba. Hangi dehanın kafasından çıktı bu fikir merak eder dururuz.
25) Şimdi mesleki –eski- alanı ilgilendiren bir dipnot: sosyal medya ve televizyonlar sağ olsun, birçok sorunun yanıtını en azından kendimize vermekte çok faydalı olabiliyorlar. Soru ya da sorular şunlardır: bilim insanının egosuyla mücadelesi nerede başlar nerede biter? Bir diğeri bilim ile şarlatanlık arasındaki sınır bilimsel veriler zenginleştikçe neden paradoksal biçimde incelmektedir. Ve tıp alanından bir soru daha ekleyelim “bilim faşizmi” iatrojenik bir hastalık mıdır? Evet, medya aracılığıyla COVID19/Korona salgınının gecikmiş yan etkileri hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz. Mesela meşhurluk hastalığı, kendisini solcu zannetme ya da öyle pazarlama hezeyanları, öznel ve özel bir egzibisyonizm hali… Pencere önü çiçeklerinden şarkıdaki maymunun farklı bedenlerde mesnetsiz yeniden varoluşu…
26) Kim kazandı sıralayalım: ABD, İsrail, BOPçular, Hamas ve HTŞ ve onların açık ve gizli destekçileri. Kim kaybetti. Esad / BAAS, HAMAS ve El-Fetih’in peşine takılan Filistin halkı, Esad “gidince” özgürleşeceğini sanan Suriye halkı! Yeni proje: BOP’un revize hali; Açık Yeşil Kuşak Projesi Bu “projenin” tiksinti verici yüzünü görmek mi istiyorsunuz; Trump’ın yapay zekâya yaptırdığı söylenen eski/yeni Gazze videosunu dikkatlice izleyin orada sadece “esas oğlanlar” yok… Belly dance sekansına özellikle dikkat!
- Eski Bir Yazıdan* - 19 Mart 2025
- Dpnotlar (2) – Tolga Ersoy - 3 Mart 2025
- Dipnotlar – Tolga Ersoy - 1 Ocak 2025