Bu kısa yazımızda Hegel’in Semavi dinler hakkında geliÅŸtirdiÄŸi düşüncelerini ele alacağız. Bu dinler söz konusu olduÄŸunda Hegel’in düşünümünün yoÄŸunlaÅŸtığı konu üç boyutludur. Bunların başında kuÅŸkusuz söz konusu olan dini öğretinin duyurucusudur. Sonra bu öğretiler çerçevesinde ortaya konan varlık öğretisi ve hepsinin temelinde bulunan Tanrı kavramıdır. Tanrı kavramı Hegelci felsefede temellendirici iÅŸleve sahip olan “temel”/”öz” kavramı ile eÅŸ anlamda kullanılmaktadır. Bu bakımdan Hegel’de din felsefesi ve dinler tarihi ile iliÅŸkili her kavram ve konu onun genel felsefe sistemiyle iliÅŸkilendirilmek ve onun genel sisteminin içindeki yeri gösterilmek zorundadır.
Hegel’in felsefe sistemine kısa giriÅŸ:
Hegel ünlü bir klasik Alman filozofudur. Çağının büyük bir ansiklopedik bilgesidir Hegel. Geride bırakmış olduÄŸu felsefi külliyatının tüm yanları büyük verimli miras kavgalarına dönüşen tartışmalara sebep olmuÅŸtur. Genel olarak Alman felsefesi, özel olarak da Hegelci felsefe Türkiye’de de entelektüel bir miras kavgasının konusudur. Türkiye’de yaygın bir ÅŸekilde alımlanan Martin Heidegger ve Hans-Georg Gadamer birer gizli saÄŸ Hegelcilerdir. Bu tartışmalarda Hegel ayrıştırdığı kadar birleÅŸtirir de. Fakat ayrışanlar da birleÅŸenler de kendisini hep Hegelci kabul eder. Ayrıştırdığı kadar birleÅŸtiren tartışmaların konusu Hegel’in mahiyetine, özüne dairdir. Hegelci felsefe ilerici midir yoksa muhafazakar mıdır? Tartışmanın konusu budur ve bu tartışmalar Hegel’in hayatta olduÄŸu dönemde bizzat kendisinin gözlerinin önünde de yaÅŸanıyordu. Hegelci felsefeyi alımlamak ve bütünlüklü ve tutarlı bir yorumunu ortaya koymak için onun ortaya koymuÅŸ olduÄŸu felsefi sistemin hangi yanı, hangi kavramı ölçü ve temel alınacaktı? Friedrich Engels bunu bir ‘yöntem mi yoksa sistem mi?’ tartışması olarak tanımladı. Yöntem sorusu araÅŸtırmacıyı Hegel’in diyalektik kavramına götürmektedir. Sistem sorusu ise onun “ide” kavramına götürmektedir -ki Marx, Hegel’in hareket ettirici diyalektik kuramına dünyayı hareket ettiren olarak iÅŸaret ederken, bu kuramı Hegel’in elinde mistikleÅŸtiren ve böylelikle onun felsefesinin rasyonel özünün muhafazakar kabuk baÄŸlamasına neden olan “mutlak ide”ye gönderme yapar.
Hegel’in tüm sistemi ide dolayısıyla çevrelenmiÅŸtir. Hegel, Tinin Fenomenolojisi’nin ide kavramında üst uÄŸrağına ulaÅŸtığını ve Mantık Bilimi adlı eserinin baÅŸlangıç noktasının Tinin Fenomenolojisi’nin sonucu olan ide olduÄŸunu söylüyor. Hegelci felsefi kuram çerçevesinde ortaya konan sistemin bir baÅŸlangıcı ve bu baÅŸlangıcın bir süreci vardır. Bu sürecin sonunda baÅŸta potansiyel olan süreç dolayısıyla geliÅŸir, serpilip saçılır, tüm potansiyelliÄŸini açığa çıkarır ve bu sonuçtur. Ludwig Feuerbach Hegelci felsefede sonuç olarak ortaya çıkanın aslında baÅŸta olduÄŸuna dikkat çeker. Hegel de hemen her metninde, örneÄŸin Karl Marx’ın Hegelci felsefenin “doÄŸum yeri” (Geburtsstätte) olarak belirlediÄŸi Tinin Fenomenolojisi’nin önsözünde bunu önemle vurgular. Öyleyse Tinin Fenomenolojisi’nin sonucu olan ide onun başında olan basit idedir. Onun sonucu olan geliÅŸmiÅŸ ide Mantık Bilimi’nin başında olan basit idedir. Bu nedenle Mantık Bilimi’nin başında açılımlanan varlık kavramı basit ide kavramına denk gelmektedir. Marx’ın Hegelci felsefede gizemin kaynağı olarak dikkat çektiÄŸi “mutlak ide” Mantık Bilimi’nin son bölümü yani doruk noktasıdır. Bu bakımdan Hegel’in varlık felsefesinin temelinde, içeriÄŸinde ve sonucunda ide ve idenin oluÅŸumu vardır. Hegel’in felsefi sisteminin en temel kavramı olan ide kavramı aynı zamanda onun din felsefesinde Tanrı kavramına denk gelmektedir.
Burada söz konusu olan ide tüm sistemin içeriği ve çerçevesidir. Hegel idenin gelişimini ortaya koyarken diyalektik yönteme başvurur. Buna göre, kısaca, her hareketin bir başlangıcı yani konuşu vardır. Başlangıç ancak onun yadsınması sonucu hareket edebilir ve sürecin veya hareketin sonunda yadsımanın yadsıması olarak başlangıçta potansiyel olan tüm ilişkiler, süreç içinde tüm çelişkili ilişkiler kapsanıp aşılarak yeni bir sentezde aktüel bütünlüklü ve tutarlı ilişkiler bütünü olarak bir üst aşamaya taşınır. İşte, burada yeninin bir oluşum süreci olarak ortaya çıkışının sergilenmesinde başvurulan yönteme diyalektik deniyor. Burada söz konusu olan yöntemi yalnızca formel, düşünceyi ilgilendiren bir yöntem olarak almamak gerekir. Bir değişim, dönüşüm, kısacası oluşum teorisi olarak diyalektik hem doğada oluşumu hem toplumsal ve tarihi gelişimi ve değişimi hem de düşüncenin gelişimini ve dönüşümünü konu edinmektedir.
“SaÄŸcı” veya diÄŸer bir tabir ile “muhafazakar Hegelciler” onun geliÅŸtirmiÅŸ olduÄŸu deÄŸiÅŸim ve ilerleme teorisine baÅŸvurmak yerine onun ide ve/veya Tanrı kavramına dayanmaktadırlar. Buna karşın “genç Hegelciler” daha çok onun deÄŸiÅŸim, dönüşüm ve ilerleme teorisine dayanmaktadırlar. Bu bakımdan Hegel’de peygamberler, dinler, dinler tarihi söz konusu olduÄŸunda geleneksel olarak onun muhafazakar yanıyla iliÅŸkilenilmiÅŸ olunur. Fakat bu kısa yazı çerçevesinde Hegel’in tüm felsefesine temel oluÅŸturan özgürlük kavramının onun din felsefesine de temel oluÅŸturduÄŸunu ileri sürmek istiyorum.
- David Hume’un Yararcılık Ahlakının Arkaplanı Olarak Tanrı Tartışması - 28 Haziran 2022
- David Hume’un Yararcılık Ahlakının Arkaplanı Olarak Tanrı Tartışması - 9 Mayıs 2022
- Modern Felsefe Açısından Bakış: Uluslararası Göçler, Göçmenler, İnsanlık ve İnsan Olmak - 6 Mayıs 2022