Hellas özgürdür artık!

Victor Hugo ‘Oryanteller’in on dördüncü baskısına yazdığı önsözde de sanat ve yazın eleştirisinin özgürlüğünü her şart altında savunmayı sürdüreceğini belirtir. Mevzuya ilişkin şunları yazar: “Bu kitap, yazarın, yazınsal bunalım ve devrimlerin gerçekleştiği şu anda ulaşabileceği biricik başarıyı elde etmiştir: Bir yanda canlı bir karşıcılık, diğer yanda bir ihtimal birazcık olumlama ve birazcık sempati… Her türlü rahat bozucu şey, kendi yararlarını da birliğinde getirir. Her kim ki, sanatın özgürlüğünü istemektedir, eleştirinin de özgürlüğünü istemelidir. Ne denli tehlikeli olursa olsun, özgürlüğü yeğlerim.”

Daima “müdafa hayata geçirmeye” karşı bulunduğunu belirten Hugo’nun deyişiyle, “eleştirileri onaylamak yada çürütmek dönemin işidir.”

Bazı eleştirmenlerin önyargılı ve nezaket dışı davranışlarından dolayı “üzüntü duyduğunu” belirten yazarın anlatımıyla, “bu tür davrananlar, o şekilde ki, yazıncının düşlem ve keyif adamı, fakat hem de fikir/inanç adamı, dürüst bir adam bulunduğunun ayrımına varamıyorlar.” Bunlardan bazıları “daha da ileri giderek, mesela, yazarın yazılarından hareketle kişiliğini” söz mevzusu etmektedir. Bunlar, yazara “kibirlilik, özünü yüceltme, gurur ve ne bileyim her türlü suçlamayı” yapmaktadır. Böylece, yazardan “elinde kırbacıyla en ciddi görüşmelere giren genç bir XIV. Ludwig yaratmak” istemektedir. Bu şekilde yargılayanlar düşünenler, Hugo’yu yanlış değerlendirmektedir.

Öz yanılsamalar içinde olmadığını vurgulayan Hugo “oldukca iyi bilmektedir ki, kitapları çevresinde ortaya çıkan birazcık gürültüyü kitapları değil, bu fırsattan yararlanarak, dilin ve yazının en mühim sorunlarını konuşmayı yerinde görme anlayışı çıkarmaktadır. Gürültü, dışarıdan değil, içerden gelmektedir. Benim kitaplarım, niçin değil, sonuçtur. Sanatın ve şiirin bu ciddi sorunlarıyla uğraşan insanoğlu, görünüşe bakılırsa, kitaplarımı, savaşımlarını yürütecekleri arena olarak seçmişlerdir” (Şubat, 1829).

‘NAVARIN’: CELLÂDIN ERKİ KIRILMIŞTIR, HELLAS ÖZGÜRDÜR ARTIK

Yazınsal yaratım ve nesnel yazın eleştirisi için sınırsız özgürlük icap ettiğini korumak için çaba sarfeden Hugo’nun şiirlerinde filhelenist, bir başka deyişle, Türk ve Asya karşıtı imgeler de vardır. ‘Oryantaller’ içinde yer edinen ve yazıncının Yunanistan’ın bağımsızlık savaşımını söylenceleştirdiği ‘Navarin’ adlı şiiri Filhelenist* yaklaşıma örnektir.

20 Ekim 1827 günü başlayıp biten Navarino deniz cenginde Osmanlı/Türk deniz gücü yenilgiye uğratılır. Bu cenk, Osmanlı donanmasının yürüttüğü son büyük cenk olur ve 1828/1829 Türk-Rus savaşına neden olur. Kafkas cephesinden de Osmanlı topraklarına giren Rus ordusu, Haziran 1828’de Erzurum’a değin ilerler. Rus ordusunda Aleksander Puşkin de vardır. Puşkin’in Türk imgesini ve filhelenizmin izlerini taşıyan anı kitabını da irdeleyeceğim.

Victor Hugo “Navarin” adlı şiirinde, Yunan başkaldırısının başarıyla sonuçlanmasında dönüm noktası olarak görülen Navarino deniz savaşını şöyleki betimler: “Çadırlar, yelkenler, türbanlar, vapur direkleri hepsi kırılmış”, Yarımay’ yenilmiştir. Yunan komutan ‘Kahraman Kanaris’, “gemisi, adamları ve faresiyle Kapudan Paşa’yı” alt etmiş, “Hellas’ın” öcünü almış ve cellâdın erkini kırmıştır. “Hellas** özgürdür artık!” diyen Hugo’nun betimlemesiyle, “Avrupa bir söz söylemiş oldu,/Param parça etti zalimliği.” Hugo, Hellas’ın özgürleşmesini Fransa’nın harbe katılmasına bağlar: “Fransa savaşırsa, dönmek zorundadır senin yazgın/ Fransa’nın öç alan elleri/Güvenilirdir/ Hellas, sevin, iyisin!/ Kucaklasın Byron’ın ve Homer’in ülkesi/ Şarkılarıyla bacısını, anasını ve bizi/ Fazlaca güzeldin, derin acılar çektin.”

Hellas’ın üzerine sürü üzerine sürü aktı/ Afrikalı, Asyalı!/ Ne Apol’dan, ne de İsa’dan korktu/ İbrahim, kirletti bu tarz şeyleri…/ Ve ne çıktıysa yoluna/ Parçaladı, alıp götürdü çadırına/ Kazığa geçirip astı kopardığı başları/ Kesik başlarla çevreledi Saray’ı.”

Bu anlatımlardan da görüleceği suretiyle, Victor Hugo, yazar olarak örnek almış olduğu yada onun benzer biçimde bir yazar olmak istediği Chateaubriand’ın ‘Paris-Kudüs Yolculuğu’ adlı seyahat yazısında Osmanlı egemenlerine ilişkin imgeleri üstlenmiştir. Hugo’nun anlatımıyla, Avrupa, bilhassa de Fransa Helen’in yardımına koşmuş, Yarımay’ın birliği yok edilmiş, Hellas’ın öcü alınmıştır.

Kesin ve içten bir Filhelenist, diyesi, Yunan hayranı olan Hugo’nun anılan şiirinde imge ve simgeler açısından öne çıkan bölüm şudur: “Teselli et kendini: Kırıldı erki cellâdın; Hellas özgürdür artık!/ Avrupa bir söz söylemiş oldu/ Param parça etti zalimliği.” Cellât diye nitelendiren Osmanlı egemenleridir; bunların erkini kıran da Avrupa’dır. Avrupa’yı belirleyen güç ise, Fransa’dır. Bu yüzden, Hellas, ilk olarak Fransa’ya güvenmelidir.

Hugo’nun Byron ve Homer’in ülkesi “Hellas, sevin, iyisin” dizeleri, Batı’da anlatı sanatının, diyesi, yazının kurucusu olarak görülen Homer’i ve Yunan başkaldırısına eylemli olarak katılan Byron’ı anması, bu yazıncının filhelenist yaklaşımının somut bir göstergesidir.

“Hellas, işte nihayet yardımına koşan Avrupa!” dizesi, hem Yunanların yanında yer edinen Avrupalı güçleri, hem de bir filhelen olan Hugo’nun hayalini ve ülküsünü dile getirir. Bu yazıncıya bakılırsa, Asya barbarlık, Avrupa ise uygarlık yurdudur. Oryantalizmin düşünsel dayanaklarından kabul edilen Avrupa-merkezcilik, Asya-Avrupa karşıtlığıyla olanaklıdır. Hugo, söz mevzusu karşıtlığa vurgu yapmıştır.

AFRİKALI BARBARLARIN VE TÜRKLERİN ÇIĞLIKLARI SÖNMEKTEDİR

Hugo “Navarin”in beşinci bölümünde savaşın gidişini şöyleki dizeleştirir: “Afrika’dan gelen barbar takım/ Iğrenç filosuyla gemilerimiz çevresinde kudurmaktadır./ Artık umarsız öfkeleriyle Türklerin çığlıkları kurumaktadır/ Canavarlar ordusu derhal barbarlar üstüne atılmaktadır.”

“Afrika’dan gelen barbar takım” anlatımı, Mehmet Ali ve oğlu İbrahim Paşa’nın Mısır’dan gelen askerlerini imler. “Umarsız Türklerin çığlıkları kurumaktadır” dizesi, Osmanlı/Türk deniz filosunun Avrupalılarca alt edilmiş bulunduğunu anlatır.

Hugo şiirin devamındaki anlatımıyla, “yanarak kemikleri kömürleşen ve okyanusun derin diplerine batan” Türklerin geride kalanları, artık “kentleri yakıp yıkamayacaktır.” Onlar artık “Yunan halkının gırtlağına” basamayacaktır; zira Türk cellâtlar yenilmiş, “ölmekte olan Hellas kurtulmuştur.” ‘Hellas çürümek zorunda mıdır?’diye ah çeken Avrupa “asil ve kıymetli bir halk” olan Yunanları kurtarmıştır. Asil Yunan halkını kurtaranlar, Avrupalı din adamları ve krallar değil, Hellas adını unutmayan “ozan kalplerdir.”

HELLAS’IN ÖZGÜRLÜĞÜ VE BYRON ÜZERİNE TÜRKÜLER YAKILMAKTADIR

Hugo’nun “yalnızca şairler, Hellas adını bırakmadı” dizesi, belli ölçülerde gerçeği yansıtmaktadır. Yunan başkaldırısıyla beraber, başta Lord Byron, Goethe ve Hugo benzer biçimde şairler olmak suretiyle, Batılı şairler ve yazarlar, Yunan başkaldırısını bir tek yazınsal yapıtlarıyla desteklemekle kalmazlar, Lord Byron örneğinde olduğu benzer biçimde, tüm güçleriyle başkaldırıcıları etken olarak desteklerler.

Hugo’nun lirik anlatımıyla, artık yakınmalar, ağlamalar yerini ‘luk çığlıklarına’ bırakmıştır. Yunan halkı neşeli ve neşelidir; zira Türk, Asya’ya sürülmüştür. Artık “Hellas’ın özgürlüğü üstüne, Byron’ın mezarı ve Navarin üstüne türküler yakılmaktadır!” Hıristiyan ordusuna katılmayan “utangaç, soysuz ve ürkek” Avusturya’nın yeri, “Timur’un ya da eşlik etmeyi içine sindirdiği İbrahim’in yanıdır.” (Kasım, 1827)

Şairin deyişiyle üstlerine türküler yakılan Byron ve Yunanistan’ın Akdeniz kıyısındaki ufak deniz kenti Navarin(o), hem Yunan, hem de Batı edebiyatında yazınsallaştırılarak söylenceleştirilmiştir. “Mısır’dır gönderen bu gemileri, kap kara” dizesine ulaşınca: Bu dizedeki “kap kara” nitemi, hem kötüleme, hem de Afrikalı siyah ırkı aşağılama göstergesidir. Sömürgeciliğin doruklaştığı 19. yüzyılın birinci yarısında ırkçılık, dolayısıyla da ırk ayrımcılığı da belirgin seviyede artmıştır.

İlkesel bir Voltaire seyircisi olan Hugo, yetiştiği ortamın naturel bir sonucu olarak üstlendiği Avrupa-merkezciliği ödünsüz olarak savunmuş ve şiirlerine de yansıtmıştır. Öte taraftan, Hugo, Yunanistan için “benim gururlu yurdum” diyebilecek seviyede Yunan hayranıdır.